Türk millî (ulusal) takımı salı günü Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Avusturya karşısında tarihi bir zafer elde etti ve çeyrek finale çıktı. Özellikle son yarım saatteki forvetsiz geriye çekiliş milyonlarca kişinin stres düzeyini aşırı yükseltti. Ama öyle veya böyle maçın sonu Türkiye açısından tatlıya bağlandı. Tüm takımı ne kadar kutlasak az. Avrupa’nın ilk sekiz takımından biri olduğunu kanıtlamak, kim ne derse desin çok önemli bir başarı.
Maçta -bence sonucu gölgelemese de- pek çok yurttaşın tadını kaçıran bir olay yaşandı. Merih Demiral, gol attıktan sonra sevincini “bozkurt” işaretiyle yaptı. Bu siyasal angajman görüntüsü, sağcı veya solcu, takımı destekleyen taraftarları gereksiz yere böldü.
Maçtan sonra bu hareket kendisine sorulduğunda Demiral “Bir gol sevinci vardı aklımda, onu yaptım. Türklükle alakalı. Türk olduğum için çok gurur duyuyorum, o yüzden golden sonra onu iliklerime kadar hissettim. Öyle bir şey yapmak istedim, çok da mutluyum yaptığımdan dolayı. Bütün taraftarlarımız gurur duyuyor bizle. Orda zaten tribünde görmüştüm, onları gördükten sonra daha çok yapasım geldi” dedi.
Yani hareketin bir siyasi partiyle veya ideolojiyle değil de genel olarak Türklükle ilgili olduğunu anlatmaya çalıştı.
Buna karşılık Almanya Dış İşleri Bakanı Nancy Faeser, “Aşırı sağcı Türklerin sembollerinin stadyumlarımızda yeri yoktur. Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ırkçılık platformu olarak kullanılması kesinlikle kabul edilemez. UEFA’nın konuyu araştırıp yaptırımları değerlendirmesini bekliyoruz.” şeklinde bir tivit attı.
Sosyal medyada da bu el hareketinin bir siyasi ideolojiyle ilgili olmadığı, genel olarak Türklüğün sembolü olduğu, bu nedenle millî takıma veya Demiral’a bir ceza verilemeyeceği iddia edildi.
UEFA’nın bu konuda soruşturma açtığı haberinin düşmesi için de çok geçmedi.
Türklüğün sembolü “bozkurt” mu?
Geçen hafta “Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Arması Meselesi” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu konuların günün birinde tartışılabileceğini düşünmüş, yazıyı “Bu yazı burada dursun. İleride konu gündeme gelir ise akılda bulunsun” diye bitirmiştim.
Ne yalan söyleyeyim, konunun bu kadar çabuk gündeme geleceğini düşünmemiştim. Aradan çok zaman geçmedi ama o yazıda söylediklerimi hatırlatmak gerekebilir:
Kemalist perspektife göre Türk Devrimi'ni yansıyacak sembol, kurt veya bir başka hayvan değil, “insan aklı”dır. Öyle ki Afet İnan'ın aktarımına göre Mustafa Kemal Atatürk, Devlet arması için bozkurt vb. sembol önerilerini reddetmiş, bir Aydınlanmacıya yaraşır bir tutumla “insan başı”nı önermiştir.
Bu bakımdan ulusal maçlarda gökyüzünü veya bir hayvanı değil, kendi aklını gösteren bir futbolcu, simgesel olarak Türk Devrimi’ i daha iyi özümsemiş sayılırdı.
Yeri gelmişken şunları ekleyeyim: Bozkurt, İç Asya'nın atlı göçebe kültüründe, Budistlerde ve Tibetlilerde de yaygın bir simge. Kuşkusuz, Orta Asya Türkleri için de mitolojik bir anlamı var. Bahaeddin Ögel vd. kanalıyla bu coğrafyada da mezkûr anlatı egemen oldu; mit, bir ölçüde halkımızda da karşılık buldu. Fakat gerçekte Anadolu (Türk tarih tezinin perspektifiyle de koşut anlamıyla) Türklerinde, geleneksel simge geyikgillerdendir. (Ayrıntılı bilgi için önceki yazıda Jean-Paul Roux ve Avcıoğlu’nu önermiştim, yeniden öneriyorum.)
Mesela Resneli Niyazi'nin “Hürriyet Geyiği” (Gazal-i Hürriyet) bu anlatıyla tamı tamına uyar. Zaten Yörükler, koyun düşmanı kurdu sevmezler.
Bozkurtun simgeselliği bir tarafa, bu hayvanın maçtaki gibi el hareketiyle (açık elin baş, orta ve yüzük parmaklarının birleştirilmesi) sembolleştirilmesi çok yenidir ve Türkiye’de açıkça bir siyasi parti tarafından kullanılmıştır ve kullanılagelmektedir.
Kimsenin kimseyi aptal yerine koymasına gerek yok.
UEFA ceza verebilir mi?
Gelelim ceza meselesine.
Futbolda siyasi simgeler konusu ifade özgürlüğü literatüründe çokça tartışılmıştır. Burada o tartışmalara girmek mümkün değil ama bu konuda özel bir düzenleme olduğunu bilmek lazım.
UEFA’nın Disiplin ve Etik Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) 14’üncü maddesi, ırkçı ve ayrımcı davranışların ifade özgürlüğünden yararlanamayacağını öngörmüştür.
