14 Şubat 2025

Bir hançer aranıyorsa o hançer Kemal Bey’in elindedir!

Ekrem İmamoğlu’nun çevresini sardılar, bunu da bizlerin gözleri önünde yaptılar. “Ya bu sevdadan vazgeç ya da seni indireceğiz” diyorlar açıkça…

Genellikle yazılarımda, düşüncelerimde “sert ve az da olsa mevcut olan veya geçmişte icra edilmiş ‘iyi şeyleri’ de görmezden gelmek” ile eleştirilirim.
Aslında bir görmezden geliş değildir bu.
Yapılan hatalar, ihanetler, oyunlar artık her ne ise orada yaşanan, o kadar büyüktür ki benim terazimde o minicik ‘iyilik’ olarak adlandırılan eylemler de elenir gider.

Kemal Kılıçdaroğlu da hakkında daha önce yazdığım yazılardan dolayı ‘ya adamın hiç mi iyi eylemleri olmadı’ sorusuyla karşılaştığım isimlerdendir.
Bana göre olmadı!
Olanlar da benim için bir siyasetçinin hanesine ‘iyi’ veya ‘olumlu’ çentik atmak için yeterli değildi diyelim.
Kemal Kılıçdaroğlu denince benim aklıma gelen tek şey Türkiye’ye 13 sene kaybettirmiş biridir, tarihe de böyle yazılacağına şüphem yok.

Biraz daha Kılıçdaroğlu hakkında konuşmaya devam edelim denirse…
Görevi süresince her kritik dönemeçte ezeli rakibi olarak görünen Recep Tayyip Erdoğan’ın işine gelecek hamleyi sergileyen kişi derim şüphesiz, siyasi tarihimize de çoktan böyle yazılmıştır zaten kendisi!
Yine üstelerseniz, partinin içine yerleştirilmiş bir truva atı olduğunu düşündüğümü, hem muhalif seçmeni yıllarca aldattığını, partisinden gönderilince de  her fırsatta partiyi yıpratmaya yönelik, Tayyip Erdoğan’ın da işine yarayacak açıklamalar, hamleler yaptığını söylerim.
Bir hançer veya parti içi bir kumpas konuşulacaksa Kılıçdaroğlu’nun gelişi ve dönemi konuşulmalı derim.

Bakınız Ekrem İmamoğlu’nun çevresini sardılar, bunu da bizlerin gözleri önünde yaptılar. “Ya bu sevdadan vazgeç ya da seni indireceğiz” diyorlar açıkça.
Bir çeşit mafya usulü…
İmamoğlu, Ahmet, Mehmet bizler için kişiler önemsiz ama taşıdıkları potansiyel ve sırf bu potansiyelden ötürü alaşağı edilmek isteniyor olması çok önemli.
Çünkü Türkiye için belki de son şans…
Tüm devlet olanakları ellerindeyken, “ya ben bir kere daha seçileceğim ya da seni yok edeceğim” deniyor açıkça.

Aynısı daha önce Selahattin Demirtaş’a da yapıldı, ilk değil.
Ancak orada Türkiye halkını ‘terörle kandırma’ taktiği kullanıldı, burada o da yapılamıyor çünkü adam Türk!
Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasının önünü açan süreçte de Kılıçdaroğlu’nun imzası var, Ekrem İmamoğlu’nu yıpratma, kaos ortamı ve şaibe yaratma çalışmalarında da.

Kimse kalkıp da bana Kılıçdaroğlu’nun KRT’ye tesadüfen çıktığını, burada açıkça ‘rakibe yardımcı olma’ emeli olmadığını anlatamaz.
Kimse bana Kılıçdaroğlu’nun uzun süre genel başkan olduktan sonra bir çeşit güç zehirlenmesi yaşadığını, koltuğunu kaybetmeyi hazmedemediği için bunları yaptığını da anlatamaz.
Çünkü bunlar safsatadır.
Ben fotoğrafta da sözde de netlik severim.
Kılıçdaroğlu’nun bu yaptığına ihanet denir, kalleşlik denir.
Hançer aranıyorsa o hançer Kemal beyin elindedir!
Ve işin en acı yanı bunu 13 sene boyunca usul usul, kesintisiz yapmış olmasıdır!
Kimse beni Kemal Bey’in saflığına, iyiliğine, naifliğine ikna edemez.

Sizlerin de ülkede demokrasinin diz çöküşüne taşıdığı taşları ‘yanlışlıkla’ taşıdığına ikna olduğunuzu hiç sanmıyorum.
Aynı taşları bugün, Türkiye için hayati olacak olan bu son seçim sürecine hazırlanan partisi için taşıyor.
Buna da ihanet denmeyecekse neye denecek!

Tuğçe Tatari kimdir?

Tuğçe Tatari, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Akademi Radyo Televizyon mezunu.

Gazeteciliğe 2000 yılında Habertürk'te muhabir olarak başladı. 2004 yılında Vatan gazetesine geçti. Gazete, dergiler ve ekler olmak üzere, dört yıl muhabirlik yaptı. 2009 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Güncel konulara, sosyal hayata ve popüler kültüre dair eleştirel yazılar yazması için aldığı köşe yazarlığı teklifini kabul ettikten bir sene sonra siyasi yazılar yazmaya başladı.

Akşam gazetesine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu TMSF'nin devlet adına el koymasının ardından, 2013 Haziran ayının sonunda Gezi Parkı olaylarına "mesafeli" durmadığı gerekçesiyle işten çıkartıldı. "Eski ana akım medyada yasaklı" konumuna gelen ve izleyen dönemde T24'te yazmaya başlayan Tuğçe Tatari'nin, Kürt sorununu ele aldığı ve halen "yasaklı yayınlar" arasında bulunan "Anneanne Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim" adlı bir kitabı bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin unutarak yaşamaktan başka şansı yok

Kartalkaya’yı çıkartın yerine Hatay’ı, Adıyaman’ı, Kahramanmaraş’ı, Gölcük’ü, Soma'yı koyun, yine aynı aktörlerle karşılaşacaksınız. Parayla iş çözdüren müteahhitler, iş adamları, asla sorumluluk kabul etmeyen bakanlar ve belediye başkanları. Göstermelik tutuklanan ‘küçük adamlar’, hızla unutturulup tahliye edilen müteahhitler, otel sahipleri vs... Bu toplum unutmadan nasıl yaşayacak, biri de bunun cevabını biliyorsa çıksın söylesin!

Bu gidişin sonu İmamoğlu mu?

Ev hapisleri, ibretiâlem gözaltları, jet tutuklamalar, olmayacak suçlamalar, zorlama soruşturmalar. Bunların hepsi de sanki tek bir hazırlığı işaret etmekte. Hazırlandıkları şey İmamoğlu gibi görünüyor…

Her kim olursan ol; bir pencerenin kenarında, aşağı sarkıttığın çarşafın ucunda, tek başına ölümle yüz yüze kalacağın gün mutlaka gelecektir bu ülkede

Bir ülke adına daha acı, daha tükenmiş, daha bitmiş bir tablo olabilir mi bilemiyorum. Her faciadan sonra biraz daha zor oluyor nefes almak…

"
"