Çok uzun bir aradan sonra maskem ve mahallemizin ünlülerinden oyuncu-hoca İpek Bilgin'le birlikte Harbiye Açık Hava'dayım. Yanımızda magazin kıymet-i harbiyeleri olmayan bir kaç kişi daha var. Ve Marianne Faithfull konserinden yıllarca sonra ikinci kez protokol bölümündeyim.
"Yaşamaya Dair" de Tülay Günal bizi mest ediyor ama benim kısmen hain bakışlarım yarım asır sonra Genco Erkal'ın üzerinde. Bakalım "Bir Delinin Hatıra Defteri"nden yıllarca sonra nereye gelmiş. Benim gibi "boomer" fakat sahnede zıp zıp. Nâzım'ın şiirlerini dinlerken yüzümüze bir tebessüm bile konduruyor. Yüzde ve vücutta bir şey görünmüyor ama benden kaçmaz. Genco Erkal ruhuna botoks yaptırmış. 75 dakika şiir ve müzikle (canlı, canlı) akıp geçiyor.
Birlikte gittiğimiz İpek Bilgin de hiç kıskanmadı. Genco Erkal'ı ve öğrencisi Tülay Günal'ı ayakta alkışladı
Ne var ki, Gonzo kıyaslamamı yaptım ve ben ondan daha yakışıklıyım. Dua etsin ki babam "Başımıza artiz mi olacaksın" diye konservatuar sınavlarına girmeme izin vermedi. Yoksa bu yaşımda sahnelerin tozunu ben atardım. Genco Erkal, Rutkay Aziz, Halil Ergün dinlemezdim. Nasip değilmiş, olmadı değil mi Ercan Kesal?
Hemşerilerime haber. "Yaşamaya Dair" 4 Kasım'da İzmir'de İsmet İnönü Kültür Merkezi'nde Fotolar: Podcast kralı Eray Özer
Kesal nereden çıktı derseniz? Üç "eski" solcu sanatçıyı koyunca, ne kadar Gonzo olursam olayım, güncellik diye bir derdim az da olsa var. Ercan Kesal'ın, Erkal, Aziz ve Ergün gibi oynamakla yetinmeyip hem de yazıp yönettiği bol festivalli "Nasipse Adayız" bu hafta vizyonda.
Kesal filminde her şeyi çok iyi becermiş, bir tek şey hâriç. Kendini gölgelemesin diye Nazan Kesal'a küçücük bir rol vermiş. Beni filmde en çok etkileyen ilk üç ne, derseniz Nazan Kesal'la başlarım. İstediğiniz kadar auteur olun, iyi oyuncu ile başa çıkamazsınız.
Kışkırtmak gibi olmasın ama, başrolde Ercan Kesal, diğer rolde Nazan Kesal cuma sinemalarda...
Sınıf mınıf atlamadım
Cihangir, magazine terfi ettiğimden sınıf atlama tribine girdiğim tezviratıyla çalkalanıyor. Neymiş efendim, artık Cihangir Caddesi'nden; Kaktüs, 22 yada Home Room'dan çıkmıyormuşum. Külliyen iftira. Hâlâ en favori mekanım Firuz Ağa Camii'nin kahvesi.
Bu hafta hep oradaydım entelijansiya ile birlikte. Aşağıdaki fotoğraf da bunun kanıtı. Son kitabı "Beklediler Gitmedik" nedense beğenilen sınıf arkadaşım Necmiye Alpay'la başlayayım. "Kitabının adını Bekledim de Gelmedin, diye koysaydın ticari şansı daha yüksek olurdu" deyince bana bayağı küçümseyerek baktı eski Maliye asistanı Alpay.
Masamızı sık sık ziyaret eden Cumhuriyet'in tek hippie ve marksist Kemalist yazarı Mine Söğüt. Başrolde ben yani Tuğrul the Gonzo. Evrensellerden Hürriyetlerden kitap yazarlığına düşen işsiz gazeteci Şengün Kılıç. Şimdi hepiniz ayaktaki beyefendiye merak ettiniz. O, 2262 lira maaş alan muhtar Halil Kalafat. Heyecanla "Dünyayı kurtardıktan sonra Kılıç Ali Paşa, Cihangir ve Pürtelaş mahallerine ne zaman sıra gelecek?" diye umut ve merakla bekliyor.
