05 Eylül 2024

Hastanede kelepçeli tutma ve etkili soruşturma: Tayfun Kahraman vakası

Soruşturmaların gecikmeden açılması önem taşıyor. Zira olayda güçlü bir kötü ve insanlık dışı muamele şüphesi var

Tayfun Kahraman

Bu hafta basına düşen haberlere göre Gezi davası tutuklusu Tayfun Kahraman'ın, MS hastalığı sebebiyle rutin sağlık kontrolü için götürüldüğü hastanede kelepçeleri altı buçuk saat boyunca çıkarılmamış ve jandarma personeli, sağlık kontrolü sırasında mevzuata aykırı şekilde muayene odasında kalmış.

İddiaya göre kelepçenin çok sıkı bağlanması ve bu durumun saatlerce sürmesi nedeniyle Kahraman'ın ellerindeki kan dolaşımı yavaşlamış ve his kaybı başlamış. Kahraman'ın, canı yandığı için jandarmadan kelepçeyi gevşetmesini rica etmesi üzerine kelepçe daha da sıkılmış. Bu durum için zabıt tutulmuş.

Olayın basına düşmesinden hemen sonra Silivri Başsavcılığının adli soruşturma açtığını, ayrıca Bakırköy Başsavcılığının da idari soruşturma başlattığını okuduk.

Bu soruşturmaların gecikmeden açılması önem taşıyor. Zira olayda güçlü bir kötü ve insanlık dışı muamele şüphesi var.

Fakat adli ve idari soruşturma açılması yeterli değildir, bu soruşturmanın etkili biçimde yürütülmesi gereklidir.

İki emsal kararı, soruşturmanın nasıl olması gerektiğini hatırlatmak için paylaşmak isterim.

Filiz Uyan/Türkiye Kararı

Bunlardan biri, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin (İHAM) Filiz Uyan/Türkiye kararı. Mahpus olan başvurucu, cezaevi doktorunun sevk etmesini müteakiben, bir jinekolog tarafından ultrason taramasına alınmak üzere, üç erkek güvenlik görevlisi (iki jandarma görevlisi ve bir gardiyan) ve bir kadın gardiyan ile birlikte İzmir-Yeşilyurt Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürülmüştü.

Filiz Uyan'ın kelepçeleri muayene sırasında çıkarılmamış ve erkek güvenlik görevlileri, güvenlik gerekçeleri ile odayı terk etmeyi reddetmişler ve paravanın arkasında bekleyeceklerini belirtmişlerdi. Bayan Uyan'ın bu koşullar altında muayene edilmeyi reddetmesi üzerine jinekolog, hastanın rızasını alamadığı için ultrason taramasını gerçekleştiremediğini belirten bir sağlık raporu hazırlamıştı.

Ardından başlayan soruşturmada jandarma görevlileri hakkında soruşturma yapılmasına İlçe Kaymakamlığınca izin verilmemiş; gardiyan hakkında takipsizlik kararı verilmiş; doktor için ise İzmir Tabip Odası tarafından sadece uyarı cezası verilmişti.

Bu vakada İHAM, uygulanabilir farklı seçenekler bulunduğu halde, başvurucunun kelepçelerinin jinekolog tarafından muayene sırasında ısrarla çıkarılmamasının ve konsültasyon sırasında üç erkek güvenlik görevlisinin bir paravanın arkasına geçerek odada bulunmasının, orantısız güvenlik tedbirleri teşkil ettiği sonucuna vardı. Zira olayda kelepçenin çıkarılmamasını gerektirecek bir tehlike yoktu ve/veya ortaya konmamıştı.

Ortada bir güvenlik riski olmadan böylesi bir muameleye yönelinmesi "onur kırıcı" sayıldı.

Vaka, cezasızlık sorununa da iyi bir örnekti. Bir soruşturma açılmış olsa da, bunun laf olsun diye yapıldığı ve ört pas edildiği görüldü.

Merve Salbars Kararı

Konuyla ilgi bir diğer örnek Anayasa Mahkemesi içtihadından… AYM'nin Merve Salbars kararında tutuklu olan başvurucu, şiddetli karın ağrısı, ateş ve kusma şikayetleriyle hastaneye sevk edilmiş ve apandisit ameliyatı olmuştu. Başvurucu, sevk ve hastanede kalış sürecinde jandarma personeli tarafından kötü muameleye maruz kaldığını, kelepçelerinin çıkarılmadığını ve hasta mahremiyetinin ihlal edildiğini iddia etmişti.

Salbars'ın anlatımına göre; 112 Acil Servis ekibinin ilk müdahalesi sırasında, ayakta dahi duramayacak hâldeyken bilekleri kelepçelenmiş; ameliyatından sonra yoğun ağrılar içinde kıvranırken kelepçesinin çıkarılmasını istemiş fakat yine reddedilmiş; ayrıca kelepçenin canını yaktığını söylemesi önemsenmemiş ve kan alınması vb. işlemlerden sonra tampon yapılmasına bile izin verilmeden kelepçe sıkılmıştır.

Yine Salbars'ın anlatımına göre hekimle olan görüşmesi de "Hadi hadi sen çık, memur senin yerine dinler." denilerek kesilmiş ve kendisi, zorla hekim odasından çıkarılmıştır.

Merve Salbars, jandarma personeli hakkında suç duyurusunda bulunmuşsa da Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı, konunun sadece idari soruşturmaya konu olacağından hareketle adli soruşturmaya yer olmadığına karar vermişti.

Konu AYM'ye geldiğinde Mahkeme, bu cezasızlık sorununu saptamış ve kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna vardı.

Burada şöyle toparlayayım. "Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği" demek aşağıda aktardığım altı ögeden birinin yerine getirilmediğini anlatır.

Kötü muamele iddialarının gerektirdiği adli ve idari soruşturmanın;

  • resen ve derhal başlatılması ve bu bakımdan her türlü (soruşturma izninin) verilmesi;
  • bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmesi;
  • kamu denetimine açık ve şeffaf olması, mağdurların meşru menfaatlerinin korunması için soruşturma sürecine etkili katılımlarının sağlanması;
  • yürütülmesinde rol oynayacak kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması;
  • hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmeyecek şekilde makul bir süratle tamamlanması;
  • sonucunda sorumlu olduğu saptaman kişilerin cezasız bırakılmaması ve yaptırımın caydırıcı olması gerekir.

Yani demem o ki soruşturmanın açılmış olması yeterli değildir. Aktardığımız faktörler yoksa devlet, kötü muameleye göz yummuş sayılacaktır.

Toparlarsak: Hepimiz bu vakanın takipçisi olmalıyız. Çünkü işkence ve kötü muamele yasağı insan haysiyetinin temelidir. İnsan haysiyetine saygı duyulmayan yerde hiçbir hukuki güvenlikten söz edilemez.

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Din eleştirisi kamusal alandan tasfiye edildi

Laik Cumhuriyet'e karşı şeriatçı propagandaya tam serbesti tanınırken şeriatçılığın, siyasal İslam'ın veya genel olarak dinin eleştirisine hiçbir tahammül yok

Teğmenlerin yemini bir ifade özgürlüğü meselesidir

Teğmenlerin sloganı, ritüeli ve yeminleri birer “ifade”dir. Bundan kimilerinin hoşnut olması veya olmaması durumu değiştirmez. Dolayısıyla konunun “ifade özgürlüğü” kapsamında ele alınması gerekir

Özürlü, sakat, engelli: Hangisi doğru?

Acaba hangisi kullanılmalı?

"
"