Galatasaray ve Trabzonspor arasında oynanan maçta, Merkez Hakem Kurulu’nun (MHK) bu sezonki prenslerinden Deniz Ateş Bitnel büyük bir hakem rezaletini yaşadık. Buna kimsenin bir itirazı olamaz. İyi de, Türkiye’de futbolda var olan bütün sorunları bir hakeme ya da hakemlik müessesesine yükleyip, geri kalan her şeyi halının altına süpürmeye devam ederek, kâfi derecede kirli futbolu temizleyebilecek miyiz?
Pazar akşamından bu yana, Galatasaray-Trabzonspor karşılaşması üstünden söylenmedik, yazılmadık şey bırakılmadı ve ihale Deniz Ateş Bitnel’in üstüne bırakıldı. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’in açıklamalarından anlaşıldığı üzere MHK’nın bu sezon FIFA kokartı taktığı Deniz Ateş Bitnel’in hakemliği de bitirildi. Böylece Türkiye’de futbol tamamen temizlendi (!)
Artık sorunsuz biçimde sezona kaldığımız yerden devam edip, tertemiz futbolumuzun keyfini sürmeye devam edebiliriz. O kadar kusur kadı kızında da olur misali, bazı şeyleri de unutabiliriz.
Mesela, futbolumuz böylesine temizlenmişken UEFA’ya ‘yalan beyan’da bulunup ve ‘sahte evrak’ veren birinin Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı olduğu gerçeğini hiçe saymakla başlayalım ve devam edelim;
Şike tapelerinde çarşaf çarşaf ismi geçen ve tapelerde önüne gelene ‘g.toş’, ‘i.ne’ diye seslenen Göksel Gümüşdağ’ın Kulüpler Birliği Başkanı olduğunu da unutabilirsek,
Siyah oyunculara tribünlerinde muz sallarken bütün dünyaya sobelenen taraftarlar olduğunu ve bu taraftarları koca bir kulübün “Mide sorunum vardı, o yüzden yanımda muz vardı” savunmasıyla ırkçılığı örtbas ettiğini de yaşanmamış sayarsak,
Hakem odalarını basanların, hakemleri tehdit edip evlerine bile gitmelerine izin vermeden statlarda rehin tutanların olduğunu da hafızamızdan silersek,
Yeni yapılmasına karşın, karşılaşmaların rezalet zeminlerde oynandığını da görmezden gelirsek,
Milyonlarca insanın gözünün önünde, rakibinin boynunu kesmekle tehdit eden oyuncuları da listeden çıkartırsak,
Neredeyse ligin yarısının içinde bulunduğu; teknik direktörlerin, menajerlerin, başkanların, yöneticilerin de içinde bulunduğu koca bir şike ağının olmadığını da kabul edersek,
Salt bir bölgenin takımı ve o takımın oyuncusunu, pek çok başka örneği varken sudan bahanelerle cezalandırıldığını da unutursak,
Eşe dosta tanıdığa ihale edilen, “aman toplumsal muhalefet tribünlerde baş göstermesin” diye taraftarları fişlemek için uydurulmuş, aksi mahkeme kararına rağmen devam ettirilen ucube Passolig uygulamasını da yok sayarsak,
Aslında Türkiye’de futbol çok temiz olur değil mi?
Bu kirli düzeni sürdürmek için bütün pislikleri, bir hakemle unutturmaya ne kadar çabalasanız da, olmuyor.
Zira halının altına süpürdüğünüz pislikler kabak gibi ortada. Artık insanlar kirli oyununuzu izlemeye gelmiyor bile, gerisini siz düşünün.
Friedrich Schiller “Önce şeref, sonra hayat” demiş. Ne yazık ki bu ülkede hayat hep ilk sırada geliyor.