08 Ağustos 2016

Lale: Bıçak sırtında inşa edilmiş 37 yıllık dürüst kariyer cezaevinde!

Lale’yi anlatmak, bencilce bir rahatlama arayışının ötesinde bir anlam ve önem taşıyor

Cengiz Çandar’ın  “NAZLI...ŞAHİN” başlıklı şaheser yazısını yutkunarak ve hüzünle okuyanlar arasındayım. Daha ilk cümlesinde ifade ettiği  “yazıyla, konuşmayla Türkiye’de herhangi bir şeyi etkilemenin mümkün olmadığı” kanısına da yüzde yüz katılıyorum.  Tutuklanan tüm gazetecilere empati duymasına rağmen Nazlı Ilıcak ve Şahin Alpay’la yakın arkadaşlığının ve  “dayanılmaz bir vicdan borcu”nun itişi ile bu yazıyı kaleme almaya karar vermesine de imrendim. “Hadi” dedim kendime, “içinde bulunduğun üzüntü ve çaresizliği bir nebze hafifletmek amacıyla sen de Lale’yi anlatmaya çalış.”

Aslında Lale’yi anlatmak, bencilce bir rahatlama arayışının ötesinde bir anlam ve önem taşıyor.  Lale’nin hikayesi,  ülkenin ve kendi kişisel tarihinin kesiştiği noktada yaşamı zora sokulan bir demokrasi savaşçısının hikayesi.  Türkiye’nin içinden geçtiği badireye “düşünerek ve yazarak” tanıklık ederken,  haksız ve acımasız bir  suçlamaya maruz kalarak “şüpheli”ye dönüştürülen bir gazetecinin hikayesi. O kadar haksız ve beklenmedik ki gözaltına alındığında, çok ciddi bir hastalığı olmasına rağmen çantasını ve ilaçlarını alma içgüdüsünü bile kullanamamış.  

Lale SarıibrahimoğluKimliğini özetleyelim:  ülkesini anlamaya, anlatmaya ve demokratik dönüşümüne  katkıda bulunmaya çalışan bir “gerçek” bir gazeteci,  bir aydın ve namuslu bir demokrat.  Şu anda ise, sancısı ve krizi eksilmeyen ve canını sürekli  acıtan Türkiye demokrasi tarihinin kendisine sunduğu  en büyük paradoks  sayesinde,  kusursuz bir sivil demokrasi “müdafii”si iken,  “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasının “müdafii” olarak Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda.  
Lale, kendisine sürekli bedel ödeten demokrasi müdafii’liğinin ve  gerçek gazeteci kimliğinin üstünde, arkadaşlığından onur duyduğum ve düşüncelerine saygı beslediğim sevgili bir dostum. 

Lale  ile, TESEV’in ve Cenevre Orduların Demokratik Kontrolu Merkezi’nin 2005’te ortaklaşa yayımladıkları Türkiye 2005 Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim Almanağı’nın editörlüğünü yaptığım sırada tanıştık.  Cenevre Merkezi’nin isminin bile şaşkınlıkla ve korkuyla karşılandığı yıllardı. TESEV, neyse ki henüz demokrasi çizgisindeydi. AK Parti 2002 yılında seçimle iktidara gelmişti ancak “irtica”nın öncelikli iç  tehdit seviyesine çıkarılması ile başlayan 28 Şubat sürecinin etkisi hala sürüyordu.  TSK, bir iç tehdit olarak gördüğü AK Parti’ye son derece kuşkulu yaklaşıyor ve rejimin temel parametrelerine müdahil olma konumunu terk etmek istemiyordu.

