08 Aralık 2023

Önce gündem inşası, ardından operasyon; peki düne kadar Süleyman Soylu tek başına mı iktidardaydı!

Daha önce neden yapılamıyordu bu ‘operasyonlar’, şimdi nasıl yapılabiliyor? Nedir değişen ve bizim göremediğimiz şey? Suçluların yakalanmasının önündeki tek engel Süleyman Soylu muydu? Soylu tek başına mı iktidardaydı!

Haftalardır ısrarla ‘servis edilen’ haber dosyalarını yazıyorum.

Aslında yazılarla bazı meslektaşlarımı isim vermeden uyarmayı, ‘birileri de hâlâ fark ediyor yaptıklarınızı’ demeyi amaçlıyorum.
Amaçsızca yazılmıyor yani bu ısrarlı yazılar!
Yazıların muhataplarınca da okuduğunu biliyorum.
Fakat ‘işler’ artık acayip vasat altı bir düzlemde yürüyor, kimse kimseye tepki koymuyor.
Dönen dolapları anlayanlar da ‘muhalif klikler’ tarafından üzerinin çizilmesini istemiyor.
Çünkü üzeriniz çizildiğinde iyice yalnızlaşıyorsunuz.
Yapayalnız bırakılıyorsunuz.
Zaten yalnızız, sesimizi bizden başka duyan yok.
Haklı olarak o azıcık gürühu bile kaybetmek istemiyor kimse.

Ben zaten mahallenin ötekisi olmayı çoktan benimsemiş biriyim, yalnızlık da bana o manada dokunmuyor.
Ondandır ki tek yazan, tek konuşan olarak ısrarlı uyarılarımı bir kere daha yineliyorum.

Bakınız bu ‘fenomen operasyonları’ işi gerçekten incelenmeye muhtaç!
Ama sadece bu dosyalar üzerinden de değil tabii, dosyaların çıkış kaynağından bakarak ne hedeflendiğini anlamaya çalışmak da önemli.

Metroda, markette, durakta, parkta her nerede siyaset konuşuluyorsa bir kulak kabartın, fark edeceksiniz ki ‘yeni İçişleri Bakanı suçlara savaş açtı’ diyor vatandaş.
Bu savaş algısını da fenomenlerin alaşağı edilişi, tefeci kazancı peşine düşen futbol dünyasından isimlerin üzerinden veriyorlar şüphesiz.
Tamam hak yemeyelim kırmızı bültenle aranan ne kadar ‘yabancı suçlu’ varsa onları da yakalıyorlar bir bir!
Ama onlar vatandaşta bir karşılık bulmuyor.
Varsa yoksa ‘magazinel operasyonlar!’

Daha adını sanını bile duymadığımız yeni yeni fenomenler hakkında balya balya yazılar yayınlanmaya başlanıyor önce.
Tanımadığımız o fenomenden haberdar oluyoruz.
Tam, “Aa bak sadece Dilan Polat gibi ünlü olanlar değil daha bizim hiç tanımadığımız isimler de varmış, ama biz tanımıyorsak nasıl fenomen bunlar” diye sorguladığımız anlarda, hop o yeni tanıştığımız isimlere de geliyor yepyeni bir operasyon.

Özetle; önce yazısı yazılıyor, gündemdeki yeri hazırlanıyor, ardından operasyon yapılıyor ve günlerce hiç tanımadığımız o insanların dosyalarını okurken, izlerken buluyoruz kendimizi.

Dikkatli bir okursanız bunu yapan gazetecileri de tespit edebilirsiniz bence.
İnanın hiç zor değil.
Zaten ‘kahramanlaşıyorlar’, hatta tüm ülkenin haksızlıklarla mücadelesini sadece kendilerinin verdiğine inanıyorlar ve inandırıyorlar.
Ekranlara çıkış ritimleri hızlanıyor.
Her gün her an bu ‘dosyaları’yla konuşuyorlar, konuşturuyorlar.
Kendileri de artık devletle girdiği bu iş birliğinin anlaşılmasından korkmuyor, çünkü hafızasızlığa ve fikri takip yapılmamasına güveniyorlar.

Belki haklılar da.
Vasata teslim olmuş bir okur-yazarlık dünyasında artık mesleğin hangi etik kurallar çiğnenerek icra edildiğinin de kıymetiharbiyesi kalmamış oluyor.

