02 Mayıs 2022

Şarabın güdük ekonomisi

Tarım ve ticaret politikasını yürütenler halâ “sofralık üzümü kurut, sat” basamağında kalmış durumda. Ancak hamasi konuşmalarda ‘katma değerli ihracat’ söylemiyle şampiyonluğu ise kimseye bırakmıyorlar

Tarım politikasını yönetiyor olduğunuzu düşünün; ülkenize her yıl para harcamak için normal koşullarda 40 milyon turist geliyor, bunların 20 milyona yakını kişi başı geliri yüksek olan ülkeler ile orta gelirli ülkelerin geliri yüksek vatandaşları. Ülkenize geliyorlar, yeme-içme mekanlarını ziyaret edip, tarihi ören yerlerini, müzelerini geziyorlar, yaz-kış doğanın tadını çıkarıyorlar. Nihayetinde de para harcayıp, ülkemiz yurttaşlarına üreticilerine yıllık kabaca 30 milyar dolar gelir yaratıyorlar. Basit tarifi ile ihracatı kendi evimizde yapıyoruz. Bunla da kalmıyor; ülkelerine döndüklerinde tanışmış oldukları bir damak hafızası ve markalar kalıyor belleklerinde; ileriye dönük bir dış talep, ihracat potansiyeli.

Yeme-içmenin en önemli parçalarından biri yerel düzeyde üretilen içkiler. Bunda da en önde şarap geliyor.

Son yıllarda kamu politikalarında içki karşıtlığı öyle bir düzeye geldi ki üreticiler ve yerel tüketiciler, vergi artışları ve kısıtlamalarla baskı altına alınıyor. Son dönemde harcanabilir geliri hızla eriten yüksek enflasyonla da geçim zorluğu yaşan ücretliler için de içki tüketimi bir kısıt halini alıyor. Tarım politikasını yönetenlerin, zihinsel karşıtlığı ağır vergi uygulamak biçimde günlük yaşama yansıyor. Yaşam tarzına müdahalenin dolaylı bir yolu.

Ama işin bir de ihracata ve iç pazardaki turizme yansıması var.

O da Türkiye’nin potansiyel bir kaynağının bilerek istenerek, en iyi ihtimalle göz ardı edilerek, güdük bırakılması.

Sayılar aslında çok şeyi söylüyor.

Yüzölçümü olarak Türkiye’nin 10’da birinden küçük olan Gürcistan, Türkiye’nin 2 buçuk katı şarap üretimi yaparken, 23 kat daha fazla ihracat yapıyor. (OIV-2019 verisi) Evet Gürcistan şarabın en eski üretim yeri, ama bu topraklar da öyle.

Malum Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında ekonomik verilere bakarken, dikkatimi çeken şu oldu; Türkiye’nin tüm yıl boyunca 5.5 milyon dolarlık ihracat yaptığı 2020 pandemi koşullarında bile Gürcistan 210.3 milyon dolarlık şarap ihracatı yapmış. Bunun da 119.6 milyon dolarlık bölümünü Rusya’ya gitmiş. (AAWW 2020 verisi)

Batı komşumuz Bulgaristan bile 2020’de Rusya’ya 35 milyon dolarlık şarap ihracatı yapmış. Türkiye’nin tüm ihracatının 6 katından biraz fazlası.

Türkiye Rusya’nın ithalat listesinde bile görünmüyor; çünkü sıfır.

TÜİK’in dış ticaret verilerine göre; Türkiye 2021 yılında ise 2.6 milyon litre ihracat yaparken, 6.9 milyon dolar gelir elde etti. Hacim ve değer olarak 2010’lu yılların ortalaması civarında.

2020’deki düşüş anlaşılabilir; pandemi nedeniyle dış talep düştü. Malum, dış talebin ana kaynağı yurtdışındaki restoranlar. Uzun süre kapalı kaldılar. Perakende satışta ise çok küçük.

Son 20 yılda çok sayıda üretici giderek daha fazla biçimde kaliteli şaraplar üretirken, ihracat önce 4 milyon litre seviyesinden gerileyerek neden son dönemde bu denli yerinde sayıyor?

