01 Eylül 2023

Kağıthane çatışmasının anlattıkları: Moto-kurye ile kapıya Uzi servisi

İşin özü, ciddi bir ön hazırlık ve operasyon planlaması yapılmadan eve giriş için harekete geçildiği görülüyor.

Kağıthane’de uyuşturucu satıcılarına yönelik operasyon sırasında yaşanan silahlı çatışmada polis memuru Hakan Telli’nin şehit olması, hem devlette hem de kamuoyunda infial yarattı.

İnfialin gerekçesi; Telli’nin şehit edilmesi olduğu kadar, büyük kentlerde özellikle İstanbul’da sokaklarda suç örgütlerinin cirit atması.

Diğer bir deyişle, çetelerin, mafyaların sokakları adeta parsellemesi. Yaşadığımız tablo, elbette geceden sabaha kadar geçen sürede oluşmadı. Varolan alt yapının üzerine yerli ve yabancı suç örgütlerinin ülkede rahat etmelerini sağlayan ortam bugünlere taşıdı, şüphesiz.

Buna karşın devletin, kendisinden beklenen reaksiyonu verememesi, toplumda gelecek kaygısına neden oluyor bir süredir.

Öyle ya, bugün böyleyse yarın tablo nasıl olacak? Sokakların suç örgütlerinin elinden kurtarılması için kimsenin bir fikri ya da çalışması da yok gibi. Günlük ve kısa vadeli tedbirlerle “kamuoyunda tansiyonu düşürme amaçlı yüzeysel” önlemler alındı şimdiye dek.

Kağıthane çatışması nasıl yaşandı?

Şimdi, geçen cuma yaşanan ve Telli’nin şehit olduğu çatışmanın hemen öncesine dönelim.

Kaynaklardan edindiğim olay hakkındaki bilgiler şöyle:

Semtin sokaklarında asayiş uygulaması yapan Kağıthane İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı resmi ve sivil polis ekipleri, gece yarısına yakın saatlerde bir moto – kuryenin durumundan şüphe etti. Şüphe üzerine durdurulan moto-kurye’nin kullandığı motorda bagaj olarak kullanılan bölmede yapılan aramada adı çok yakından bilinen Uzi marka tam otomatik tabanca bulundu.

Uzi bulundu!

Dikkatinizi çekerim, herhangi bir silah değil, Uzi bulundu!

Silahı bulan ekip, hemen moto – kuryeyi olay yerinde sorguya aldı ve silahın teslim edileceği adresi öğrendi.

Bu bilgi üzerine, - belki de olayın sıcaklığı ve heyecanı ile – polislerden ikisi kurye kılığında, belirlenen adrese gitti. Buraya bu şekilde gidişin nedeni büyük olasılıkla Uzi’yi teslim alacak kişiyi yakalamaktı. Diğer bir olasılık ise, polisiye yöntemlerle söz konusu adreste keşif yapılması olabilirdi.

Kurye kılığına girdikten sonra Hamidiye Mahallesi Ferman Sokak’ta belirlenen apartman dairesine çıkan Telli ve polis arkadaşı kapıyı çalıp kurye teslimatı olduğunu bildirdi.

İçeriden Kaleşnikofla ateş açıldı

Kapının çalınmasının üzerinden anlık süre geçtiği sırada içeriden ‘bir dakika geliyorum’ sesi duyuldu. Ve akabinde kapı açılmadan, kapalı haldeyken içeriden dışarıya doğru seri ateş açıldı. Evdeki kişi ya da kişilerin ateş sırasında Kaleşnikof marka tam otomatik silah kullandığı operasyondan sonra tespit edildi.

Daire kapısını delip geçtikten sonra kurye kılığında eve gelen polislerin göğüs bölgesine isabet eden kurşunlar, Telli ve arkadaşının ağır yaralanmasına sebep oldu. Zaten Telli, tüm çabalara karşın kurtarılamayarak şehit oldu. Ahmet Yasin Çelik ise, ağır yaralandı.

Konuşulması gerekenler

Bu bilgilerden hareketle yola çıkıldığında, sürecin birden fazla boyutu var elbette.

İlki, polisin operasyon yapma yöntemi.