Bakınız, muhalif kişiliğiyle ünlü insanlar, daha doğrusu AK Parti’ye ölesiye muhalefet ederek tanınmış simalar, boşu boşuna yeni İçişleri Bakanı’nı övüyor olamaz herhalde, değil mi?

Hükümet aynı, görevlendiren aynı, işleyiş aynı ama yeni İçişleri Bakanı çok iyi.
Allah Allah, bak sen şu işe!
Suçlara topyekûn savaş açmış yepyeni biri.
Cezaevlerini ‘şakır şakır ünlü tipler’le doldurdu bile, vay be!

Peki daha önce neden yapılamıyordu bu ‘operasyonlar’, şimdi nasıl yapılabiliyor?
Nedir değişen ve bizim göremediğimiz şey?
Suçluların yakalanmasının önündeki tek engel Süleyman Soylu muydu?
Süleyman Soylu tek başına mı iktidardaydı?

Peki siz cevaplayın şu soruyu da:
Nedir, ne olabilir bu yaşanan gündem değişikliğinin altında yatan sebep?
Tamam yeni İçişleri Bakanı çok iyi çalışıyor diyelim, hatta kim bilir belki de bu başarı çizelgesiyle AK Parti içinde yükselebilir bile kendisi, değil mi?
Sonuçta bazı muhalif gazetecilerle ‘bile’ ilişkisi iyi.
Hatta AK Parti’nin ‘yasaklı’ kabul ettikleriyle bile.

Neyse, lafı uzattım yine…
Ama benden tavsiye, okuduğunuz ‘dosyalar’ sizde bazı soru işaretleri oluşturuyorsa, şüphe doğuruyorsa, lütfen dillendirin bu düşüncelerinizi.
Hatta direkt yazıların sahiplerine yazın, ikna olmadığınızı belirtin, icraatını şüpheli bulduğunuzu söyleyin.
Çünkü Türkiye de gazetecilik hep karanlık bazı dönemlerden geçti, geçecek de.
Yine benzer bir kavşaktayız.

Geçmişte cemaatçilerin bazı muhaliflerle iş tuttuğu, eş zamanlı olarak da başka muhaliflere operasyonlar düzenlediğini gördü bu gözler. Görmedi mi?
Geçmişinden hiç ders almayan bir milletin gazetecileri olarak yine sapır sapır dökülüyoruz.
Gördüklerimizi, servis dosyaların neye hizmet ettiğini dillendirmezsek, sessizce izlemeye devam edersek bu ilişkiler ağı güçlenerek büyür.

Bunun ceremesini de yine bizler çekeriz.
Tabii hâlâ cereme çekecek bir hâl kalmış olursa!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Artık Kürtlere akıl vermeyi bırakın ve kendi çözüm önerilerinizi ortaya koyun!

Kürt siyasetinin devletle tecrübesi, Türkiye siyasetiyle tecrübesi ve bu tecrübelerin her birinde ödenen bedeller, ağırlığıyla ortada. O yüzden “Sizi kullanacaklar” demek de “Kürtler AKP ile anlaştı” demek de hem bu insanların tüm yaşadıklarını hiçe saymak hem de onlara yaşatılanlara saygısızlık etmektir bana göre…

Türkiye’de erkek, 22 yılın sonunda resmen ‘üstün vatandaş’lık mertebesine oturtulmuştur

Türkiye için bu düzeyde bir seslilik hâli, tuhaf! Çok tuhaf! Kadın cinayetlerinin politik olduğunu düşünüp son günlerde ana akımda sürdürülmesine ‘izin verilen’ bu gündemlilik hâlinin rastlantıdan ibaret olduğunu düşünecek değiliz! Dün gelmedik Türkiye’ye!

Meclis’ten üzerimize estirilen pembe dizi rüzgârına reyting yağıyor!

Meclis’ten izlemelik, devamını merak etmelik pembe dizi yayını yapılıyor adeta. Kim kime doğru yürümüş, ilk kim selam vermiş, resepsiyonda kim kimle yan yana gelmiş-gelmemiş, kim kimin elini iki avucunun arasına almış da sevmiş. Oturup uzun uzun bunları konuşalım… Çünkü yeni Türkiyemize bu yakışır!

"
"