09 Aralık 2023

İlk kavşaktan döneceksin!

Bir ekip varmış, her sözün veya meydan okumanın son kullanma tarihini hesaplıyormuş. Onu elbette bir öneri olarak sunuyorlarmış. Onaylanırsa U dönüşü, bazen sağa sapmalar, bazen sola sapmalar, bekleme yapmalar olabiliyormuş

Külliye'de bir tanıdığım var. Hayır o kişi değil. O kişi tanıdığım değil. O tanıdığım o tanıdığınız değil.

Tamam mı.

İşte o tanıdığıma merakımı gidermek için bir soru sordum:

"Bu değişiklikleri, değişimleri önceden programlıyor musunuz?" dedim.

"Döviz kuru, asgari ücret, enflasyon, ihaleler gibi şeyler mi?" diye karşıladı soruyla.

Onların hepsi de çok önemli tabii, hepsi talimatla değişiyorsa ne çok işleri var ama benim sorum başkaydı. Açtım külliyen:

"Mesela Sayın Cumhurbaşkanı, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile Atina'da görüştü. Ama daha 6-7 ay önce 'Artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle görüşmeyi asla kabul etmiyorum' demişti."

"Ha anladım" dedi.

Bir ekip varmış, her sözün veya meydan okumanın son kullanma tarihini hesaplıyormuş.

Onu elbette bir öneri olarak sunuyorlarmış. Onaylanırsa U dönüşü, bazen sağa sapmalar, bazen sola sapmalar, bekleme yapmalar olabiliyormuş.

Fakat onun yalancısıyım, dedi ki "Tabii her konunun, her devletin, her şahsın ayrı bir STT'si var. O yüzden epey geniş bir ekip çalışıyor. İçlerinde overlokçu var, remayözcü var, ütücü var. Tabii tarihçi, tarih tahrifçi, tutarlı diplomatlar ile etik gazeteciler ve de anayasaya bağlı hukukçular da mevcut."

Açıkçası etkilendim.

Biz gündelik hayatta kıvırmak için bin bir dereden su getirirken, devletimiz bunun bilimsel, ilmi, ahlaki, tutarlı, ilkeli yollarını bulabilmek üzere titizlikle çalışıyordu.

Mesela "Faiz kıvırması" diye soracak oldum; "Lütfen öyle söyleme, dertsiz başına dert alma" dedi ve devam etti: "O konuda bir değişiklik yok. 'Faiz sebep enflasyon sonuç' fikri hiç değişmedi. Faiz sebepti, yine sebep. Enflasyon sonuçtu, yine sonuç."

"Ama 'Bu kardeşiniz oldukça faiz çıkmayacak, hep inecek' denmişti; o gün yüzde 9 iken bugün 50" diyecek oldum. Sondaki sıfırlar sayılmıyormuş! Hiç düşünmemiştim. Doğru.

Baktı benim cehaletim baki kalacak bu hoş kubbede, fazla vakti olmamasına rağmen, çünkü şu sıra "Esat-Esed-Esad" üzerinde çalışıyorlarmış; dediğine göre en zoru yine her zamanki gibi İsrail olacakmış.

"Biraz moral vereyim" dedim: "Ya amirim, halledersiniz, neler yaptınız şimdiye kadar, ne oy düştü, ne mühim bir problem çıktı. 21 senede neler gördük, hep alnınızın akıyla çıktınız. Öyle deyince de alkışladık, böyle deyince de, ikisi birbiriyle çelişince daha da geçtik kendimizden."

Sesi rahatladı. Çünkü beni biraz muhalif mi ne sanmıştı. Tamam, dün öyle olmuş olabilirim de, bugün değilim. Ekibimiz yoksa da biz de kendimize göre değişip dönüşebiliyoruz. Eskiden gazetecinin derdi tiraj almaktı, şimdi viraj almak.

Bunları söylemedim. Devlet bir de basınla uğraşıp vakit kaybetmesin diye. Ama istedim ki devletin ricat icraatını bir saysın bana.

Ben söylemeden, sanki aklımdan geçenleri okuyan bir ekip de varmış gibi, var mı yoksa, var mı, yok canım sahi mi, müthiş valla, büyük devlet böyle bişi işte, neyse birisine verdi telefonu, özel bukalemun anladım önce, özel kalemun imiş, saydı bana, biraz karışık:

Efendim, dedi, ben işte o an mahcup oldum vatandaşa saygı karşısında.

İşte AB'yi biliyorsunuz, dedi. Bir öyle bir böyle.

İşte ABD'yi de, dedi. Bir böyle bir öyle.

Onlar kolay, dedim. Hani eleştirel bir düşünce ifadesiyle ortamı demokratikleştirmek için.