Bunu açıklamadan önce hatırlar mısınız bilemiyorum? Yine İstanbul’da Temmuz 2020’de Bağcılar’da uyuşturucu satıcılarına yönelik araçlı takip sırasında çete üyeleri polise silahla saldırdı. Çıkan çatışmada sokak satıcıları olarak tanımlanan uyuşturucu satıcıları, Polis Memuru Erkan Gökteke’yi şehit etti.

2020’deki vahim olayda polis ekibinin, çelik yelek kullanmadığı ve silahlı çatışmaya girmeden önce destek kuvveti istenmediği ortaya çıkmıştı.

Anlaşılan o ki; geçmişte yaşananlardan ders çıkartılmıyor halen. Zira son olayda da benzer durum var.

Bu konuda görüştüğüm uzmanlar, polisin kılık değiştirip eve teslimata gittiği sırada çelik yelek giyme zorunluluğuna dikkat etti. Çetenin polislere yönelik ateşi sırasında kurşunların göğüs isabet ettiği dikkate alınırsa, çelik yelekle ciddi biçimde korunma sağlamak mümkündü.

İşin özü, ciddi bir ön hazırlık ve operasyon planlaması yapılmadan eve giriş için harekete geçildiği görülüyor.

Yeterli destek neden alınmadı?

Tartışılması gereken ikinci boyut; polisin yeterli destek kuvveti almadan operasyona girmesi.

Bilindiği üzere emniyet teşkilatında özel operasyonlarda görev alan Özel Harekât polisleri mevcut.

Moto - kuryede Uzi’yi bulan memurların, sıralı amirlere bilgi vermesi sonrasında devreye Özel Harekâtçı polislerin girmesi gerekirdi.

Kaldı ki, olayın duyulmasından sonra eve operasyonla girenler ve Telli’yi şehit eden Diyar Anucu’yu etkisiz hale getiren polis ekibi Özel Harekâtçılar.

Az önce belirttiğim gibi, sıralı amirlere bilgi verilmesi ve destek güç talep edilmesi gibi polisin geleneksel operasyon yönteminde eksiklik yaşandığı görüşü hâkim.

Suç örgütünün tespitine yönelik ne yapıldı? Ne yapılmadı?

Üçüncü boyut; polisin, Anucur Grubu olarak bilinen suç örgütüne yönelik sağlıklı takip ve kontrol altına alma çalışmasını maalesef yürüt(e)memesi.

Şöyle ki; henüz yakın geçmişte bilhassa genel seçimlerden önce muhalefetin iktidara yönelik eleştirilerinin başında sokak suçları, sokaklarda uyuşturucu satışlarında artış görülmesi, yurt içi ve yurt dışı uyuşturucu şebekelerinin faaliyetlerine artarak devam ettirmesi geldi.

Hatta CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Telli’nin şehit olması sonrasında, daha birkaç gün önce yaptığı sosyal medya paylaşımında bu konuda iktidara bir kez daha tepki gösterdi.

Özellikle siyaset kanalından gelen benzeri tepkilere devletin ilgili birimleri, ki en önemlisi Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı rakamlarla yanıt vermeye çalıştı. Verilen rakamlarda uyuşturucu çetelerine yönelik yürütülen çalışmalarda alınan sonuçların ne kadar başarılı olunduğu aktarılmaya çalışıldı. Ama işin sokak boyutunun hiç de iç açıcı olmadığını, son olay bir kez daha yüzümüze çarptı.

Güneşin balçıkla sıvanamayacağı misali; yaşananlar ortada.

Telli’yi şehit edip, Çelik’i ağır yaralayan uyuşturucu satıcı grubuna yönelik pazartesi günü yapılan operasyon asıl tabloyu ortaya koydu.

İstanbul polisi, çatışmadan dört gün sonra Anucur Grubu’na yönelik operasyonda tam 97 adresi bastı, 39 şüpheliyi gözaltına aldı.

İşte bu noktada “suç örgütü bu kadar yoğun faaliyetteyken polis ne yapıyor?” sorusu akıllara geliyor doğal olarak.

Nasıl gelmesin ki? Operasyonda polisin bastığı ev sayısı 97! Gözaltına aldığı şüpheli 37 kişi!

