28 Şubat 2018

Sansürsüz bir gelecek için

Yükselen faşizme, ‘Tek adam' rejimine karşı, sansürsüz bir gelecek düşleyen, demokrasiden yana tüm kesimlerin yan yana durmasının zamanı geldi de geçiyor bile…

Bugün (Çarşamba) Ankara’da, “sansürsüz bir gelecek ve özgür internet medyası için” milletvekilleri, akademisyenler, iletişimciler, içerik sağlayıcılar Farabi Sahnesi’nde bir araya gelecek. İnternet medyasına getirilmek istenen sansüre karşı aydınların, internet medyasının sesini siyasete taşımayı hedefleyen bu toplantıyı önemsiyorum; özellikle toplumsal muhalefetin farklı kesimleri ile siyaset erbabı arasındaki bağları güçlendirme potansiyeli olan bir girişim olması nedeniyle…

Ülkemizin içine girdiği -sokulduğu- tehlikeli süreçte, birbirine ihtiyacı olan iki alandan söz ediyorum: Siyaset ve medya. Kültürel gelişmenin motoru, özgür ifadenin aracı olmaktan nicedir uzaklaşan basılı ve görsel medyanın, aydınlarla ilişkisi çoktan kopmuş durumda. Günümüzde aydınların kendilerini özgürce ifade ettikleri tek alan olan internet medyasını da siyasal iktidarın güdümüne sokacak bir yasanın Meclis gündeminde olması, tehlikenin boyutlarını açıkça gösteriyor.

Bu karanlık ortamda, ana muhalefetin aydın kamuoyu ile kurduğu ilişki yeterli mi?

Evet, tutuklu gazetecilere, işlerinden atılan akademisyenlere sahip çıkılıyor, sanat dünyasına yönelik baskı ve tehditler konusunda demeçler veriliyor verilmesine, ama iki kesim arasında organik bir ilişki yok. Oysa, yaklaşan seçimler açısından, bu ilişki hayati öneme sahip.

Getirilmeye çalışılan, Meclis’te parmak sayısı ile kabul edileceği de kuşku götürmeyen yeni seçim sistemi, muhalefetteki siyasal partiler arasında açık bir ittifak olmasa da, samimi bir diyalog ve dayanışma ilişkisini zorunlu kılıyor. Asgari müştereklerde, en azından demokrasi ve insan haklarına saygı temelinde bir işbirliği

Bu dayanışmanın ve güç birliğinin hayata geçirilmesinde, ’profesyonel’ siyasetçiler kadar – hatta onlardan da fazla- aydınların, sanatçıların sorumluluğu var. Çünkü, çıkarların ötesinde, ortak değerlerde buluşma, ortak yaşamı sürdürebilir kılma becerisine en çok onlar sahiptir. Toplumdaki önyargıların aşılması, unutulan insani değerlerin anımsatılması için onların katkısına ihtiyacı var siyasetçilerin…Ama, acaba onlar bu ihtiyacın farkındalar mı?

İki somut örnek vermek isterim. Yüzlerce sanatçının, aralarındaki görüş farklılıklarını bir yana koyarak, yan yana geldiği iki kampanyayı. İlki, 1 Kasım seçimi öncesi yayımlanan “OY VER” çağrısı...  ‘Adam sen de’ciliğe, ‘nemelazım’cılığa, ‘mükemmeliyetçilikten mütevellit’ kayıtsızlığa karşı çıkıp, tüm yurttaşlara yurttaşlık hak ve görevini hatırlatan bir çağrı… “Barış için, Özgürlükler için, Demokrasi için, Hukuk Devleti için …Oy veriyoruz, Oy vermeye çağırıyoruz” metninin altında  150’yi aşkın sanatçının imzası vardı. Ulusalcı, Sosyal Demokrat, liberal, CHP’li, HDP’li, TKP’li, ÖDP’li, EMEP’li kimlikleri, ortak bir çağrıda buluşmalarının önünde bir engel oluşturmamıştı.

Profesyonel siyasetçilerin böyle bir buluşmayı sağlayabileceklerine inanıyor musunuz?

Benzer bir buluşmayı, Başkanlık Referandumu çerçevesinde gerçekleştirmiştik. “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak için HAYIR” diyen bir deklarasyon altında, 350’ye yakın  - gene farklı görüşlere sahip - farklı disiplinlerden sanatçıların imzası vardı. Hepsi de, alanlarında başarı ve ün kazanmış isimler…

Bugün de benzer girişimlere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.  Yükselen faşizme, ‘Tek adam’ rejimine karşı, sansürsüz bir gelecek düşleyen, demokrasiden yana tüm kesimlerin – armudun sapı var, üzümün çöpü var demeden - yan yana durmasının zamanı geldi de geçiyor bile… Bu ihtiyacı en çok duyması, gereğinde öncülük yapması gereken ana muhalefet ise hala beklemede…

CHP’nin kültür-sanat alanına yaklaşımı her zaman olumlu olmuştur. Özgür ve özerk bir sanat ortamı yaratma hedefi, parti programlarında, seçim bildirgelerinde yer alır. Ama, iş icraata geldiğinde -örneğin yönettiği belediyelerde- tutarlı bir kültür-sanat politikasının izini bulamazsınız.  

