Böyle buyurdu kendileri ve futbolda yabancı kuralına kısıtlamaya gidilmesi için harekete geçildi. Tabii ağanın sözü üstüne söz olur mu hiç? O ne derse emir telakki edilir ve yerine getirilir.
Ülkenin sanki hiç derdi yokmuş gibi, cumhurbaşkanı, sahaya çıkan yabancı futbolcu fazlalılığını doğru bulmadığını belirtiyor, hatta kulüplere tavsiyede de bulunarak, “İşi bitmiş futbolcuları almanın da doğru olduğuna inanmıyorum” ifadesini kullanıyor.
Başbakan Binali Yıldırım ise futbol maçı izlemek için televizyon başına oturduklarında eşinin, “Değiştir kanalı, bunların arasında hiçbir Türk ismi yok, başkasının maçından bize ne” dediğini belirterek, kurala yönelik fikrini çok önce belirtmişti.
Türkiye’de futbol, başbakanın eşinin sahada kimleri görmek istediği ile cumhurbaşkanının neyi doğru bulup bulmadığı arasına sıkışıyorsa, o oyunun geleceğinin de pek aydınlık olduğunu söylemek safdillilik olur.
Cumhurbaşkanı, başbakan ve şu an sayısı sadece 1 (yazıyla bir) olan spor yorumcusu yabancı futbolcu konusunda rahatsızken, ülkenin bayrağını taşıyan Yasmani Copello Escobar, Polat Kemboi Arıkan, Ramil Guliyev, Kaan Kigen Özbiler, Mert Girmalegesse, Tarık Langat Akdağ, Jak Ali Harvey, Emre Zafer Barnes, Meryem Akdağ’dan şikâyetçi değiller mi?
Mesela artık Türkiye’de atletizmde devşirilen isimler, ülke atletizminin gelişimine engel olmuyor mu? Ya da ağamız bu durumu doğru buluyor mu?
Türk Telekom’u Araplar’a, TEKEL’i İngilizlere, Oyakbank’ı Hollandalılar’a, Turkcell’i Ruslar’a, AVEA’yı Lübnanlılar’a, PETKİM’i Azeriler’e, Finansbank’ı Katarlılar’a, POAŞ’ı Avusturyalılar’a, TEB’i Fransızlar’a, Demir Döküm’ü Almanlar’a, Adabank’ı Kuveytliler’e ve sayısız devlet kurumu aynı şekilde yabancıya satılmışken, kendi toprağını da yabancıya satan bir ülkenin cumhurbaşkanının, futbolda sahaya çıkan yabancı sayısından şikâyetçi olması da fazlasıyla manidar.
Öyle bir rüzgâr estirildi ki konu hakkında, sanki sahaya yerli futbolcu çıkartmak yasaklandı. Kimsenin eli kolu bağlanmış değil. Teknik direktörler ellerindeki 28 oyuncudan isterse 11’ini Türk olarak sahaya çıkartabilir.
Ama dert bu değil, dert başka. Bugüne kadar eli belinde, koşmayan, doğru düzgün mücadele etmeyen, rakip ceza alanına girdiğinde balıklama atlayan, antrenmanda çalışmamak için her türlü hinlik peşinde koşan yerli beyzadelerin keyfi kaçtı. Artık rekabet etmek zorundalar ve o rekabetin içinde yer almak, beyefendileri zorlamaya başladı. Bundan böyle forma garanti değil, o formayı almak için de yatmak yetmeyecek.
Yapboza çevirdikleri eğitim gibi futbol da aynı akıbeti paylaşıyor.12 yıldan bu yana her sene değişen kurallar, futbolun ülkede bir milim bile ilerlemesine katkı sağlamadı. Aksine günden güne sahada ve tribünde kan kaybediyor. Sahaya bıçak atanın serbest kaldığı, ‘insanlar ölmesin’ diye pankart açanın içeriye tıkıldığı bir ortamda, futbolun gelişmesine yönelik akıllarına gelen ilk önlem yasak oluyor.
Senin biçimlendiremediğin Türk futbolcular; Almanya’da Hollanda’da, Fransa’da, Belçika’da bir heykeltıraşın çirkin bir kaya parçasını sanat eserine çevirdiği gibi biçimlendiriliyor. “Ben nerede hata yapıyorum” diye düşünen bir tek insan bile yok.
Ülke futbolu her alanda olduğu gibi bir adamın iki dudağı arasından çıkacak üç-beş kelimeye kalmışsa vah halimize. Futbolseverler sahada güzel oyun görmek istiyor, Instagram'da tesbihli fotoğraflar paylaşıp, adamlıktan dem vuranları değil!
Siz önce Milli Takım’ınız için Türkiye pasaportu taşıyan teknik direktör bulun, sonra kulüplerin sahaya kiminle çıkıp çıkmayacağına karar verin.
Ve lütfen her konuda bir fikriniz olmasın artık. Zira fikir belirttiğiniz her şeyi elinize yüzünüze bulaştırmışken, bari futbolu rahat bırakın!