06 Eylül 2024

Narin bir mesele…

Kaybolan Narin kaybolduğuyla mı kalacak, yoksa biz ülkenin uzak bir köşesinde ucunu tutacağımız ipi takip ederek çok daha büyük bir meseleye mi varacağız?

TÜİK kaynak gösterilerek kamuoyuna yansıyan sayılara bakılırsa Türkiye'de her yıl binlerce çocuk kayboluyor. Bu konuda yapılan yalanlamaya rağmen kayıp çocuk sayısının her yıl için 10 bini bulduğuna ilişkin saptamayı buradan okuyabilirsiniz.

Sadece Türkiye değil, tüm dünya artık çocuklar için çok tehlikeli.
Organ mafyası, fuhuş çeteleri gibi birçok farklı alanda çocuk satış/kaçırma trafiği yaşanıyor, büyük paralar, karanlık baronlar cirit atıyor.
Komplo teorisyenlerine bakarsan genç kalmak, hatta ölümsüzlüğe ulaşmak uğruna iş kaçırılan çocukların kanını "seçkin yetişkinler"in kanıyla değiştirmeye kadar varmış.
Bilgiye dayalı değil elbette bu iddia ama artık eskisi gibi de komplolara topyekûn kapatamıyoruz kendimizi. Zira dünyanın seyrine baktığımızda da cereyan edenlerin uçukluğu, komplo teorisyenlerinin bazen de haklı çıkarttığını gösterdi bize.

Son günlerde Türkiye'nin gözü kulağı yine kaybolan bir çocukta maalesef… Sekiz yaşındaki Narin 21 Ağustos günü Diyarbakır Bağlar ilçesi Tavşantepe Mahallesi'nde kayboldu. Narin 16 gündür kayıp. Diğer şehirlerden bölgeye gelen özel ekipler Narin'i arıyor.
Biz daha "öldü" bilgisinde netleşmemiştik, çünkü bilgi akışı kesildi yayın yasağı ile. Ama Narin'in amcasının tutuklanma gerekçesine bakılırsa, bulunan veriler ve ulaşılan kanaat Narin'in artık yaşamadığı yönünde olsa gerek.
Neden öldü, nasıl öldü, cesedi nerede… Bu soruların yanıtlarını arıyor olmalılar artık.

Mahalle sessiz.
Konuya bakınca içinden tuhaf bilgiler de akıyor.
Narin'in babasının ahırında yakalanan 380 mermiden söz ediliyor mesela. Tutuklanan amcanın, cep telefonuna o mermilere ilişkin olarak gelen bilgilerden dolayı hafızayı sildiği iddiası da var.
Mahallenin muhtarı Narin'in amcası. Bu şahıs şu an "cinayet" ve "alıkoyma" suçlamalarıyla "katil zanlısı" olarak tutuklu.
Bazı önemli bilgiler ortalarda dolaşıyor, üstü kapalı imalarla yayınlarda bazı detaylar veriliyor, ama hangisi doğru, hangisi değil açıkçası ayırt etmek iyice zorlaştı. Özellikle son günlerde "dedektiflik" havasına fazlasıyla bürünen bazı genç meslektaşlarımın ve sosyal medya kullanıcılarının da biraz konuyu anlaşılması zor hale getirdiğini düşünüyorum, aynı hataya düşmek istemiyorum.

Çünkü o hataya düşmek de çok anlaşılır. Konu fazlasıyla gizemli, merak uyandırıyor. Halk konuya yoğun ilgi gösteriyor, haliyle okuru, izleyicisi bol. Gazetecileri de anlıyorum o sebeple... Süreç uzadı, mahalle didik didik edildi ama henüz sonuç alınamadı. Bazı beyanlar soru işaretlerini artırdı. 
Narin de gerçekten narin bir bebek belli, fotoğrafları bile bizi kahretmeye yetiyor. İnsanlar da işin uzmanlarına güvenmeyi değil akıl vermeyi benimseyebiliyor.

Hâl böyle olunca…
Yayın yasağı da "ortalık bulanıyor, düzgün, verimli çalışılamıyor" diye mi getirildi, ki sosyal medyada yaşanan "deli hâl" bu kararın da makul olabileceğini düşündürüyor bir yandan. Ancak yayın yasaklarının "fısıltı gazetesi"ni kışkırttığı da yıllardır tecrübe ettiğimiz bir gerçek.

Kaybolan Narin kaybolduğuyla mı kalacak, yoksa biz ülkenin uzak bir köşesinde ucunu tutacağımız ipi takip ederek çok daha büyük bir meseleye mi varacağız?

İzin verilecek mi varmamıza?

Evet tablo vahim!
Evet tehlike büyük!
Sebepler farklı, sapkınlıklar çeşitli ama sonuç hep aynı; çocuklarımız büyük bir tehlike ile burun buruna yaşıyor.
Tehlike de hep önce en yakınlardan geliyor!
Çocuklarımıza sahip çıkalım, artık hiçbiri hiçbir yerde güvende değil, bunu bilerek yaşayalım.
Çok üzücü ve bir o kadar da endişe verici bir tablo farkındayım ama gerçek bu, kendi önlemlerimizi alalım.
Öz savunma konusunu ve yöntemlerini de ivedilikle çocuklarımıza aşılayalım!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Okurlara açık mektup

Önce kendi çocuğum için, sonra da benim gibi bu meselelerle derdi olan anne babaların/aile mensuplarının çocukları için ülkenin en sorunlu beş konusunu ele aldım. Çocuklarımızın aydın, açık fikirli, barışçıl, ayrımcılığı ayıp sayarak, şiddeti reddederek, yaşamı kutsayarak, farklılıklardan beslenerek, toplumsal duyarlılıklar konusunda dünyanın gerisinde kalmayarak ve bir diğerine düşman olmadan yetişmeleri için taşın altına elimizi birlikte koyalım istiyorum…

Artık Kürtlere akıl vermeyi bırakın ve kendi çözüm önerilerinizi ortaya koyun!

Kürt siyasetinin devletle tecrübesi, Türkiye siyasetiyle tecrübesi ve bu tecrübelerin her birinde ödenen bedeller, ağırlığıyla ortada. O yüzden “Sizi kullanacaklar” demek de “Kürtler AKP ile anlaştı” demek de hem bu insanların tüm yaşadıklarını hiçe saymak hem de onlara yaşatılanlara saygısızlık etmektir bana göre…

Türkiye’de erkek, 22 yılın sonunda resmen ‘üstün vatandaş’lık mertebesine oturtulmuştur

Türkiye için bu düzeyde bir seslilik hâli, tuhaf! Çok tuhaf! Kadın cinayetlerinin politik olduğunu düşünüp son günlerde ana akımda sürdürülmesine ‘izin verilen’ bu gündemlilik hâlinin rastlantıdan ibaret olduğunu düşünecek değiliz! Dün gelmedik Türkiye’ye!

"
"