İç pazarda tüketici ağır vergilerle maliyet baskısı altına alınırken, turizmde pandemi, savaş ya da ikili ülke krizleri dışarıda bırakılırsa yükselen bir eğilim var. Bu da iç talebi görece ayakta tutuyor.

Peki Tarım Bakanlığı verileri ne söylüyor?

İç pazarın, pandemi koşullarından çıkış sürecinin ve açılmanın başlaması ile hızla yükseldiği ve toplamda 82 milyon litreyi bulduğu görülüyor.

Belirgin olan şey şu; ithalatın 2021’de toparlandığı ve talep açığını kapattığı görülüyor.

Bakanlık verilerine bakıldığında, ihracatın son 10 yılda gerilediğini, pandemi sonrasında hafif toparlansa da dış dengenin ithalat lehine döndüğünü görüyoruz.

İthalat 2014’teki seviyesine çıkmış durumda. TÜİK verilerine göre 2021’deki ithalatın dolar karşılığı 11.7 milyon dolar olmuş.

Bu tabloda olmayan başka bir ilginç durumda şu; geçmiş yıllarda 2-3 milyon doları geçmeyen köpüklü şarap-şampanya ithalatı 2021’de 4.7 milyon dolarla 2014 sonrasının rekoru kırmış. Böylece tüm şarap türevleri dahil ithalata verilen para 2021’de 16.5 milyon dolara ulaşarak, pandemi öncesinin yüzde 60’ından yüksek bir seviye ile tüm yılların rekorunu kayda geçirmiş.

Yeme-içme uzmanları bu durumu, pandemi ve devamındaki açılma sonrası tüketicinin ruh halinin değişimine ve değişen harcama eğilimine bağlıyorlar. Şarap uzmanları ise ithal edilenlerin ucuz köpüklü şarap olduğunu, bunun da o değişen eğilimi karşıladığını not ediyor.

Mevcut politika seti ve piyasa koşulları şunu söylüyor; Türkiye’nin parmakla sayılacak kadar az üreticisinin neredeyse tamamının yaptığı ihracat kadar, iki ülkeden (Fransa ve İtalya) köpüklü şarap ithal edilmiş. İç pazara ki turizm lokomotifli bir talebin açığını başka ülkelerin üreticileri kapatıyor.

İhracat güdük, ithalat kuvvetleniyor; temel sorun kendini gösteriyor, arz sorunu.

Arz sorunu

Sayılara da yansıyan, iç pazardaki arz sorunu durumunu üreticiler de teyit ediyor; Türkiye giderek şarap arzı konusunda daralıyor, açıkta ithalata yaslanmak zorunda kalıyor.

Tarım politikasına yön veren, üretimi ve üreticiyi desteklemek isteyen bir siyasi irade nasıl karar vermeli?

Şöyle bir bakış açısı olabilir; ‘80 milyon litrelik talebin açığını 3-5 milyon litresini başka ülkelerden alırız, sorun olmaz’ diye. Bu durumda tarım politikasını değil, tarım envanterini idare ediyor olursunuz.

Artan turizm fotoğrafında, gelen turiste “arz yetmiyor, bazılarınız gelirken şarabını getirsin” demek gibi bir durum; taşıma şarapla turizm çevirmek.

Türkiye ileride, 10 yıla kalmadan muhtemelen 50 milyon turist sayısına ulaştığı gibi tematik ve gastro-turizm kulvarında da hacim ve gelir artışı sağlayacak. Bu da ithal ürünle olmamalı. 2021 pandemi çıkışındaki fotoğraf bariz bir şekilde ortada.

Baştaki örneğe dönersek; Türkiye sofralık üzüm yanında şaraplık üzüm üretimine de ağırlık verse hem tarım üreticisi hem de endüstriyel tarım üreticileri katma değerli bir kazanç elde etse fena mı olur?

