04 Nisan 2023

Ne yaptın ve ne yapmadın Bay Kemal!

Seccadeye gelene kadar üstüne basıp yükseldikleriniz, sırtınıza alıp yükselttikleriniz ve hep beraber bu milletin hak ve özgürlüklerine,  umutlarına, çocukların gençlerin kadınların haysiyetine ve hayallerine bastığınız bir tarih var

 “Seccade” de iktidar ve liderinin “Vurun kahpeye” serisine eklendi!

“Camide içki içenler”in, “Kabataş’ta bacıya saldıranlar”ın 2023 günahı da böyle yazıldı.

Beynin kıvrımları kabuklaşmış, kalbin damarları çürümüş, dilin dili paslanmış , gözlerin feri kirlenmişse…

Fitne, fesat, kin, nefret “saf kibir”i bile ele geçirmişse, daha görecek neler var, kim bilir.

 Fakat en çarpıcısı şöyle Bekir Bey.

Parti lideri Cumhurbaşkanı diyor ki, “seccadeye basma vakası” için:

“Talimatı Pensilvanya’dan alıyor. Onlara göre bu meşrudur.”

Fakat bakıyorsun ki ilk büyük “seccade feryadı”nın sahibi Adalet Bakanı Bekir Bozdağ.

Şimdi Bekir Bey’den de bekliyor insan haliyle, Kılıçdaroğlu için demeli ki, “Talimatı Pensilvanya’dan alıyor. Onlara göre bu meşrudur.”

Çünkü bunu bilirse en iyi Bekir Bey bilir, gerisi daha az bilir.

Talimatı da, Pensilvanya’yı da, “onlara göre seccadeye basmanın meşru olup olmadığını” da en iyi o bilir.

 Herkesi Pensilvanya ile suçlayıp “darbe girişimi” sonrasında bile çevrendeki nicesini o geçmişten derlemek de ayrı bir başarı!

 “Pensilvanya” meselesi, iktidarın “darbe girişimi”ne toplumsal tepki ve ardından getirdiği “baskı meşruiyeti” ile unutturmaya çalıştığı bir geçmiş esasında.

 2002-2016: Darbe girişimine kadar olan süre, 14 sene.

2016-2023: Darbe girişiminden sonraki süre. 7 sene bile değil henüz.

Hadi MİT krizi ardından dershane kapışmasının başladığı ve ardından “tapeler”in çıktığı dönemi alsak, filmin ilk yarısı en az 11 sene, ikinci yarısı henüz 10 sene değil.

Kaldı ki, “Aralık 2013 tapeleri”, AKP”ye göre “darbe girişimi”nin hemen ertesinde bile “Pensilvanya’ya elçi” gönderen Kemal Bey miydi, Bekir Bey?

 Öyle bir 21 senelik iktidar var ki, kendisinin yol açtığı sorunları kendisinin mağduriyeti diye pazarlıyor.

“Fetö sorunu ve darbe girişimi”, AKP öncesinde de başlayan bir süreci, AKP’nin devletleştirmesi, yargılaştırması, polisleştirmesi, ordulaştırması, bürokrasileştirmesi, katmerleştirmesi, kadrolaştırmasından başka bir şey değil ki.

 Suriye, Çözüm Süreci, İsrail, Rusya, ABD, AB, Mısır, Suudi Arabistan, Emirlikler. Libya gibi gelgitleri ayrıca saymaya gerek yok. Demokrasi vb. vaatleri de.

 “Emniyet’te Fetöcü dinlemenin kilit ismi” denen Ramazan Akyürek’i, hem de Hrant Dink cinayetinin hazırlık safhasında bizzat bulunduğu Trabzon Emniyeti’nden bütün Emniyet İstihbaratı’nın başına atayan Kemal Bey mi? O mu Bekir Bey? “Pensilvanya’dan talimat”la mı yaptı o atamayı?

 Ömer Halisdemir’i biliyorsunuz. Darbe girişimi gecesi darbeci generali vurduktan sonra vurulan astsubay.

“Darbeci yani Fetöcü gereral” kimdi? 2014 Yüksek Askeri Şurası’nda birinci sıradan “Paşa” yapılan Semih Terzi.

O Şura’da ikinci sıradan general yapılan kimdi, biliyor musunuz?