Bir başka somut örnek de, Genel Merkezin organları arasında yer alan “Ar-Ge, Bilim, Yönetim, Kültür  Platformu” (BYKP). Deniz Baykal döneminde oluşturulan Platform başkanlığını Bülent Tanla yapmış, Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında önce Prof. Sencer Ayata, daha sonra Prof. Onur Bilge Kula bu Platformun başkanlığını üstlenmişti. Son Kurultayda ise, bu göreve Prof. Fethi Açıkel getirildi. Genel Başkanın önerdiği 12 isim arasından Kurultayın seçtiği 9  bilim insanı içinde, siyaset bilimi, ekonomi, hukuk v.b. alanlardan çok değerli uzmanlar yer alıyor. Ama, sanat alanından tek bir kişi yok.

Birkaç yıl önce, bu soruna bir çözüm getirilmiş, Kılıçdaroğlu, o dönem Genel Başkan Yardımcısı olan Ercan Karakaş başkanlığında, bir Kültür ve Sanat Platformu oluşturulmasına onay vermiş, bu organa Parti Tüzüğünde yer verilmesi hususu Tüzük Kurultayı’na bırakılmıştı. Ne var ki, Prof. Kula bu platformu işlevsiz bırakınca, dosya kapanmış oldu...

Önümüzdeki günlerde toplanacak olan Tüzük Kurultayı’na Ercan Karakaş’ın önerdiği tüzük değişiklikleri arasında yeni platformların -bu arada Kültür-Sanat Platformu’nun- oluşumu yer alıyor. Bakalım Genel Merkez ne yapacak? Kültür-sanata hak ettiği önemi verecek mi, yoksa görmemezliğe mi gelecek? Sanatçı desteğine İhtiyaç duyacağı günlere kadar…

Ana muhalefetin, kültür-sanat alanına, bugün olduğundan çok daha ciddi biçimde eğilmesi gerekiyor. “Devlet sanatı özgür bırakacak. Devletin Kültür Politikası olmaz” deyip kurtulamazsınız. Bu yaklaşımların, liberal ve post-modern görüşler olduğunu, sosyal demokrat kültür politikasının kamuya yüklediği görevler olduğunu bile bile... Toplumsal bilinçaltını oluşturan en önemli etmenlerden biri olan popüler kültür olgusunu gündeminize taşımak, popülizmi bir yana bırakıp, gerçek sanat etkinliklerine ve yaratıcı endüstrilere destek olmak zorundasınız…  

Siyasetle aydınlar, sanatçılar arasındaki iletişim eksikliği kadar, siyaset ile medya arasındaki kopukluk da hayati önem taşıyor. Bu sorunun yanıtı, Kılıçdaroğlu’nun geçen yıl İstanbul’da düzenlediği ‘Aydınlar Buluşması’nda Yılmaz Büyükerşen’in önerdiği İletişim Platformu’nda aranabilir. Mevcut adı ‘Halkla İlişkiler’ olan Genel Başkan Yardımcılığı uhdesinde çalışacak ve iletişim uzmanlarından oluşacak bu platformun da, Kültür-Sanat Platformu kadar önemli olduğunu düşünüyorum (Ha, bir de şu ‘Halkla İlişkiler’ adını değiştirseniz… C. Halk Partisi halktan bu kadar ayrı mı görüyor kendini ki, halka ilişkiden söz ediyor! Kültür-Sanat ve İletişim’den sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı daha yakışıklı olmaz mI?)  

BYKP üyelerinin Parti Meclisi üyesi olması, parti politikalarının belirlenmesinde etkisi açısından önemli. Yeni platformlar oluşturulduğu takdirde, üyelerin PM’de yer alma şansları yok. Bu durumda, PM’de BYKP aracılığı ile temsil edilmeleri şimdilik tek çözüm olarak görünüyor.

Yeni platformların kurulması Tüzük Kurultayı’nda kabul edilse de, edilmese de, yapılması gereken bir başka şey var. Yerel bazda, il başkanlıklarına bağlı olarak, Kültür-Sanat ve İletişim Danışma Kurullarının oluşumu. En azından ve öncelikle, İstanbul, Ankara, İzmir’de…

Sansürsüz bir gelecek isteyen CHP’nin bu önerilere kulak vereceğini umuyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Oscar 2020: Sınır tanımayan yaratıcılık

'Joker'in, tıpkı 'Parazit' gibi sistem karşıtı bir mesajı olduğu açık ama bu mesajı gölgeleyen unsurlar da yok değil. Toplumdaki eşitsizliği, ayrımcılığı sergilerken bireysel motifler öne çıkıyor. Joker'in gülme hastalığından muzdarip olması sınıfsal konumunun önüne geçiyor

Antalya'da trajik final

Anlaşılan o ki, 56. Festivalde yarışan filmlerden çok jüri tartışılacak

26. Adana Uluslararası Altın Koza Film Festivali: “Nuh Tepesi”nden ülkeye bakış

Uluslararası Kısa Film Yarışması, bizden bir yönetmenin zaferi ile sonuçlandı; “Ayakkabı” adlı filmi ile ödülü kazanan Nehir Tuna, konuşmasında Kültür Bakanlığı’ndan destek alamadığını vurguladı