Temmuz ayı sonlarında Merkez Bankası’na yazılı biçimde sormuştum; yükümlüsünün Merkez Bankası olduğu ‘Kur Korumalı Mevduat’ hesaplarının toplam bakiyesi ile bu hesaplar için bugüne dek yapılan KKM kur farkı ödemelerinin toplamı neydi? Bir de bankanın uygulamaya başladığı ‘Yuvam hesabının’ toplam bakiyesi neydi?
Öyle ya “başarılı mekanizma” diye şişirilen bir ‘kaçış rampasının’ maliyeti neydi?
Gelen yanıt şöyleydi: “Bankamız veri yayımlama politikası doğrultusunda açıklanan verilere “evds2.tcmb.gov.tr” adresinden erişebilirsiniz. Talebinizde yer alan veriler ise henüz yayımlama kapsamına alınmamıştır”.
Aynı yanıt, geçtiğimiz pazartesi günü Meclis’te Plan ve Bütçe Komisyonu’nda KKM hesaplarına sağlanan vergi istisnasının uzatılmasına dair teklif görüşülürken verildi.
Komisyon üyesi milletvekilleri Merkez Bankası bünyesinde uygulanan KKM hesaplarına dair kaş hesap olduğunu, şimdiye dek maliyetin ne olduğuna dair soru sordular, bilgi istediler.
Oysa yasa teklifi görüşülürken Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Cengiz Yavilioğlu hazır bulunup Hazine’nin yükümlüsü olduğu KKM hesaplarıyla ilgili sorulan soruları açıklıkla yanıt verirken, Merkez Bankası’ndan tek bir yetkili bile Komisyon’a gelmemişti. Bu durumu dile getiren muhalefet milletvekilleri Komisyon Başkanı Cevdet Yılmaz’dan bir yetkilinin Komisyon’a çağırılmasını talep ediyorlar. Yılmaz da uygun buluyor ve davet ediyor. Merkez Bankası’ndan bir yetkili uçağa binip İstanbul’dan Ankara’ya geliyor.
Ne yasası çıkarıyorduk biz?
Buraya ise şu konuşmalarla geliniyor:
- Komisyon üyesi Garo Paylan: “Merkez Bankasını çağıralım, bilgi versin lütfen.”
- Komisyon Başkanı Cevdet Yılmaz: “Merkez Bankası ayrıca bir sunum yapacak detaylı bir şekilde, şeyden sonra.”
- Komisyon üyesi Durmuş Yılmaz: “Ama biz şimdi yasa çıkarıyoruz.”
- Komisyon Başkanı Cevdet Yılmaz: “Bu çıkardığımız yasa, Merkez Bankasının hesaplarını da kapsıyor mu bu düzenleme?”
Evet hem de nasıl kapsıyor.
Mesela Merkez Bankası şu ya da bu sebeple ya da özelde KKM sebebiyle zarar ederse Hazine bütçe kaynakları ile bu zararı kapatmak zorunda. Yükümlüsü olduğu KKM’lerdeki kur farkını Merkez Bankası para basarak ödüyor. Meclis’in yasayla verdiği para basma yetkisiyle. Her bakımdan, hem de çok kapsıyor.
Bu şekilde, Merkez Bankası’nı temsilen Komisyon’a gelen Bütçe ve Finansal Raporlama Genel Müdürü İrfan Yanar, ülkede kanun yapıcı iradeyi temsil eden milletvekillerine şöyle bir yanıt veriyor: “…banka bilançosu ve kâr zarar hesabı, bağımsız denetimden geçtikten sonra olağan genel kurul toplantısı gününden en az on beş̧ gün önce Resmî Gazete’de yayımlanmakta ve kamuoyuna duyurulmaktadır. Yıl içerisinde kâr zarara ilişkin, sizin de belirttiğiniz gerekçelerden dolayı kamuoyuna hiçbir bilgilendirme yapmıyoruz”.
Sanırsınız Meclis’te yasa yapıcı Komisyon ‘dış kapının dış mandalı’.
Tam da Merkez Bankası’nın hesap vereceği doğru yerin ortasında söyleniyor bu sözler;
“Kamuoyuna hiçbir bilgilendirme yapmıyoruz”.
Para basma imtiyazını kanunla Meclis’ten alan bir kurum, ona bu yetkiyi veren otoriteye, yani orada da fiilen gösterildiği gibi kâğıt üstünde kalan hali ile ‘millet iradesine’ hesap vermeyi reddediyordu.
KKM hesaplarında iki ayrı kurum yükümlülük taşıyor; yükümlülüklerini karşılama yolları da farklı.
Hazine, TL olarak açılan KKM hesaplarında zaman içinde ortaya çıkacak kur farklarını bütçe ödenekleri ile karşılıyor. Bunu da bütçe verilerinde kamuoyu ile açık biçimde paylaşıyor.
Merkez Bankası ise döviz hesaplarının kendisine bozdurulmasıyla açılan KKM hesaplarında ortaya çıkan kur farkını ödüyor. Nasıl? ‘Para basarak’. Bunun miktarını da saklıyor.
Komisyonda Hazine ve Maliye Bakanı kaç adet hesap olduğunu, ne kadar kur farkı ödendiğini rakam vererek anlatıyor. Merkez Bankası da kendi hesaplarını açıklasın derken, Komisyon’da Merkez Bankası’ndan kimsenin olmadığı görülüyor.