Bir üretici, arz sorununun en başta şaraplık üzüm bağlarının çok geniş alanlara yayılması gerektiğini, 10 binlerce dönümlük çok sayıda bağda dikim yapılmasını gerektiğini, bunun bile zaman alacağını not ediyor. Geniş alanlara dikim için gerekli olan aşılı asmaların ithalatının yasak olduğunu, Tarım Bakanlığı’ndan talepte bulunduklarını anlatıyor. Yanıt olarak da ‘aşıyı yerelde yapın’ karşılığını aldıklarını, oysa farklı iklimlere sahip teruarlara farklı klonların dikilmesi gerektiğini, bunların bir kısmının da ithal etmek gerektiğini anlatıyor.

Tüm bu arz açığını kapatmak, kapasite genişletmek, asma dikili alanları büyütmek ise yatırım gerektiriyor. Sürekli yükseltilen vergilerle, arta maliyetlerle üreticilere yatırım için nefes alanı kalıyor mu? Ortada.

Miras üzüm türleri

İkinci ve en önemli bir başka unsur, Türkiye’nin endemik şaraplık üzümleri olan türlerin yeterince destek bulmaması.

Türkiye’deki endemik üzüm çeşitlerinde önde gelenler şunlar: Kalecik Karası, Öküzgözü, Boğazkere, Papaskarası, Çalkarası, Adakarası, Karalahna, Dimrit, Horozkarası, Sergi Karası, Foça Karası, İri Kara, Karasakız, Köhnü, Kösetevek, Acıkara, Patkara, Sungurlu, Gök, Merzifon Karası, Sidalan, Yapıncak, Yediveren, Sultaniye, Narince, Emir, Misket, Çavuş, Hasandede, Gaydura.

İster dünya pazarında isterse iç pazarda alan büyütmek gerekiyor. Bir taraftan küresel bilinirliği ve tercih edilen asma cinsleri için alan büyütülürken, diğer taraftan da özellikle Anadolu ve Trakya’nın miras üzüm çeşitleri, yerel-endemik asma cinslerine ait bağ alanlarının hızla büyütülmesi ve desteklenmesi gerekiyor.

Son birkaç yılda devasa artışlarla maliyet artışı yükü yanında kamunun gelir politikasında enflasyonla yarışması üreticilerin en büyük yılgınlık sebebi. Maliyet artışı sadece şarap üreticisini değil, tedarikini kanalında üzümleri sağlayan bağcıları da sert biçimde vuruyor. Özellikle mazotta.

Kamu politikalarının “vergiyi her yıl enflasyon kadar arttır” patikasından çıkıp, büyüyen talebi ülke yurttaşlarının kazancına çevirmek için destekleyici bir patikaya girmeli.

Madalyonun diğer yüzü de üreticiler cephesinde. Mevcut birlik-dernek yapılarının ‘kurumsal bir yüzümüz olsun’ çerçevesinden çıkıp iş birliği ve dayanışma için yeni bir patikaya girmesi şart. Bir üretici, “dış pazarlarda Türkiye şaraplarının perakendede çok az bilinirliği var” diyor.

İrili ya da ufaklı markalar, üreticilerin dış pazarlarda varlık göstermek için çok başarılı çabaları var; önemli yarışmalarda, platformlarda isimlerini duyuruyorlar. Mustafa Çamlıca gibi Kırklareli-Edirne yöresinin endemik türü olan Papaskarası’nı, Konya Hüyük üzümlerini yeniden diriltmek için büyük bir çaba sarf eden üreticiler, elde tasarım şişe Avrupa’da satış kanalını büyütmek için çaba sarf eden Selda Tokat gibi üreticiler var.

Enis Güner’e soruyorum, “mevcut destekler nedir?”; gülerek yanıtlıyor, “gölge edilmesin, destek istemiyorum”.

Bir başka üreticinin sadece şarap şişesi üzerindeki etiket için kaç ay onay beklediği anlatılıyor. Görünmez bir el, çeşitli bariyerlerle ülkenin miras üzümlerinden potansiyel bir ekonomik kazanç yaratılmasını frenliyor.

 “Neden bariyerler var?” sorusunun yanıtı, iktidarın muhafazakâr olmasıyla da açıklanamaz. Sorun Türkiye’yi dar kalıplara sıkıştıran tek akıl zihniyetinde.

