03 Aralık 2013

Yeni anayasa çalışmaları: Siyasal partilerin önerilerinin söylemsel analizi

AKP’nin anayasa “Başlangıç” metni, diğer Batılı anayasa örneklerinde olduğu gibi, arzu edilen ölçüde kısa olup, etnokültürel ve dinsel farklılıkları teslim eden, ortak tarihin ve değerlerin inşa ettiği varsayılan millet kavramına vurgu yapan sade bir içeriğe sahip.

Modern Türkiye’nin demokratikleşme talebine cevap verecek yeni bir anayasa metni oluşturmak için bir araya gelen Anayasa Uzlaşma Komisyonu ilk toplantısını Ekim 2011’de gerçekleştirdi.

Komisyon geride bıraktığımız bu iki yıllık süreçte yaklaşık 60 madde üzerine mutabakata vardı ancak anayasanın başlangıç kısmı ve değiştirilemez maddeleri, vatandaşlık tanımı, anadilde eğitim, hükümet sistemi ve yerel yönetimler gibi kilit konularda tıkanıklık devam etmekte. Bu tıkanıklık AK Parti’nin geçtiğimiz günlerde  “4 partinin uzlaşmasıyla yeni anayasa yapımına olanak kalmadığı" gerekçesiyle Komisyon’dan çekileceğini duyurmasıyla daha belirgin bir hal aldı.

TESEV Demokratikleşme Programı olarak 2011 yılından beri sürdüğümüz Anayasa İzleme çalışmasıyla sürecin işleyişini mercek altına almak, meydana getirilecek yeni anayasa metninin olabilecek en katılımcı ve demokratik yollarla oluşmasına katkıda bulunmak ve süreçte olabilecek aksaklıklar için çözüm önerilerini gündeme getirmeyi hedefledik. Bu doğrultuda, tüm Türkiye’yi ilgilendiren bu sürece ilgiyi canlı tutabilmek adına, yeni anayasa için şimdiye kadar üzerinde uzlaşıya varılabilmiş ve varılamamış maddeleri, uzmanlardan nedenleriyle birlikte değerlendirmesini istedik. (Süreç boyunca ortaya koyduğumuz diğer çalışmalara http://www.anayasaizleme.org adresinden ulaşabilirsiniz).

Serinin anayasa çalışmaları sürecinde siyasal parti önerilerinin söylemsel analizi konusunu ele alan ilk yazısını Prof. Dr. Ayhan Kaya kaleme aldı.

 

Prof. Dr. Ayhan Kaya

İstanbul Bilgi Üniversitesi

Siyaset Bilimi ve Jean Monnet Profesörü

Yeni Anayasa Çalışmaları bağlamında TBMM’de yeralan siyasal partilerin önerilerini ve bu önerilerin siyaset bilimi ve siyaset teorisi bağlamında nereye tekabül ettiğini irdelemeye çalışacağım bu yazıda söylem analizi yöntemini kullanacağım. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, özellikle farklı siyasal partiler tarafından dile getirilen “millet,” Türklük,” “çoğulculuk,” “laiklik,” “demokrasi,” “yerinden yönetim” ve “geçmişle yüzleşme” gibi önemli ilkeler ışığında önerilerin getirildiği “Başlangıç” kısmı ve “Genel Esaslar” bağlamında partilerin kullandıkları söylemlerin içeriğini ve satır aralarını aşağıdaki şekilde okumak mümkün.

 

1.Başlangıç Metni

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP): AKP’nin anayasa “Başlangıç” metni, diğer Batılı anayasa örneklerinde olduğu gibi, arzu edilen ölçüde kısa olup, etnokültürel ve dinsel farklılıkları teslim eden, ortak tarihin ve değerlerin inşa ettiği varsayılan millet kavramına vurgu yapan sade bir içeriğe sahip. Satır araları okunduğunda geçmişe yönelik (retrospective) bir millet tanımı yapıldığı görülmektedir. Buradaki millet tanımının, değişmeyen, sınırları önceden belirlenmiş bir insan topluluguna tekabül ettiği görülmektedir. 

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP): Oldukça uzun kaleme alındığını ve romantik bir dille yazıldığını düşündüğüm “Başlangıç” kısmında CHP “millet” kavramı yerine “ahali” ve “Türk ulusu” kavramlarını kullanmaktadır. CHP metni Anadolu’nun farklı uygarlıklara evsahipliği yapan bir coğrafya olduğunu kabullenmekte ve aynı zamanda kurucu bir metin olan anayasanın laikliği, maddi uygarlığı, barışı, Kemalist devrimleri, bayrağı, dayanışmayı ve bireylerin direnme hakkını teslim eden özelliklere sahip olması gerektiğinin altını çizmektedir. Buradaki ulus kavramı daha çok kapsayıcı olmakla birlikte, ulusun değişen ve dinamik olan bir tasarım olduğu varsayımının hakim olduğu görülmektedir. 

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP): MHP’nin “Açılış” kısmı önerisi de arzu edilen kısalıkta olup Atatürk, Türk milleti, geçmiş tarihi, kültürü ve kültürel-dinsel niteliği ağır basan medeniyet anlayışını romantik bir dille yansıtan ve daha çok kültürel birlikteliğe vurgu yapan bir niteliğe sahiptir. Özü itibariyle, milleti yine verili ve değişmeyen bir tözcü anlatı olarak gören MHP’nin vurgusu oldukça Türk milliyetçisi tonlamalar barındırmaktadır kendi içinde.