Ömer Halisdemir gibi bir astsubayı Kıbrıs’taki karargahta darp eden Albay Mustafa.

 Nereden biliyorum bunları?

Çünkü o darp vakasını yazınca bana dava açılmıştı. Kimler davacıydı benden hatırlayayım.

Tersine silsile içinde: (Darbe girişiminde Fetöcü çıkan) Albay, onun sıralı amiri (darbe girişiminden sonra Fetöcü diye alınan) General, (darbeden sonra Genelkurmay Başkanı olan) Genelkurmay İkinci Başkanı, (darbe girişiminde derdest edildikten sonra serbest kalan ve Milli Savunma Bakanı olan) Genelkurmay Başkanı. Ve yanlarında da (darbe girişiminin liderlerinden olduğu söylenecek) Genelkurmay Adli Müşaviri.

 Darbeden önce darp edilen astsubayı (sonradan ikisi de Fetöcü çıkan) Albay ile amiri General’den şikayetçi olmaktan vazgeçiren de yukarıda sıraladığım sıralı amirlerdi.

 Şimdi Bekir Bey’e soruyorum:

Bu süreçlerde, o Yüksek Askeri Şura atamalarında Kemal Bey’in mi imzası vardı yoksa başka bir Bey’in mi?

Seccadeye gelene kadar üstüne basıp yükseldikleriniz, sırtınıza alıp yükselttikleriniz ve hep beraber bu milletin hak ve özgürlüklerine,  umutlarına, çocukların gençlerin kadınların haysiyetine ve hayallerine bastığınız bir tarih var.

Bu ülkenin talihsiz tarihi!

 Eski bir yazımdan alıntıyla bir şey daha söyleyeceğim, ikiyüzlülüklere dair.

“Kahraman Astsubay” ile “Hain General”in 15 Temmuz gecesi silahlarla karşılaşmalarından hemen önceki durumlarını.

Astsubay ile Tuğgeneral yüz yüze gelip birbirlerine baktıklarında, birkaç saat önceki durumları şöyleydi:

Sivil iktidar, Genelkurmay’ın da isteğiyle, “Paşa”ya “Temsil, makam, rütbe vs.” 7 çeşit tazminat vermekteydi.

 Sivil iktidar “Paşa”ya gıcır gıcır Disiplin Yönetmeliği hediye etmişti. Alttaki askerleri, sadece emir-komuta etmesin, emir kulu, emir kölesi, emir manyağı da yapsın; iki dudak arası çiğnesin, ezip yutabilsin diye.

 Sivil iktidar “Paşa”ya, Cumhurbaşkanı’nın ıslak imzası daha kurumamış “Yargı zırhı, dokunulmazlık” bahşetmişti; darbe ayrı da, milletin bir kısmına kötü muamele ederse, dert etmesin, iktidar kollar diye.

 Sınırsız lojman, keyfince araç, demir kesen emir, sorunsuz otorite, sorumsuz otoriterlik, vakıf ve Oyak yönetim koltukları… Hepsi esas duruşta emir ve görüşlere hazırdı.

“Kahraman Astbubay”a ise, arada bir vaat, her saat buyruk verilmiş, pek ufuk ve umut verilmemişti.

 Ve bütün bunları Bekir Bey ile lideri değil; Bay Kemal yapmıştı!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Varoluşun ve unutuşun, unutuluşun tefekkürü!

“Nostalji” esasen düne değil, galiba bugüne dair. Geçmiş bugünde ne kadarcık kaldıysa. Bazen, hatırınıza geldiğinde, çoktan hatıra olmuştur bile!

Nedense… Çok sıkıntılı!

Geçim şartlarını, düğün şartnamelerini, iş ve işsizlik felaketini, ücret ve maaş sefaletini, kira faciasını biliyorsunuz. Sizin aklınıza geliyor. Ama kiminin aklına gelmiyor bile “nedense.” Sorumluluk “beğenmemek” oluyor; sorumlu da gençler

Büyük devletlerin küçük insanları!

Ülken ve insanların bin türlü acı çekiyorsa, o acının sorumluluğunu ve vicdan yükünü yüklenmezsen, hafiflemiyorsun; tarihe (sadece) “büyük liderler, büyük devletler” olarak değil, “büyük acılar” olarak yazılıyorsun, kazınıyorsun

"
"