“-Türk Milleti Türkiye’yi saran ahtapotla yüzleşiyor.
-Bu ahtapotun kollarından her gün eli kanlı teröristler, terörle mücadele ettiğini söyleyen askerler, herkese akıl veren yazarlar, kendilerine gençlerimizi emanet ettiğimiz akademisyenler çıkıyor.
-Tipik bir terör örgütü olduğu söylenemez. Birbiriyle bağlantısı olmayan derin hücreleri var.
-Bunların her yerde uzantıları var, medyada, siyasette, üniversitede ve orduda.
- 80’lerde ülkede kan döken, birbiriyle çatışan sağcısı, solcusu bugün Ergenekon adı altında bir çatıda birleşti.
-Ergenekon öyle bir yapı ki, El Kaide, PKK, Taliban gibi bir terör örgütü değil, çok daha derin, çok farklı hücrelerde faaliyet gösteren bir yapı.
-Ergenekon’un asıl hedefi bir askeri darbe ile hükümeti devirmek, onun için orduda güçlü bir hücresi var.
-Soruşturma derinleştikçe, ortaya pek çok belge, toprak altında pek çok silah çıkıyor.
-Ergenekon terör örgütü Türkiye’yi iç çatışmanın eşiğine getirerek, darbe yapmaya hazırlanıyor.
-Eskiden beri var olduğu anlaşılıyor.
-Bir sonraki hedefleri halkı silahlı isyana teşvik etmek ve darbeyle hükümeti devirmek.”
El Kaide, Taliban solda sıfır
Bunlar gibi daha ne laflar ve programlar. TV’lerde yıllarca Ergenekon programları, tam beyin yıkama mekanizması. O programlarda mangalda kül bırakmayanlar arasında anlı şanlı yazarlar, hukukçular, istihbaratçılar, akademisyenler yer alıyor, akıllara durgunluk veren analizlerle farkına varıyoruz, meğer uçurumun kıyısından dönmüşüz de, bu programlar sayesinde öğreniyoruz:
“Az kalsın darbe olacak, ülkede kan gövdeyi götürecekmiş, neyse ki Ergenekon adlı terör örgütü artık deşifre oldu”.
O deşifre, soruşturma, gözaltı, tutuklamalar sonucu hayatımız kurtuluyor. El Kaide ve Taliban kaç yazar; bir Ergenekon terör örgütü var ki, hepimize feleğini şaşırtır.
Eşi benzeri olmayan, dünyada gelmiş geçmiş terör örgütlerine rahmet okutan, insanların kanını emen, ülkeyi darbeyle ele geçirmeye çalışan, ele geçirdikten sonra da, işte kanıtlarla sabit, hepimizi köle gibi kullanmaya kalkacak olan, kanlı bir diktatörlüğü hedefleyen bir örgüt.
Örgütü yönetenler ve üye olanlar in midir, cin midir, belli değil ama, yine de izlerine ulaşılıyor, Ümraniye’de bir evde bulunan 27 el bombası, bu kanlı örgüte ulaşmanın işaret fişekleri.
Korku imparatorluğu
Sabaha karşı saat 03, 04, kimin kapısının çalınacağı belli değil. Ergenekon’a üye olanlar tek tek avlanıyor, sizin kapı komşunuz bile, bu hücrelerden birinin üyesi olabilir. Malum, “ahtapot gibi sarmış ülkemizi”.
Türkiye’yi arama, gözaltı ve tutuklama dalgası sarıyor, tam bir “korku imparatorluğu”. Kime çarpacağı belli değil.
Ama, masum bir akademisyen, ama kendi halinde yaşayan bir iş kadını, ama bir avukat, ama bir gazeteci, ama okul yaptıran bir iş adamı, akla hayale gelmedik isimler bu örgütün gizli hücreleri.
Aylarca bu haberler sular seller gibi, peşine Türkiye’nin yarısından fazlası takılıyor. En olmaz denilen insanlar, böyle bir örgütün varlığına inanmaya başlıyor, “bu kadarı da artık hayal ve kumpas olamaz, ateş olmayan yerden duman tütmez” aldatmacası ile.
Sorgu makamı Beşiktaş’ta. Beşiktaş’taki özel yetkili mahkemeye giden bir daha oradan çıkamıyor.
Ve büyük gün geliyor:
“Asrın davası başlıyor”.
Asrın davası korku imparatorluğu ile at başı giderken, yolsuzluk iddiaları da alıp başını gidiyor. Ama, kimse orada değil, gözler “asrın davasında”.
Duruşmalar sürerken, binlerce sayfa iddianameler, dosyalar, CD’ler peş peşe ortaya dökülürken, “Asrın Lideri” bombayı patlatıyor:
“Ben bu davanın savcısıyım”.
Vay anasını sayın seyirciler, işin ne kadar vahim olduğu şimdi anlaşılıyor, koca Başbakan savcı ise, artık gerisini siz düşünün.
İlk ıkınma, sıkınma
Bu arada ceza evinde ölenler, hukuk arayan ve bulamayan, vicdan arayan ve bulamayan onca sanık, kararan hayatlar.
Derken, günün birinde bir Başbakan Yardımcısı çıkıyor ortaya, Yalçın Akdoğan, aniden müthiş bir itirafta bulunuyor:
“Orduya kumpas kuruldu”.
Daha bu yazının mürekkebi kurumadan, “Asrın Lideri” her zaman olduğu gibi, sahneye çıkıyor:
“Yakınıdan tandığım pek çok komutanın tutuklanmasına gönlüm hiçbir zaman razı olmadı. Aldatıldık”.
Eee, ne oldu, onca “ahtapotun kolları, gizli hücreler, darbeciler, eşi benzeri olmayan, El Kaide’ye bile kök söktüren terör örgütü?” O hepimizi titreten analizler ne oldu?
Gerçekten ne oldu?
Efendim, malum aliniz, 17-25 Aralık yolsuzluk iddiaları. Devir değişiyor, “cemaat avı” başlıyor. Ergenekon, Poyrazköy, İzmir casusluk ve fuhuş, Oda TV davaları hepsi kumpasmış meğer, hep bu cemaatin halt etmesi imiş meğer.
Bugüne gelirsek
Yargıtay dün verdiği kararla şunları söylüyor:
-Ergenekon’u kim kurdu, belli değil.
-Lideri kim, belli değil.
-Böyle bir örgüt var mı, yok.
-Dinlemeler, hukuka aykırı.
-Gizli tanıklar, beyanları geçersiz.
-Aramalar, hukuka aykırı.
-Kanıtlar, sahte ve uydurulmuş.
Ölen, amansız hastalıklara yakalanan, yıllarca boşu boşuna hapis yatan, mesleklerini kaybeden insanlar şimdi aklanıyor.
Ama, kaybettikleri nasıl geri gelecek?
Şimdi sıra, o insanların haklarını aramalarında.