Sanıyorum her şeyi bir kenara bırakıp Başbakan’a sırf övgüyle söz ettiği bazı insanlar yüzünden bile muhalefet edebilirim.
‘Kadın düşmanı’ olarak adlandırabileceğimiz, kadına şiddet, eşlerinin vurulması olaylarında ve birçok kanlı olayda azmettiricilik gibi türlü iddia ile anılmış bir şarkıcıyı ‘kardeşim’ diye tanımladığında mesela tüylerim diken diken olmuştu.
Sevdiği gazeteciler mesela, aklıma geldikçe içim çekiliyor. Şimdilerde ne kadar gazeteciliğe ihanet eden, mesleğin onurunu ayaklar altına alan varsa Başbakan onu çok seviyor.
Gerçi şimdilerde geçmişte övdüğü dostlar düşman oldu ama fark etmez, o günlerde onları överken de, seçimleri beni perişan ediyordu!
Örnekler saymakla bitmez, uzatmadan konuya girmek istiyorum.
Başbakan’ın en güvendiği isim!
Yolsuzluk dosyası sebebiyle ‘gönderilen’lerin (ben değil başbakan öyle söylüyor) yerine yenileri geldi.
Bunlardan biri de İçişleri Bakanlığı'na atanan Efkan Ala’ydı.
Ala’nın atanması, milletvekili olmadan kabineye dışından girdiği için beklenen bir seçim değildi.
Kulislerde Ala’nın Başbakan'ın en güvendiği isim olduğu konuşulmaya başlandı. İçişleri Bakanlığı'na getirilmesi bu vasfına bağlanıyordu.
Başbakan'ın geçmiş yıllarda katıldığı bir toplantıda Türkiye’de ki tüm valilere ‘örnek vali’ olarak Efkan Ala’yı gösterdiğini de unutmamak gerekir.
Bu yeni görev tanımının açıklanması ile özellikle Başbakan’ı çok seven gazeteler; 2003 yılında Batman Valiliği, 2004 yılında da Diyarbakır Valiliği'ne atanan Ala’nın özellikle Kürt vatandaşların sevgisini kazandığı, insani yanı ile kabul gördüğünü yazıp çizdiler.
Enes Ata polis kurşunuyla öldüğünde 8 yaşındaydı
Aslında ne Kürtlerin, ne de bizlerin belleğinde Efkan Ala tam da o gazetelerin anlattığı gibi yer alıyordu.
Hatırlarsınız; haziran ayında, Gezi olaylarının alevlendiği günlerde emniyet müdürlerini arayarak “protestocuları dümdüz edin, çadırları ateşe verin’’ dediği iddia edilmişti.
Ama hafızamızı biraz daha zorlar, kişisel arşivlerimizde kısa bir gezintiye çıkarsak Efkan Ala’yı Diyarbakır’da valilik yaptığı günlerde yaşanan (28 Mart-3 Nisan 2006 tarihlerinde yaşanan) olaylarda oynadığı rolden hatırlarız. 5’i çocuk 10 kişinin polisin orantısız güç kullanımı nedeni ile öldüğü o günlerde adı gündeme gelmişti. Olaylar sırasında 200’ü çocuk 563 kişi gözaltına alınmıştı. (Aynı günlerde Başbakan'ın 'Kadın da olsa, çocuk da olsa gereği yapılacaktır’ sözlerini de hatırlatmak isterim). Olayların ardından Diyarbakır Barosu gözaltına alınan çocukların tümümün işkence gördüğünü tespit etmişti.
Daha sonraları baro ölüm, yaralama ve gözaltındaki işkenceyle ilgili dava açılmasını talep etse de, Diyarbakır Valiliği'ne bağlı hiçbir güvenlik görevlisi hakkında dava açmadı.
Olaylar esnasında ölen beş çocuktan biri, 30 Mart’ta polis kurşunu ile ölen Enes Ata’ydı. Enes’in adı o günlerin simgesi haline gelmişti.
Enes okuldan çıkmış teyzesinin karakol ve olayın cereyan ettiği bulvarın kesiştiği noktadaki evine gitmekteydi.
Adımını evin merdivenine atamadan orada hayatını kaybetmişti. Ailesi Enes’i nüfusa kayıtlı oldukları Aşağıkonak köyüne defnetmeye zorlandı. Oğullarını Diyarbakır mezarlığına gömmelerine izin verilmedi.
Günler süren oaylar yatıştı..
Efkan Ala da bir süre sonra Başbakanlık Müsteşarlığı'na atandı.
Karanlık lordlar ülkesine iyi yıllar
Şimdilerde yeni İçişleri Bakanı için ‘Diyarbakır’da çok sevilirdi’ dense de işin aslı tam da öyle değildi.
Aslında haksızlık etmeyeyim, Ala için ‘’apolitik ve o günleri bilfiil yaşamamış Kürtler arasında sevilen biridir’’ demek sanırım daha doğru olur.
Açıkçası bu yazıyı yazmaya başlamadan önce şunu düşündüm:
Başbakan’ın tercih ettiği, sevdiği, güvendiği isimler adeta özellikle vicdanımızı rahatsız edebilecekler arasından seçiliyor gibi.
Belki de Başbakan'la kanlarımızın uyuşmama sebeplerimizden biri de önceliklerimizi, tercihlerimizi hep farklı kişilik özelliklerinden yana kullanıyor oluşumuzdandır.
Biz yıllar ilerledikçe ayıplarımızdan sıyrılmak, günahlarımızla yüzleşip artık insana kıymet veren bir toplum olmayı hayal ederken, karar verici mekanizma hep geçmişten kötü anılarımızı çıkartıp, üstelik daha da büyük yetkilerle önümüze koyuyor.
Bizim yeni Türkiye’den beklentilerimiz ise her seferinde çocukça hayaller düzeyinde kalıyor. Türkiye karanlık lordlar ülkesi olmaktan kurtulamıyor. Adı ‘yeni’ olsa da ‘eskisi’nden tek farkı görselliği oluyor.
Ne diyelim, belli ki zorlu bir yıl daha bizi bekliyor. Hiç değilse yeni yılda yaşananların biraz daha makûl olmasını dileyelim. İyi yıllar!