Şengün Kılıç, Tuğrul the Gonzo, muhtar Halil Kalafat, Necmiye Alpay ve rastalı Mine Söğüt
Mülkiyeliler Birliği'ne uyarı
Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi beni herhalde magazine düştüğüm için ya da kendilerinin çok daha solunda olduğum için hiç bir etkinlikten haberdar etmiyorlar. Prof. Dr. arkadaşım Erdal Yavuz uyarmasa Zoom'da Çarşamba toplantılarından haberim olmayacak ve sınıf arkadaşım Sumru Akıncı Noyan'ın bir başka büyükelçi ve milletvekili Faruk Loğoğlu ile yaptığı sohbeti kaçıracaktım.
Uyarım, bir daha beni boşlayıp yok Dinçer Demirkent yok Sevilay Çelenk diye tuttururlarsa ittifak değiştireceğim. Onları kaderleriyle baş başa bırakıp siyasetin, bürokrasinin, medyanın yılmaz bekçileri, Sudi Kocaimamoğlu, Uluç Gürkan ve Hilal Başkal'la uzlaşacağım. Yoksa beni 68 ya da 69 mezunlarından Samiye Aydar, Ferda Kınacı ve Gaye Köseoğlu bile geri döndüremez...
Unutmasınlar, 70 plus insanı aynı zamanda çok da özgürleştiriyor. En fazla ben "boomer"ım diye de kendimi temize çıkarırım. Benimle ilgilenen İstanbul Şube'den fazla bir şikâyetim yok...
Neyse link'e tıklayın ve emekli büyükelçilerin pandemi, dış politika ve Dışişleri'nin şu anki ahvâli üzerine sohbetlerini dinleyin. Ağır başlıyorlar ama açılıyorlar.
K.G.G.
Tarihimden yapraklar
3 Haziran 1984 Nokta Dergisi
15 Mayıs 1984. 1383 imzalı demokrasi talep eden Aydınlar Dilekçesi yayınlandı. Tabii 12 Eylül paşası Kenan Evren anında "vatan hainleri" diye (sürpriz, sürpriz) karşı atağa geçti. Davut Paşa'da ifadeler, mahkemeler ve galiba o zaman daha "şanslıydık", beraat. Ben o zaman Nokta'dayım.
Neredeyse hepimiz Aziz Nesin, profesörler Bahri Savcı ve Fehmi Yavuz gibi isimlerin öncülüğünde çıkan bildiriyi imzalamıştık. Hani şimdilerde bir kanalda programa başlayan "Anadolu delikanlısı" İbrahim Tatlıses'in "Ben toplu konut projesi sanıp imzalamıştım" diye çark ettiği bildiriyi. Biz Noktacılar hiç açık vermedik, sahip çıktık. Tek kıvırtmamız "Bildiriyi masamın üstünde buldum. Onaylayınca imzaladım" oldu.
Çizgiyi Salih Memecan'dan aldım. "Eski işlerimi topluyorum" deyince Cihangir kahvede "En seveceğimi bana göndersene" demiştim, bunu gönderdi. Memecan'la çok farklı yerlere savrulduk sonradan. Fakat buluşup bir "hesaplaşma muhabbeti" yapmak için sözleştik.
Çizgide adı geçen Semra ve Turgut, tabii ki Özallar. Tuğrul bendeniz. Nilay da yine Nokta'dan dış haberci Nilay Karaelmas.
Bu linkler ihmâl edilmesin
*
TRT Radyo 3,
Güney'de Bir Ses. Gerçekten çok uzak ama pek tanıdık. Perşembe günleri, 12.05'te.