Türkiye’de bu hareketin ırkçı veya ayrımcı bir anlam taşımadığı savı ileri sürülse de, maçın oynandığı Almanya’da “Anayasa’yı Koruma Teşkilatı” (Verfassungsschutz) “bozkurt” işaretini aşırı sağcı semboller arasında saymıştır.
Zaten Alman bakanın tiviti de büyük olasılıkla bu rapordan hareketle gündeme gelecektir. Eğer bu hareket ırkçı kategoride sayılırsa bu durumda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin (İHAM) Šimunić/Hırvatistan kararını bilmek gerekir. Bu vakanın konusu, Hırvat futbolcu Josip Šimunić’in İzlanda ile yapılan bir maçta “seyircilere, içeriği ırk, milliyet ve inanç temelinde nefreti kışkırtan mesajlar göndermekten” suçlu bulunup 5,000 Hırvat Kunası para cezası verilmesiydi.
Ceza veren makamın gerekçesi şöyleydi:
“Maksimir Stadyumu'nda, bir [futbol] maçının resmî olarak sona ermesinin ardından, sanığın mikrofonu alıp sahanın ortasına doğru yürüdüğü ve seyircilere dönerek, onlara ‘Vatan İçin’ diye bağırdığı yer göz önüne alındığında, bunun seyircilerde nasıl bir tepki yaratacağını bilmesi ve farkında olması gerektiği hâlde, onlara ‘Vatan İçin’ diye bağırarak hitap ettiği sırada gerçekleşmiştir. Seyircilerin cevabını duymuş olmasına rağmen, onlara aynı şekilde üç kez daha elini kaldırarak ‘Vatan için' diye bağırmış, seyirciler de ‘Hazır!’ diye cevap vermiştir. Bu nedenle, söz konusu olayın yeri, şekli ve sanığın seyircilerle iletişimi gibi tüm koşullar, sanığın bir spor müsabakasında seyircileri ırksal, ulusal, bölgesel veya dini kimlik temelinde nefrete teşvik eden mesajlar verdiğini göstermektedir. Çünkü 'Hazır!’ sloganı, Hırvatistan Bağımsız Devleti'nin (Nezavisna država Hrvatska) totaliter rejiminin resmî selamı olarak kullanılmıştır ve bu nedenle ırkçı ideolojinin, diğer insanları dinleri ve etnik kökenleri temelinde hor görmenin ve [insanlığa karşı işlenen suçların] kurbanlarının önemsizleştirilmesinin bir sembolü olarak kök salmıştır.”
İHAM, Šimunić’in, totaliter bir rejim tarafından selamlama olarak kullanılan bir ifadeyi bir futbol maçında büyük bir seyirci kitlesinin önünde söylemesi ve bunu dört kez yapması bağlamına özel bir önem atfetmiş ve eklemiştir:
“Mahkeme, ünlü bir futbolcu ve birçok futbol taraftarı için bir rol model olan başvurucunun, kışkırtıcı tezahüratın seyircilerin davranışları üzerindeki olası olumsuz etkisinin farkında olması ve bu tür davranışlardan kaçınması gerektiğini düşünmektedir.”
Bizim olayımızda bu denli net bir faşizm savunusu türetilmesi güç. En azından daha çok ihtilaflı faktör var. Dolayısıyla böyle bir ceza verilirse cezayı kesecek UEFA’nın bulunduğu İsviçre’ye karşı (bkz. Platini/İsviçre kararı) başvuru yapılması hâlinde sonuç daha tartışmalı olacaktır. Ama yine de risk az değil.
Öte yandan, bir de Merih Demiral’ın taraftarlara dönük beyanı var. Demiral, taraftarların da bu işareti yaptığını söyledi. Yönetmelik’in 16’ncı maddesi “özellikle siyasi, ideolojik, dini veya saldırgan nitelikteki provokatif mesajlar olmak üzere, bir spor etkinliğine uygun olmayan provokatif bir mesaj iletmek için jestlerin, kelimelerin, nesnelerin veya başka herhangi bir aracın kullanılması”nı taraftarlar için de yasaklıyor.
Türkiye’nin buradan da başı ağrıyabilir.
Son olarak; konu, sadece hareketin siyasi olmasıyla ilgili değil. Futbol federasyonları pek çok durumda, siyasi olmayan kimi jestleri (örneğin asker selamı dahil) “futbolun itibarını zedeleyen” nitelikte sayıp Yönetmelik’in 11’nci maddesi kapsamında ceza verebiliyor. Dolayısıyla bu hareketin “siyasi değil tamamen Türklerin tarihiyle ilgili olduğu” savı de durumu kurtarmaya yetmeyebilir.
Hızlı kaleme alınan bir yazı oldu ama meramımı anlattım sanıyorum.
Şöyle toparlayayım: Futbolcuların da siyasi görüşü olabilir ve tabii bunu dışa vurulabilirler. Ama konu millî takım olduğunda daha büyük bir sorumluluk bilinciyle hareket edilmeli. Merih Demiral sorumsuz bir davranış takındı.
Umarım millî takımımız bu olaydan zarar görmez.
Tolga Şirin kimdir?
Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.
Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.
TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.
Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir.
2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.
Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.
Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.
|