Bir başka üretici Can Ortabaş’ın bir süre önce dile getirdiği gibi; “Birinci dünya savaşı öncesi Karaburun Yarımadası’nda 72 milyon litre şarap üretiliyormuş. 2 sene önce bütün Türkiye, bunca yatırımdan sonra 69 milyon litre; gerisini siz düşünün. Bunun nedeni mübadele ve bunun İslamiyet’le de ilgisi yok çünkü Osmanlı’nın kontrolünde 500-600 sene burada şarapçılık yapılmış, hem de altın çağlarını yaşamış”.

‘Katma değer’ edebiyat mı?

Türkiye’deki üzüm üretiminde şimdiki hali: Yüzde 52’si sofralık, yüzde 36’sı kurutmalık. Şaraplık ve şıra üretiminin payı ise sadece yüzde 12. Bunun içinde rakı üretiminin de dahil olduğu not ediliyor. Rakı ve diğer alkol üretimi çıkarılırsa gerçek şarap üretimi oranının yüzde 4 civarı olduğu hesaplanıyor.

Şarap Üreticileri Derneği Başkanı Ali Başman’ın, 2018 Şubat’ında TBMM’de oluşturulan komisyon toplantısında yaptığı sunumda şunları söylüyordu: “Asıl en önemli şey, Türkiye’ye gelen turist, daha ziyade, geldiğinde Türk şarabı olarak Türk üzümlerinden, Türk üzüm cinslerinden yapılmış̧ şarapları tercih etmekteler bir meraktan dolayı. Yani onların Cabernet Sauvignon veya Merlot üzümlerinden yapılmış̧ şaraplarından ziyade bizim Öküzgözü’yle, Boğazkere’yle, Emir veya Narince’yle yaptığımız şarapları meraktan tercih etmektedirler, beğenmektedirler ve bu daha sonra da bize ihracatta bir şekilde ciddi bir gelir olarak dönmektedir.”

Tarım ve ticaret politikasını yürütenler ise hala “sofralık üzümü kurut, sat” basamağında kalmış durumda. Ancak hamasi konuşmalarda “katma değerli ihracat” söylemiyle şampiyonluğu ise kimseye bırakmıyorlar.

Bu konuda akademisyenlerin, üreticilerin, pazar uzmanlarının, yeme-içme sektörünün önde gelenlerinin, turizm sektörü temsilcilerinin ne yapılması gerektiği konusunda inisiyatif geliştirme çabaları da sürüyor.

19 Haziran’da düzenlenecek olan “Kök Köken Toprak” konferansında pek çok akademisyen, şarap profesyoneli ve üreticinin katılımıyla yerel üzüm çeşitlerinin geçmişi ve geleceği konuşulacak. Bilgi için: https://www.kokkokentoprak.com/tr/

Haziran 2019 yılında gerçekleşen ilk “Kök Köken Toprak” sempozyumunu düzenleyen Sabiha Apaydın, hedefin önce yerli üzümün, sonra da şarabın peşinden gitmek olduğunu, bunun bir miras olduğunun altını çizerek kolektif bir açı geliştirmeye çalıştığını anlatıyor.

Hepimiz için güzel bir bayram diliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

İkinci yüzyılın iktisat kongresinde gelecek inşası

Uzun bir maratonun ardından tüm kesimleri bir araya toplayan İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi 15-21 Şubat günlerinde İzmir’de düzenlenecek

Bütçe hakkı neden paspas edildi?

Bankalara enflasyonun 6’da biri oranlarla zorla kâğıt aldıran yetkili ve siyasiler eğer borçlanma yetkisi için Meclis’e erken gelirlerse ‘Piyasanın bozulabileceğinden’ korkmuşlar

Son dönemecin mottosu

Öyle ya iktidar her şey; kazanılırsa ne âlâ, kaybedilirse gelene yıkılacak bir enkazın ne zararı olabilir? O halde tüm düğmelere basılacak. Girdiğimiz yol bu

"
"