Esad'ın Esed oluşu, beyefendi dedi. Bak o zordu ama şimdi yeniden mi Esad oluyor, diye sordum. Üzerinde çalışıyorlarmış.

Sisi, dedi. İşte beni en çok şaşırtanlardan biriydi ama çok başarılı bir dönüş olmuştu. "Haklısınız" dedi: "Seçilmiş kardeşimiz Mursi'yi darbeyle deviren, ölüme götüren Mısır paşasını Sayın Sisi yapma süreci bizi çok yordu. Nasıl keskin bir dönüş yapacağımız üzerine çalıştık ama neyse ki sonunda Sayın Cumhurbaşkanı ipleri eline alıp çözdü." Dört parmakla Rabıta yapan eller dert görmesindi.

"Beyefendiciğim; açılım, demokrasi, hukuk devleti, Fetö, Balyoz, MHP ve Sayın Türkeş üzerine çok titizlikle çalışıp organize ettiğimiz 180 derece dönüşler kısmen devlet sırrı olduğu için size ayrıntılı bilgi vermem mümkün değil" dediğinde, yıllardır bu tarihi virajlara, viyadüklere, arıza şeritlerine şahit olmanın imtiyazıyla donandığımızı fark ettim.

Çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacak çok şey vardı ama çocukların dinlediği yoktu.

Ardından, "Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri dönüşleri" diye hatırlattığında, devletimizin kıvrak, oynak politikasının Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslar ve derken tüm kıtaları nasıl manyak edebildiğini daha iyi kavramıştım.

Bir devletin ve iktidarın tutarlı değil, bazen atarlı, derken üstüne yatarlı, her daim Katarlı olması yetebiliyordu.

Hem söz uçuyordu, yazı sansürlenebiliyordu; Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi, yani Fuzuli'nin değil Baki'nin dediği gibi, "Baki kalan bu kubbede bir hoş seda"ydı ve hakikaten çok sesli müzik gibi, her daim ayrı makamdan çalınan bu eserler kubbelerin kıblesini bile şaşırtmıştı.

"Bakın azizim, hepimiz aynı kubbe altındayız" dedi, telefona dönen Külliye'den tanıdığım. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu kubbe altında Anayasa ve sistem değişikliği üzerine, yani yeni virajlara dair son sözlerini hatırlattı:

"Sorumluluk sahibinin kim olduğu belli olmalı" demişti Cumhurbaşkanı.

Hakikaten öyle.

Kimdi bu kadar şeyin sorumluluk sahibi?

Sisi değil, Miçotakis değil, Suudi Arabistan Kralı ya da BAE emiri değil, kim?

Bence Netanyahu.

Fakat o da bakalım ne zamana kadar!

Marcus Aurelius'un dediği gibi, yıldızların dönüşünü görmek için onlarla birlikte dönmen gerekmiyor muydu zaten.

Yıldızların altında bazı şeyler ne hoştu hem.

Çekilen Yunan ordusu (Hay Allah Miçotakis'i unuttum) Manisa'yı yaktığında, 3 yaşında, evde kalan ablası yanarken, ana kucağında Spil Dağına kaçırılarak upuzun bir hayata şiirle, aşkla, yazıyla sarılan İlhan Berk de demişti ki:

"Varsa karşılığı, sonuna dek gideceksin…

Yoksa karşılığı, ilk kavşaktan döneceksin!"

Ah tabii bunu bitmeyen sevdalardan biri için demiş olmalıydı Berk. Lakin unut şimdi aşkı meşki, al bu sözü kullan sorumluluk sahibi olarak, as devlet dairelerine; herkes kavşak kollasın!

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Elimine oldu gitti!

Türkiye Cumhuriyeti’nin “seçilmiş” başbakanlığını yapan, halkın oyuyla onurlandırılan, kendi yaptığı anayasayla da olsa, üçüncü dönemdir halk oyuyla seçilmiş cumhurbaşkanı olan Erdoğan, keşke Esad’ın gidişi üstüne “İki lider kaldı, diğerleri elimine” demeseydi. Kendini onların yanına kendi diliyle koymasaydı!

Müsebbip!

Hiçbir canlı bu ülkede güvende, özgür, huzurlu değilken; “oy almışlar da, belediye kazanmışlar da, müsebbibi biziz”miş! Bir de bunun üstüne “Ekonomik sıkıntıları geride bıraktık. Kara günler geride kaldı” gelmez mi! Sanki ekonomik sıkıntıların, kara günlerin müsebbibi biziz!

Koyun gibi misin kardeşim!

Kimimiz, içimizde, üstümüzde, dünyamızda hâkim olan, hükmeden birileri “zeki insan” oluyor; kalanlarımız “koyun” ve hayvanlar ise “düşünmekten yoksun!”

"
"