Daha ilk buluşmamızda Lale ile  siyaseten yüzde yüz kesişen bir noktada olduğumuzu keşfederek kesintisiz sürecek bir dostluğu perçinledik. Babası,  Türk Silahlı Kuvvetleri’yle tartışılmaz bir yakınlık içinde olan bir siyasette, CHP’de, üç dönem milletvekilliği ve bir dönem senatörlük yapmış önemli bir şahsiyetti.  Lale ise hiçbir grup, siyaset, ekol ya da partiye (mevcut siyasal iklime yaranmak amacıyla değil sırf gerçekleri konuşmak açısından “cemaat’e” da demem gerek) ait değildi. Özgür ruhluydu;  demokratik değerlere basma kalıp bağlılık yemini eden milyonlarca kitlenin çok dışındaydı; demokrasi  normlarını özümsemiş, sindirmiş bir anlayışa sahipti.  En büyük derdi  askeri bürokrasinin siyasete müdahale potansiyelini engelleyerek   asli görevini yapmasını sağlayacak  “normal” bir ortama geçmekti.   TSK’nın, güvenliği, tartışma-dışı, toplum ve siyaset-üstü ve hele parlamento denetimi dışı görmemesini sağlayacak ve kendi siyasal mülahazalarının tasallutundan arındıracak bir reform ortamına geçilmesini arzu ediyordu.  Sivil iktidarların muktedir olmasını, askeri müdahalelerden mağdur olmamasını, güvenlik kurumları ve kavramı üzerinde sivil demokratik gözetim sistematiğinin kararlı bir biçimde yerleştirilmesini savunuyordu. Bu idealleri şu güne kadar tavizsiz savunageldi.  Kısacası, çıkarmayı amaçladığımız almanak ile Lale, tıpı tıpına uyuşuyordu.  Lale almanağa TSK, Jandarma ve Sahil Güvenlik bölümlerini yazdı.

TSK bölümü almanağın en önemli bölümüydü. Yazar yazmaz da başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere askeri bürokrasiden ve AK Parti’nin AB’ye üyelik çerçevesinde 2003 yılında başlattığı askeri reformlardan ürken birçok çevreden gelen sert eleştirilere ve sözel saldırılara bizlerden daha çok maruz kaldı.  Zaman içinde dostluğumuz geliştikçe gördüm ki mesleğinin 37 yılını asla eğilip bükülmeden sadece saygın bir gazetecilik kariyerine  adayan Lale, korkudan korkmayan, ilkelerinden ödün vermeyen,  samimi demokratik inançlarından başka hiç kimseye, güce, örgüte, lidere, patrona arkasını dayamayan bir kişidir.  Çünkü, Lale’nin bilgiden kaynaklanan bir  “gücü” zaten vardır: Savunma, güvenlik, savunma teknolojisi, ve TSK’nın silah tedariki ve  bütçe denetimi konularındaki uzmanlığı Türkiye’deki  birçok  uzmanın ve akademisyenin bilgi dağarcığının ve analiz gücünün çok üstündedir.  1991 yılından bu yana Türkiye temsilciliğini yaptığı Jane Defence Weekly dergisinde yazdığı yazılar, Türkiye üzerine çalışan birçok yerli ve uluslararası akademisyen için güvenilir bir başvuru külliyatıdır. 1997 yılında yayımlanan ve Bülent Dikmener ödülünü kazanan “Kurt Kapanında Kısır Siyaset, Belgelerle Boru Hattı” kitabına ek olarak “Türk Savunma Tedariği, Ortaklıklar ve Offset Anlaşmaları” başlıklı İngilizce kitapları onun bu konulardaki birikiminin çarpıcı örneklerini oluşturur.

Benim açımdan Lale’nin Cumhuriyet, Hürriyet, Turkish Daily News, Taraf ve Zaman gazeteleri gibi farklı siyasal çizgileri olan gazetelerde  yazması onun ne denli bağımsız düşünceli ve profesyonel bir gazeteci olduğunu gösterir.  Buna karşılık, yazı yazmakta olduğu  Zaman gazetesinin kimliğinin Lale’nin tutuklanmasına gerekçe oluşturması bu koşullarda yapılabilecek en hafif değerlendirmeyle ancak bu topraklarda alışık olduğumuz bir bahtsızlık, kadersizlik. Çalışkanlığına kimsenin yetişemediği, hafta sonu ve yaz tatili demeden, gece-gündüz çalışan Lale, inanılmaz cesur ve bilgili,  “örgütsüz” ve tek başına  mücadele ederek hayatını kazanmaya çalışan  bir kadın gazetecinin 37 yıldır bıçak sırtında inşa ettiği dürüst kariyerinin bir gecede yerle yeksan edilebileceğini gösteren  bir örnek olsun.