Suç örgütü, örümcek ağı misali kurulmuş, olgunlaşmış, faaliyetlerine hız vermiş, polisin anlaşılan bundan haberi yok! Ancak Telli’nin şehit edildiği çatışmayla mı bilgi sahibi oldu? Operasyon yapılan tüm adresler dört gün içinde mi tespit edildi? İstihbarat ve Narkotik Şube ne yapıyordu?

Yok eğer elde bilgi ve belge varsa, operasyon için neden beklendi? İlla ki şehit verilmesi mi gerekti?

Soruları çoğaltmak mümkün.

Valilik inceleme başlattı: “İhmal mi var?” Sorusu nasıl yanıt bulacak?

Duydum ki; İstanbul Valiliği bu konuda idari inceleme başlattı. Benzer süreçlerde olduğu gibi adli soruşturmanın yanı sıra başlatılan idari incelemenin yürütülmesi nasıl olacak bilmiyorum. Ancak, Kağıthane’deki çatışma konusunda, az önce okuduğunuz gerekçeler nedeniyle “ihmal” kokuları yükseliyor ister istemez.

Görüldüğü kadarıyla İstanbul Valisi Davut Gül, olayları yakından takip eden bir bürokrat portresi çiziyor. Son olayla ilgili en küçük bir ihmal kokusu varsa Vali Gül’ün harekete geçip sorumluluğu bulunanlara derhal görevden el çektirmesi gerekir.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, İstanbul Polisi’nin Anucur Grubu’na yönelik gözaltılardan sonra “şehidimizin kanı yerde kalmadı” paylaşımı yaptı. Şehidin kanını yerden kaldıracak sadece fail / faillerin yakalanması değil, aynı zamanda süreçte ihmali olanların görevden el çektirilerek yargı önüne çıkarılmasıdır zannımca. Bu durumu da akılda tutmak gerekiyor.

C.İ.K.’in uygulanmasına eleştiri

Polisin iddiasına göre; işin diğer bir önemli boyutu ise, son dönemde sıkça gündeme gelen ve eleştirilen Ceza İnfaz Kanunu’nun uygulanması.

Aslına bakarsanız bu başlı başına bir yazı konusu olur.

Sadece şu kısa notu aktarayım: Polis yetkilileri, uygulamadan rahatsız. Çünkü, uzun süreyle cezaevinde kalması gereken suç sicilleri hayli kalabalık tutuklu ve hükümlülerin uygulamayla kısa sürede cezaevinde çıkıp suç işleme potansiyeli içinde yer aldığına dikkat çekiyorlar.

Adalet Bakanlığı’nca dikkate alınması şart, zannımca bu konunun da.

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. 

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 

2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Ankara Emniyeti'ndeki "gizli tanık skandalı"nda son gelişmeler: Doktor raporundaki şüphe ve kamerasız odada olanlar

Eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar, yaşananlarla ilgili MİT Başkanlığı'nın devreye girdiğini duyurdu kişisel sosyal medya hesabından. İşin içine MİT'in girmesi demek, yaşananların basit bir gelişme olmadığını, ulusal güvenlik merkezinde değerlendirildiğinin işareti aynı zamanda

Emniyet’te kaset savaşlarının arkasında neler var?

İçişleri Bakanlığı müfettişleri Ankara Emniyeti’ndeki çalışmaları sırasında iddiaları araştırırken, dosyaya bakan polislerin odalarından çıkmalarını yasakladı. Müfettişler, başta Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik olmak üzere ilgili personelin ifadelerini alırken odalarından çıkmalarına izin verdi. Açığa alınan üç polis müdürünün kimliklerine ve silahlarına el konuldu

Evladının katilinin peşine düşen babanın iddiasını doğrulayan bilirkişi raporu

Emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık'la yüz yüze görüştüm. Evladının katil ya da katillerinin ortaya çıkarılacağından ümitli olduğunun altını çizdi. Yarın görülecek duruşma hakkında ise, "bu suçluların neler yaptıklarını mahkemede tek tek anlatacağım. Sanıkların hazırladıkları gerçek olmayan bilirkişi raporuyla bir cinayetin şüphelilerini ve bu şüphelilerle birlikte hareket eden kamu görevlilerinin nasıl korunduklarını anlatacağım" dedi