Sıkça sorulan sorular ve cheap shots
* Pandemi başladığından beri kapımı çalmayan genç tayfa (kısmen Hürriyet'ten Erkan Aktuğ ve yazar Seray Şahiner dışında) yavaş yavaş damlamaya başladılar. "Tuğrul Bey biz sizi korumaya çalışıyoruz" mazeretinden vazgeçtiler. Çünkü benim şöhret yapma gücümün yanı sıra yaratıcı ve yıkıcı fikirlerimden uzak kalamayacaklarını anladılar. Paraya az kıyanlar utanmasınlar diye kimin ne getirdiğini yazmayacağım. Siz resim altından çıkarın: İki şişe viski (red ve black label), rakı, ekşi elma ve fındık.
Doğan Kitap Neşriyat Müdürü Cem Erciyes, Giresunlu Cengiz Yaldız, Bozcaadalı Uykusuz çizeri Cem Dinlenmiş, Altın Portakallı Nalan Kuruçim, İzmir-Cihangir kırması ben, Brown ve Columbialı işsiz gazeteci Elif İnce
* Biraz "ucuz atış" da kendime. Geçen hafta Upper Cihangir'e taşındığını söylediğim Sezin Akbaşoğulları için "çıkarıldı" demişim. Bozuk ifade ettiğim, kastım şuydu "Yıkılacak olan eski evinden çıkarılan". Türkçen yanlış deseler susacağım ama kimi kötü niyetliler ki, Cihangir'de bu konuda yalnız değilim, "Şöhretini kıskandığın için öyle yazdın" dediler. Birinci yanlış, ben daha meşhurum. İkincisi, kıskansam 13 Kasım'da saat 20.30'da Fişekhâne'de "Evlat"ı oynayacağını yazar mıyım?
* Bir düzeltme de kendime. Meslektaşım, Cihangir Today'ci komşum Hüseyin Gündoğdu'nun soyadını geçenlerde "Gündoğan" yazmışım "Boomer"lığıma versin.
Advertorial
Hemen baştan söyleyeyim, yakın tarihe meraklı olmasanız bile az buçuk sol diye bir kaygınız olduysa "Cevahir"i mutlaka okuyun.
Hüseyin, araştırmacı Hüseyin Solgun'un 500 sayfalık kitabı üzerine yazacağım üç beş cümleyi okuyabilseydi "Dedesi Dersim alevisi olan Tuğrul'un yine İzmirliliği tutmuş" derdi gevrek gevrek ve dudağını çarpıtarak gülerek. Ben de ona cevaben "Yapma Hüseyin, insanın üç koca yıl boyunca can dostu, yoldaşı, kardeşi, sevgilisi, yurt arkadaşı, çaktırmadan şâfi, içki arkadaşı biri üzere yazılmış kitabı kolay kolay göklere çıkarmaz" derdim.
Bence kitabın en büyük eksikliği Mülkiyeli kızları konuşturamamış olması. Eminim, Semra, Işık, Hâle, Ülker ikna edilseydi "Cevahir" çok daha zenginleşirdi. Arka bölümdeki el yazılarının taramaları keşke daha iyi olsaydı vb. Daha uzatmayayım Hüseyin Cevahir, kapsamlı bir kitabı çoktan hak etmişti ve Solgun bunu yaptı. Emeğine sağlık.
12 Mart askeri darbesinin aramızdan kopardığı gepegenç Hüseyin Cevahir'in öldürülmesinden hemen sonra İstanbul döneminden arkadaşı ressam Nevhiz Tanyeli'nin çizdiği tablosu. Kullanma izni için Tanyeli'ne teşekkürlerimle.
Müzik önerisi
Bu haftaki müzik önerisi bulutların üstünden Hüseyin Cevahir'den geldi. Stravinsky'nin Bahar Ayini. Şimdi o da aramızda olmayan diplomat arkadaşımız Necil Nedimoğlu bizleri güderek Ankara'nın ünlü saat 11.00 Cumartesi konserlerine götürürdü. Ona da çok şey borçluyum.
İşte, Hüseyin Cevahir'in bize katılıp geldiği ilk konserde balesiz, orkestranın çaldığı olandı. Belki de CSO idi, unuttum ama Cevahir'in "Bana da haber verin arada ben de gelirim" dediğini unutmadım. Buyurun danslı kısa bir bölüme.