04 Kasım 2023

Kökümüze kibrit suyu dökmeye ant içmişler

Muhalefet edenler yavaşça bir bir elendi, hepsine tanık olmanın yükü de çok ağırdı. Kimi satın alındı, kimi güce aldandı, kimi hapisten yıldı, kimi para kazanamamaktan, kimi bıktı bezdi! Bir şekilde kökümüze kibrit suyu döküldü işte!

Çizgi: Tan Oral

Düşünün… Evde otururken, hatta uyurken aniden kapınız çaldı Gelenler polisti. Suçunuz büyük; her türlü yıldırma çabasına ve devletle aranızdaki orantısız güce rağmen, 'halkın haber alma hakkını sağlamaya devam ediyorsunuz, etmeye çalışıyorsunuz' çünkü.

Düşünün 30'ar 40'ar yıllık mesleki emeklerden söz ediyoruz. Adınıza kara çalınmasın, haberleriniz toplumun fayda sağlanmasına vesile olsun, diye verilmiş onlarca yıllık emek. Ama işte o 'ansızın gelen'ler hiç bakmıyor sen kimsin, nesin. Gazetecisin işte, zaten yaptırımda da daha ağırı yok gibi!

Telefonunuza, bilgisayarınıza el koyuyorlar, evinizi talan ediyorlar. Ananızı, babanızı, varsa eşinizi, çocuğunuzu, kedinizi, köpeğinizi tedirgin ediyorlar, korkutuyorlar. Sonra sizi evinizden apar topar çıkartıp bir karanlığa sürüklüyorlar. Suçunuz büyük; 'hâlâ yılmadınız…' Adamlar uyardı, durmadınız. Haber yapmaya, bilgi yaymaya devam ettiniz.

Hikâyenin buradan sonrası bellidir, hep aynı hikâyedir. Tutuklanışınızın politik nedenine göre çıkışınızın süresi değişir. He çok kızdıracak bir yere dokunduysan işin zor, kan davasına dönen tutukluluk süreleri var işin ucunda!

Tolga Şardan tutuklandıktan sonra arkadaşlarına dönüp "İlaçlarım lazım" diyor.. Üzerine çok düşündüm. "İlaçlarım lazım…"

Cengiz Erdinç gözaltına alınırken "Anneme haber verin kedilerime baksın" diyor.. "Kedilerime bakın…" Üzerine çok düşündüm.

Dinçer Gökçe'nin gözaltına alınışı… Birgün gazetesine soruşturma açılması ve gelmiş geçmiş tüm 'ifade suçları' aynıdır bu ülkede. Siyasi otoritenin emriyle, konjonktür etmenleriyle işler, aksi mümkün değildir.

Fakat yıllar yorgun, biz yorgun! Mücadele edecek takatimiz kalmadı. Varken de doğru bir yöntemle mi mücadele verdik, tartışmalı. Ve finalde elimizde avucumuzda ne varsa verdik. Sadece birkaçımızın kalemi elimizde, onu da ne zaman alırlar belli değil!

Ağır ağır gelinen ama gelineceği ta ilk günden belli olan bu son artık içinde yaşayana da dışarıdan izleyene de çok acı veriyor. Toplumsal bir can çekişme yaşamaktayız bana göre. İşte siz kendi dünyanızda bunları yaşarken, 1 yazı daha yazmak, yazabilmek, pes etmemek, devam edebilmek için can çekişiyor gazeteciler de.

"E ne olacak şimdi, bu duyarsız topluma inatla yazdım, inatla haber verdim diye hapse mi gireceğim" diye düşünüyor şimdi dışarda kalanlar. Haksızlar mı? Haksız mıyız?

20 yıldır muhalefet edenler yavaşça bir bir elendi, hepsine tanık olmanın yükü de çok ağırdı. Kimi satın alındı, kimi güce aldandı, kimi hapisten yıldı, kimi para kazanamamaktan, kimi bıktı bezdi! Bir şekilde kökümüze kibrit suyu döküldü işte!

Şimdi de artık bu harabeyi bile istemiyorlar. Bu can çekişerek yola devam eden, kısık küçük seslere bile tahammül etmeyecekler.

Özetle; yayını tümden kapatmak istiyorlar gibi… Haber yazan, aktif gazetecileri bir bir alarak son kalanlara da göz dağı veriyorlar. Ya susacaksın ya da karışmayız diyorlar.. Artık bu işler işte bu kadar kolay!

Şimdi ben size kalkıp; "Tabii bizim de hatamız çok, duramadık yan yana. Sahip çıkamadık kazanılmış haklarımıza, mesleğimize, mesleğimizin onuruna. Onlarda aldılar ayaklar altına" desem bir şey ifade eder mi?

Bence etmez de, ama aynen öyle oldu, biz hep bizim mücadelemize sahip çıkacak başka sorumlular aradık. Kimi zaman 'sahip çıkmayan' iktidar yalakası patronlara, kimi zaman bizi 'hak ettiğimiz kadar' omuzlamayan okura, bazen de duruşunu netleyemeyen meslektaşlara kestik faturayı. Ama birbirimize hiç de hakkını vererek sahip çıkmadık.

Şimdi Tolga Şardan, yarın sen, ben… Zaten kaç kişi kaldık ki Allah aşkınıza? Ne diyeyim… Yazık oldu bize! Çok kötü yenildik bu zihniyete!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

"Siyasi rehineler"e tahliye umudunu yeşerttiğimiz bu sanrılı günlerde "ajanlık" suçlamasıyla hepimiz cezaevlerine mi tıkılacağız?

Bu karanlıkla 22 yıllık deneyimimiz var, kolay değil!.. Ama inanıyoruz; hava ılımlı! Ama inanıyoruz; barış olabilir! Ama inanıyoruz; siyasi davalardan tahliyeler çıkabilir! İnanırken inanırken bir bakmışız ki "ajan bile" oluvermişiz! Olmadığımız da bir o kalmıştı zaten…

Gelin hep birlikte "gazetecilik kimliklere indirgenerek cezalandırılamaz" diyelim, "çıplak arama" işkencesine karşı çıkalım

Bugün saat 19.00'da Şişhane Meydanı'ndayız. Esra Solin Dal'ın gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklanması, ardından çıplak arama işkencesine tabi tutulması ve tek kişilik bir hücrede bekletiliyor olmasını protesto edeceğiz… 

Gelin biraz da katrilyonlarca borç bırakan ‘kayyım rezaleti’ni konuşalım!

Kayyım atanan belediyeler adeta yağmalanmış, deniyor ya, hiç de boşa denmiyor o laf. Buyurun DEM Parti belediyelerine bırakılmış borç listesini alt alta koyalım. Eski para üzerinden tablodaki milyarları ‘katrilyon’, milyonları ‘trilyon’, binleri ‘milyar’ olarak da okuyun lütfen! Ülkeye, toprağa, insana, kaynağa yapılan ihaneti bir arada serelim ortaya. Öyle bir bir arada olabilelim ki, kimsenin bir daha ‘kayyım’dan söz dahi etmeye cesareti olmasın…