01 Ekim 2020

HDP'ye yapılan bir insan hakları ihlali meselesidir

Susmayın! Bu konunun partisi, bu konunun ideolojisi olmaz, bu bir demokrasi meselesidir, bu bir hak hukuk meselesidir, bu bir insan hakları ihlalidir

Bir süredir yazma faaliyetini bir nevi günlük tutma, geriye dönüp baktığımda kendimle hesaplaşma için, açıkçası fazlasıyla kişisel bir eylem olarak icra etmekteyim.

Gazeteciliği bir kenara bırakın, bu dönemi insan olarak nasıl geçirdiğim, nerede durduğum, yarınlara nasıl bir miras bıraktığım net olsun istiyorum.

Herkesin sustuğu bir dönemde konuşmayı fazlasıyla önemsiyorum.

Ve evet bulduğum her fırsatta kafayı kaldırıyorum, bilerek ve isteyerek yapıyorum bunu.

Tesadüf diye bir şey yok!

Kovulduk, itildik, belki biraz da sindirildik ama ölmedik değil mi?

Kısık da olsa bir sesimiz var hâlâ, en azından konuşmaya, dillendirmeye yetecek kadar.

İşte ben o sesi her fırsatta kullanmak isteyenlerdenim.

Nerede durduğunu her fırsatta dillendirmek isteyenlerden.

Yara almış ama ölmemiş...

Üstü örtülmüş ama bunu önemsemeden yola devam etmeye çalışanlardan…

Ayrıca hem mesleğin hem de insanlığın mecburi getirilerinden biri olan; "barış çığırtkanlığı" meselesi var.

Onu da es geçmeyelim.

Her fırsatta, dilimizin ucundan kolayca dökülen "savaşa hayır" sloganıdır.

Son yıllarda sıklıkla önümüze farklı farklı "düşmanlar" kondu. Muhatabı ve konusu ne olursa olsun duraksamaksızın "savaşa hayır" demiş olmanın huzurunu her ölümlünün tatmasını isterim.

Size ne dedikleri önemsizdir, hem neler diyecekleri de bellidir, her "savaş sever" bu işten bir fayda sağlar unutulmasın…

Neyse memleket gündeminin Azerbeycan - Ermenistan savaşına dair kısmına dokunduysak esas meselemize gelelim.

Geçen hafta cuma sabahı, çok erken saatlerde düştü haber ekranlarımıza. HDP’ye bir operasyon daha çekilmişti.

82 kişi, bir kez daha yer yer kapılar kırılarak, evleri talan edilerek, yaka paça alınmıştı.

Gözaltı ve gizlilik kararı vardı dosyada.

Gözaltı işlemleri yapılırken "Kobani dosyası" denmişti sadece.

Başka bir bilgi yoktu.

82 kişiden bazı isimler tanınan siyasetçilerdi.

Sırrı Süreyya Önder, daha bir sene olmamıştı tahliye olalı, yeniden gözaltındaydı. Ayhan Bilgen, adeta kayyım atanmamış son belediyenin başkanıydı. Ayla AkatEmine AynaAltan Tan gibi isimler…

Gözaltı fotoğrafları saçılmıştı yine ortalığa.

Bir dönemin devlet nezdinde alay-ı vâlâ ile ağırlananları, yine kelepçelenmiş götürülüyordu.

Bu, Türkiye’de Kürt partisinde siyaset yapmanın klasikleşmiş bir bedeliydi.

Yıllardır bu iş bu şekilde yürüyordu.

Tek ve büyük bir farkla.

O da artık sadece oy için yapılabilecekler hepimizce malum.

Bizleri yapılan operasyonların meşruluğuna ikna etmek çok zor.

Kaldı ki böyle bir ikna çabasında olan da yok!

Şimdi bilindik laflara girmeyeceğim, yenen hakları saymayacağım.

Siyasetin iki yüzlülüğünden, oynaklığından falan da söz etmeyeceğim.