Merkez Bankası’ndan gelen yetkili ise ‘kamuoyuna açıklama yapmıyoruz’ diyerek bilgi vermeyi reddediyor; kurumuna para basma yetkisi veren Meclis’i hiçe saydığını bizatihi Meclis’in komisyonunda gösteriyor.
Hiçbir yasal kısıtlama yok; bu bilginin hele ki Meclis Komisyonu’na verilmesinde.
Skandal burada bitmiyor tabii ki.
Hiçe sayılan Meclis Komisyonu’nun muhalefet sıralarındaki üyeleri buna tepki gösterirken, Başkanı Cevdet Yılmaz ‘hiç sayılama hiç olmamış gibi’ görüşmelere devam etme kararı veriyor.
Yılmaz, Merkez Bankası yetkilisinin yanıt ve bilgi vermemesine tepki gösteren milletvekillerine ise şu sözlerle karşılık veriyor:
“Ben zorla kimseden bilgi alamam, kusura bakmayın yani.”
“Benim kimseden zorla bilgi alacak hâlim yok, kusura bakmayın! Öyle şey olur mu!”
“İfade ettiniz, biz de ifade ediyoruz. “Bu kadar, vereceğimiz bilgi bu kadar.” diyor. Yani ne yapabilirim ben? “Benim kurum olarak hukuki çerçevem bu, bu kadar bilgi verebilirim.” diyor.”
Yutulan en acı ‘rest’
Komisyon üyesi Mehmet Bekaroğlu yanıt veriyor: “Ne mi yapabilirsin? Siz kalkarsınız buradan Sayın Başkan. “Bu bilgi gelmeden Komisyonu çalıştırmayacağım” dersiniz.
Başkan Yılmaz çaresizce yanıt veriyor: “Öyle mi? Siz Başkan olduğunuzda öyle yaparsınız, tamam.”
Oysa bu ‘temsil yetkisini’ ciddiye almayan, sergilenen ‘dış kapının dış mandalı’ muamelesine karşı çıkması gereken kişi bizatihi Komisyonun tüzel kişiliğini temsil eden Başkan Cevdet Yılmaz olmalıydı.
Demokratik meşruiyeti, Meclis iradesini hiçe sayan bu tutuma karşı, görüşmeleri durdurup, bilgi vermeyen yetkiliyi kovup, Merkez Bankası’na yazılı ihtar gönderip, bilgi verecek yetkilinin acilen gönderilmesini talep etmeliydi.
Bu duruma komisyonun hiçe sayılan, ‘nanik yapılan’ iktidar cenahından üyeleri de tepki göstermeliydi. Saygınlık önce kendine saygıyı koruyarak kazanılıyor.
Oraya gönderilen memur da biliyor ki ‘bu kanun geçecek’ talimatı ile görüşülüyor yasa teklifleri. Bu yüzden, muhalefete mensup milletvekillerinin tepkilerini görmezden gelebildikleri kadar, iktidar cephesine mensup olanların da sorgulamaya girişmeyeceklerini, girişemeyeceklerini bilerek pişkince ‘bilgi veremem’ diyebiliyor.
Bu ‘çaresizliği’ kabullenen Komisyon Başkanı Yılmaz, yasa teklifi Komisyon’dan geçtikten sonra izleyen günlerde Merkez Bankası Başkanı’nın Komisyon’a geleceğinden dem vurarak, o zaman bilgilenebileceğini anlatarak teskin etmeye çalışıyor üyeleri. Tartışmalar sırasında şunları söylüyor: “Evet, önce... Tamam, bir... Ben de bir soru sordum yani bunun cevabı şudur, budur demiyorum. Merkez Bankası Başkanımız geldiğinde bu soruları ben de yöneltmek isterim doğrusu”.
Başkan Yılmaz’ın da kafasında sorular varmış. Ama yanıtları yetki ve istisna içeren bir yasa geçtikten sonra almayı arzuluyor.
Bir acayip başkanlık sisteminin Meclis’i getirdiği yer çok üzücü değil mi?
Her şeyin ötesinde, kamuoyuna ve Meclis’e bilgi ve hesap vermeyen Merkez Bankası yetkilileri bastıkları paranın, TL’nin itibarını koruyabilir mi?
Koruyamadıkları, TL’den kaçıştan ve bu kaçışa buldukları ‘zaman kazandırıcı’ yöntemlerden, bu yöntemlerin maliyetlerini saklamalarından anlaşılabilir.
Uğur Gürses kimdir?
Uğur Gürses, 1985 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat Bölümü'nden mezun oldu.
Çalışma hayatına 1986 yılında T.C. Merkez Bankası'nda başlayan Gürses; döviz kuru politikası, döviz rezerv yönetimi ve açık piyasa işlemleri alanlarında çalıştı.
1994-2000 yılları arasında özel ticari bankalarda yöneticilik yaptı. 2001 krizi öncesinde bankacılığı bırakarak TV kanallarında ekonomi yorumculuğu yapmaya başladı.
1999 yılında Yeni Yüzyıl gazetesinde başladığı günlük ekonomi ve finans yazılarına, daha sonra Yeni Binyıl gazetesinde devam etti. 2001-2014 yıllarında Radikal gazetesinde, 2014-2018 arasında da Hürriyet gazetesinde yazdı.
2018'den sonra kişisel blogunda (www.ugurses.net) ekonomik gelişmeleri yorumlayan Uğur Gürses, Aralık 2021’den itibaren T24’te yazmaya başladı.
|