09 Şubat 2019

AKP’nin dışişleri takıntısı, dışişleri geçimsizliği

"Yaptığımız bu işleri diplomaside monşer eskileri anlayamadı, monşer geldiler, monşer gidiyorlar”

İlk açık ve net işaret 2009 yılı Şubat ayında geliyor.

O sırada Başbakan olan Tayyip Erdoğan Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliklerinden birine seçilmesi üzerine Sivas’ta yaptığı konuşmada:

“Yaptığımız bu işleri diplomaside monşer eskileri anlayamadı, monşer geldiler, monşer gidiyorlar”.

Özellikle, büyükelçilere ve fakat genelde Dışişleri ekibine açıktan laf çarpma “monşer” edebiyatıyla başlıyor.

“Dışişleri fobisi, Dışişleri hazımsızlığı, Dışişleri kompleksi”.

AKP’nin Dışişleri Bakanlığında üçüncü katiplerden büyükelçilere kadar bu “kompleksi”, oradaki eski ve yeni kadrolara sarması yeni değil.

Yıllar içinde AKP ve Dışişleri sık sık ayrı düşüyor.

“Tek adam rejiminde" iki kararname

Dışişleri ile ilgili en sert adım “tek adam rejimine” geçildikten sonra, yani yedi ay önce yayınlanan 2 ve 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnameleri.

Bu kapsamda Dışişleri Bakanlığının yapısı ve işleyişine dönük düzenlemeler yapılıyor. Buna göre:

“Herhangi bir kurumda beş yıl memuriyet yapmış olan kişilerin Dışişleri Bakanlığında genel müdür ya da daire başkanı olarak atanması mümkün kılınıyor, ayrıca kurum içinde yükselme kriterleri muğlak hale getirilerek, liyakata dayalı terfi ortadan kaldırılıyor”.

Dışişleri AKP’nin uğraştığı en köklü kurumların başında geliyor.

Nedeni belki de, devletteki en elit kadrolardan birisine de Dışişleri Bakanlığının sahip olması.

Malum, “elitler ve AKP” yan yana pek gelmiyor, kendi sözleriyle şikayetleri bunun kanıtı.

ODTÜ’de dil öğretmek

Devletin bütün kadrolarını kendine göre dizayn etme peşinde koşan AKP Dışişlerine gelince ister istemez, takılıyor.

Çünkü, orada önce yabancı bir dil bilmek gerek, bilmek deyince, öyle “how are you, my name is Ahmet” demek yetmiyor, bir resmi müzakere için özellikle teknik deyimlere, Türkçesiyle ve yabancı diliyle hakim olmak şart. Sonra da, yerli ve uluslararası anlaşmaları, sözleşmeleri bilmek, özetle devleti tanımak gerek.

AKP Dışişleri ekibiyle uyuşamıyor, o nedenle özellikle Ahmet Davutoğlu döneminde nereden devşirildiği belli olmayan genç insanları, nasıl bir sınavdan geçirildiği belli olmayan biçimde Dışişlerine alıyor, sonra da onlara yabancı dil öğretmek üzere ODTÜ’ye gönderiyor.

O insanlardan kaçı yeniden Dışişlerine dönüyor ve gerçek bir “diplomat adayı” oluyor, bilmiyorum. Ama, AKP’nin köklü bir geleneği bozan böyle bir denemesi var.

Geçmişten örnekler

O deneme sonrasında, özellikle son bir yılda bu kez  “diplomatlıkla hiç ilgisi bulunmayan, diplomatik hafızıya ve tekniğe sahip olmayan, diplomasinin inceliklerinden, devletin işleyişinden habersiz” birileri, sırf AKP’li olmaları ya da AKP’ye yakınlıkları üzerinden Erdoğan tarafından “dışarıdan büyükelçi” atanmaya başlıyor.

Gerçi bu yöntem hem geçmişte Türkiye’de, hem de başka ülkelerde var.

Ama, ne bu kadar sık, ne de bu kadar “titizlikle yandaş seçme” faaliyeti kapsamında.

Benim anımsadığım ünlü şair Yahya Kemal Beyatlı 1929’da önce Madrid’e, sonra Karaçi’ye (Pakistan) büyükelçi olarak atanıyor.

Bir başka büyük edebiyatçı Yakup Kadri Karaosmanoğlu 1935 ile 1955 yılları arasında Prag, Lahey, Tahran ve Bern’e büyükelçi olarak atanıyor.

1950’lerde, 70’lerde, 80’lerde dışarıdan atamalar var. Örneğin, MİT Müsteşarı Fuat Doğu Madrid, İstanbul Valisi Prof. Fahrettin Kerim Gökay Bern, Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Celal Eyicioğlu Tokyo, emekli Orgeneral Turgut Sunalp Ottowa, Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral, sonra Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk Moskova, emekli Orgeneral Süreyya Yüksel Bükreş, 12 Eylül’de Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri emekli Orgeneral Haydar Saltık Bern büyükelçiliklerine atanıyor.

Hepsi de, kendi mesleklerinde kariyer sahibi, herhangi bir siyasal partiyle “yandaşlık” bağlantısı olmayan insanlar. Ve hepsi de, istisnai görevler.

Günümüzde yapılan “dışarıdan atamalarla” uzak yakın ilgisi yok.

Günümüzde atananlar hangi hizmette bulunmuş, ne yapmış, hangi kariyere sahip, soru işareti.

Onların kariyeri, ya “yandaşlık” ya da doğrudan AKP içinden gelmek.

Çavuşoğlu'ndan reddiye

“Dışarıdan atama” son bir yılda “istisnai” olmaktan çıkıyor, yerleşik bir kurala dönüşme yolunda emin adımlarla ilerliyor. Tam bu aşamada Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu dışarıdan atanan büyükelçilere övgü düzüyor:

“En başarılı büyükelçiler dışarıdan atadıklarımızdır”.

Bu övgü, aynı zamanda birlikte çalıştığı, birlikte strateji ve politika geliştirdiği, bunları uygulayacağı ve her an ihtiyaç duyacağı kadrolara bir reddiye. Çavuşoğlu bindiği dalı kesiyor. Böylelikle şunları yapıyor:

-Dışişleri hafızasını küçümsemek,

-Dışişleri hizmetlerinde, diplomaside en zorunlu iş olan devamlılığı ortadan kaldırmak,

-Diplomasi tarihini unutturmaya çalışmak,

-Devletin temel direklerinden birini çürütmek,

-Birlikte görev yaptığı insanları dışlamaktan

öteye gitmiyor.

Bu saaten sonra Dışişleri ekibi AKP iktidarıyla hangi uzlaşı içinde çalışacak, bu soru açıkta.

Elbette, “isteyen çalışır, isteyen gider” denilebilir ama, işte “devlette tahribat” böyle böyle ortaya çıkıyor ve giderek büyüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İbretialem için: Yunusemre Belediyesi'ne seyahat

Görgüsüzlük, doyumsuzluk, aç gözlülük, görmemişlik

"Milletin Meclisi" akla şimdi geldi!..

Yeni bir Anayasa için sıkışınca, gelsin Millet Meclisi

Steinmeier’in sıra dışı ziyareti: Döner ve ötesi

Gezi “resmi gezi” ancak, Tayyip Erdoğan’la görüşmesi gezinin son gününde