27 Aralık 2024

Burası Türkiye, burada Türkler yaşar ve böyle yaşar!

Aman sen de biraz umut dolu bir yazı yazsaydın, yeni yıla neşeyle hazırlansaydın, diyecek olanlara yaşadıkları ülkeye bakmalarını tavsiye ediyorum…

Geçinmenin imkânsızlığından bahsediyoruz son birkaç gündür. Asgari ücret meselesi malum. Biz İstanbul’da yaşayanlar için vahametin tablosu çok daha ağır.

Ancak geçinememek, barınamamak, karnını doyuramamak meselesi öyle bir hâl aldı ki kötünün en kötüsü olmak, zorun en zorunu yaşamak da önemini yitirdi. Ülkenin tamamına yakını nefes almakta zorluk çekiyor.

Orta sınıf kalmadı” tespiti bile çoktan eskidiği gibi artık fakirliğe sınıfsal olarak yeni segmentler eklendi.

Türkiye’de dibin de dibi var özetle!

Emeğin ve insan yaşamının bu kadar değersiz olduğu bir ülkede şuursuzun biri çıkıp “Fakir tipi hayat en sağlıklı hayattır” dese ne olur, normalde bir daha insan içine çıkacak kadar yok olur, olmalıdır da! Ama burası Türkiye, adeta şaklabanlara, düşüklere, yolsuzlara kazandırma merkezi!

Çocukların beslenememekten normal yaş gelişimlerini gösteremediği, okulda verimli olamadıkları, ciddi sağlık sorunları ile küçücük yaşta baş etmek zorunda kaldıkları bir gerçeklikte yaşıyoruz.

Fabrikalarda güvenliksiz çalıştırılan işçilerin ölüm haberlerinin acısıyla uyanıyor, oradan çıkan hayat hikâyelerinden yüzümüze vuran ‘yokluk’ derecesinin utancı altında ezilerek yaşamaya çalışıyoruz oysa.

Eğitimde, gıdada, barınmada, iş bulmada dibi gördükçe insanın içinden çıkan ‘yeni insan’a da denk gelmeden yaşamaya bakıyoruz!

İnsanın yapısı elbette gün geçtikçe değişiyor.

Her köşe başında bir pislik, bir kötülük…

Her köşe başında illegal işler, kaçakçılık, sahtecilik, dolandırıcılık, diz boyu suç…

Parlak gençler fırsatını bulduğu an beyin göçüne yönelmesin de kim yönelsin Allah aşkınıza?

Kapkaranlık bir ülke…

Diğer yandan da sanki ülkenin böyle derin ve gerçek sorunları yokmuşçasına gazeteci avı yapılıyor. Korkutma ve karanlığın verdiği isyan etme güdüsünü bastırma taktikleri uygulanıyor.

Oysa korkunun da bir ötesindeyiz artık ülkece.

Yaşamaya, nefes alamaya zorlandığımız, vazgeçecek şeylerin sayısının hızla azaldığı bir düzlemde hayatta kalmaya çalışıyoruz sadece.

Günü kazasız belasız geçirmeye çabalıyoruz.

Tüm bunların ise tek bir sebebi var; 22 yıllık iktidar.

Bu iktidar değişmeden, Türkiye hem ekonomik hem sosyal politikalarla yeni bir yönetim anlayışına geçmeden tek bir iyileşme, umut ışığı mümkün görünmüyor.

Erken seçim kimsenin işine gelmiyor, onu anlayabiliyoruz. Siyasi partilerin hiçbiri iki seneden önce seçim istemiyor. Peki ya vatandaş, vatandaş ne istiyor, istediğini söyleyebiliyor mu ki bilelim?

Sokak röportajlarında konuşmanın bile suç kılındığı bir ortamda kimin hangi düşüncesini ne ölçüde duyabiliyoruz?

Bu ortamda yapılan anketler bile ne kadar sağlıklı sonuç verebilir?

Özetle…

Yeni bir yıla kapkaranlık bir gelecek ve değişen rejimin artık iyice belirginleşen tüm gerçekliğiyle merhaba demeye hazırlanıyoruz.

Aman sen de biraz umut dolu bir yazı yazsaydın, yeni yıla neşeyle hazırlansaydın, diyecek olanlara yaşadıkları ülkeye bakmalarını tavsiye ediyorum.

Ve artık değişim bekliyorsak, bunu dillendirmekten geri durmasak iyi olur diyorum.

Zira, artakalıp da karanlıktan süzen hüzme, gün geçtikçe gözle görünemeyecek kadar azalıyor.

Diyeceksiniz ki, bizi bugünlere getiren kayıtsızlık, daha da koyulaşan yarınlara da götürür!

Siz de haklısınız! Hayattayken notlarını yazdığı mesleki otobiyografisi “Gazeteci Olan Adamın Hikâyesi” adıyla geçen ay yayımlanan Metin Toker, ne demişti:

Burası Türkiye, burada Türkler yaşar ve böyle yaşar!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Huysuz Virjin'i yaşatmak neden önemli?

Armağan Çağlayan’ın ‘Seyfi Bey’ adlı tek kişilik biyografik oyununu izlerken hem politik hem magazinel hem de toplumsal meselelerin kısa tarihini izlemiş gibi oldum… ‘Huysuz Virjin’ Seyfi Dursunoğlu’nun Türkiye sanat dünyasına devrim yaparak girişi ve yasaklanarak çıkışı arasında izlediğiniz, hüzünlü yakın geçmişimiz de oluyor aslında

Nerede o eski savaş muhabirleri!

Suriye’de yaşanan savaşta Türkiye ilk günden beri aktif rol oynuyor. Ve bizim neredeyse hemen hiç savaş muhabirimiz yok!

Olası barış sürecine nasıl destek olabiliriz?

Bilmediğimiz, anlamadığımız, doğrulatamadığımız, muhatapların da anlamaya çalıştığı, belirsiz, ‘ağır çekim’ bir süreçteyiz. Evet barıştan yanayız, aksi düşünülemez bile. Ancak bu koşullarda ve bu aşamada barış için verebileceğimiz tek destek, sadece sessizce izlemek olacaktır…

"
"