Zaten her şey gözler önünde yaşanmadı mı?

Toplum da, siyasetçi de, hukukçu da, gazeteci de… Hepimiz o günleri beraber soluyup, anbean takip etmedik mi?

Kızanı da destekleyeni de her detayın şahidi değil mi?

Şimdi, altı sene evvele dönüp hiçbir hukuki gerekçe olmadan 6 - 8 Ekim olaylarında "halkı sokağa çağırma" meselesini yeniden açıp, konuya dahil olan olmayan herkesi toplamak ne bileyim biraz fazla kör gözüm parmağına değil mi?

Punduna uydurma zahmetine bile katlanılmadan, gelişi güzel, keyfi olduğu göze sokula sokula yapılan bir operasyon değil mi?

Şimdilerde bakıyorum...

Kimi diyor Demirtaş’ı daha fazla içeride tutabilmek için...

Kimi diyor HDP’yi kapatmak için...

Kimi diyor HDP’yi kriminalize edip kimse yanında durmasın diye…

Bana göre Demirtaş çok uzundur içeride ve memlekette hak ettiği kadar sahip çıkan da yok konuya.

Bana göre HDP’yle yan yana durabilecek cesarette bir parti de yok ortada.

Bana göre HDP çoktan kriminalize edildi, baksanıza muhalefetin konuya "mesafesi"ne…

Evet ama mutlaka bir sebebi de var, belki iç belki dış…

Ama artık ondan da yorulmadık mı!

Sürekli alt metin okuyan ve hiçbir şeyi tam olarak bilemeyen bir toplum.

Hep bir tahmin etme, doğru okuyabilme çabası.

"Gerçek sebep"i bilmek isteyen de kaç kişi var, tartışmaya açık.

Neyse demem o ki; şimdi tanıdık tanımadık, bildik bilmedik tüm gözaltı mağdurlarının yanında olmak, haklarını savunmak gerek.

Şimdi diyeceksiniz "Demirtaş’ta yeteri kadar savunulmadı, bu operasyonda mı savunulacak?"

Evet haklısınız.

Orada daha net durulsaydı belki her şey daha farklı olacaktı, bu operasyon bile mevzubahis olmayacaktı.

Her kaybettiğimiz hak, her kaybettiğimiz özgürlükte olduğu gibi...

Sustukça bir sonraki darbeyi daha ağır yedik!

Ama biz o gün de susmayalım demiştik, bugün de "susmayalım" diyoruz.

Susmayın!

Bu konunun partisi, bu konunun ideolojisi olmaz, bu bir demokrasi meselesidir, bu bir hak hukuk meselesidir, bu bir insan hakları ihlalidir.

Buna da ses çıkartmazsanız bir gün siz de gerekçeye ihtiyaç duyulmaksızın, keyfi bir gözaltı deneyiminin, hatta ardından bir tutukluluk sürecinin aktörü olabilirsiniz. Ve meramınızı anlayacak bir kişi dahi kalmamıştır. 

Velhasıl, HDP'ye yapılıp bize türlü çeşit bahaneyle anlatılan hepimizin hikâyesidir...

Yazarın Diğer Yazıları

Gelin biraz da katrilyonlarca borç bırakan ‘kayyım rezaleti’ni konuşalım!

Kayyım atanan belediyeler adeta yağmalanmış, deniyor ya, hiç de boşa denmiyor o laf. Buyurun DEM Parti belediyelerine bırakılmış borç listesini alt alta koyalım. Eski para üzerinden tablodaki milyarları ‘katrilyon’, milyonları ‘trilyon’, binleri ‘milyar’ olarak da okuyun lütfen! Ülkeye, toprağa, insana, kaynağa yapılan ihaneti bir arada serelim ortaya. Öyle bir bir arada olabilelim ki, kimsenin bir daha ‘kayyım’dan söz dahi etmeye cesareti olmasın…

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…