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP): BDP “halk” kavramını kullanırken bir yandan cumhuriyetçi diğer yandan demokratik ögelere yer verdiği “Başlangıç” kısmında liberal-komünüter bir yaklaşımla azınlıklar konusunu kurucu metin olan anayasanın öncelikli damarı haline getirmiştir. Bunu yaparken de Türkiye’deki etno-kültürel ve dinsel farklılıkların, bir yandan bireysel haklar diğer yandan da grup hakları şeklinde adlandırdığımız iki farklı yaklaşımın bir arada kullanılması yoluyla yönetileceği yönünde ipuçları vermektedir.

 

2.Devletin Şekli

Bütün partilerin Türkiye Devleti’nin bir cumhuriyet olduğu fikrinde birleştikleri ve devletin amaç ve görevleri konusunda da büyük ölçüde hemfikir oldukları görülmektedir. Ancak, cumhuriyetin nitelikleri, devletin sembolleri, değiştirilmeyecek hükümler, egemenlik ve yasama yetkisi gibi konularda önemli fikir ayrılıklarının olduğu görülmektedir.

 

2.a. Cumhuriyet

Bütün siyasal partilerin cumhuriyetin nitelikleri konusunda görüş beyan ederken laiklik unsuruna vurgu yaptıkları; AKP, CHP ve MHP’nin genel olarak çoğunluk milliyetçiliği ve devletçilik bağlamında ortak bir yaklaşım sergiledikleri görülmektedir. BDP’nin vurgusu ise daha çok çoğulculuk ve kamusal alanın kodlarının artık devlet tarafından belirlenmemesi gerektiği konuları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Dikkati çeken bir diğer nokta ise, kamuoyunda sıklıkla Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemlerine de yansıdığı şekilde, “Başlangıç” kısmında “millet” kavramını kullanmayan CHP’nin bu kavramı diğer kısımlarda sıklıkla kullanmasıdır. Bu açıdan bakıldığında CHP’nin bir tür kafa karışıklığı içinde olduğu düşünülmektedir. Muhtemelen bu durum Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki CHP’li temsilcilerin farklı görüşleri temsil ediyor olmasından kaynaklanıyordur.

 

2.b. Devletin Sembolleri

AKP, CHP, MHP ve BDP devletin dilini Türkçe olarak nitelendirirken, BDP aynı zamanda önerdiği bölge meclislerinin uygun görmesi durumunda ülkedeki diğer ana dillerden birinin ikinci resmi dil olabileceğini öngörmektedir. BDP, ayrıca ülkedeki bütün anadillerin devletin koruması altında olması gerektiğini belirterek çok dilliliğin resmi olarak kabulünü şart koşmaktadır.

 

2.c. Değiştirilemeyecek Hükümler

AKP değiştirilemeyecek hüküm önermezken, BDP anayasa metninin bir tür toplumsal sözleşme olduğu ve bu sözleşmenin de zaman içinde değişime uğrayabileceği varsayımıyla anayasa metninde değiştirilemeyecek hükümlerin konulmaması gerektiğini düşünmektedir. Öte yandan CHP ve MHP ise 1. (cumhuriyet), 2. (semboller) ve 3. (devletin dili) maddelerin değiştirilemeyeceğini öngörmektedir.

 

2.d. Devletin Temel Amaçları ve Görevleri

Büyük ölçüde tüm partiler bu konuda hem fikir olmakla birlikte MHP, devlete “Türk milletinin bütünlüğünü ve ülkenin bölünmezliğini” koruma görevini atfederken, BDP bu yaklaşımın Türk milliyetçisi ve güvenlikçi bir yaklaşım olduğu varsayımıyla karşısında durmaktadır. Öte yandan, aynı maddede CHP ve BDP tarafından maddede yer alması istenilen “kültürel çoğulculuk” kavramına AKP bölünme ve parçalanma konusundaki hassasiyetleri nedeniyle karşı çıkmaktadır. Ancak yine de bu madde konusunda genel bir mutabakat havası hakim olmaktadır.

 

2.e. Egemenlik

BDP, “Türkiye halkının” iktidarın tek kaynağı olduğunu söylerken, diğer partiler mevcut anayasada da olduğu üzere “Egemenlik, kayıtsız, şartsız Milletindir” ifadesini kullanmayı tercih etmektedirler. BDP ve diğer partiler, “millet” kavramı konusundaki istikrarlı yaklaşımlarını bu konuda da göstermektedirler. Arkasındaki tarihsel bagajla birlikte Osmanlı millet sisteminde millet kavramının aslında dinsel nitelikleri içinde barındıran bir kavram olduğu ve dolayısıyla “Türk milleti” denildiğinde aslında daha çok “Müslüman-Sünni-Türk” üçlemesinin kastedildiği düşünülürse BDP’nin hassasiyeti açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

 

2.f. Yasama

BDP dışındaki partiler büyük ölçüde mevcut durumu korumaya çalışırken, BDP yasamanın TBMM ile birlikte öngördüğü bölge meclislerine ait olduğunu tahayyül etmektedir. BDP, bu yaklaşımıyla daha federal veya yarı federal bir devlet yapılanması görüşünü benimsediğini göstermektedir.

 

2.g. Yürütme

BDP dışındaki diğer partiler büyük ölçüde mevcut yapıyı korumaya çalışırken, BDP adem-i merkeziyetçilik, diğer bir değişle yerellik vurgusu yaparak iktidarın merkezi ve yerel unsurlar tarafından paylaşılması gerektiğini öngörmektedir.

 

2.h. Yargı

Yargı konusunda genel bir mutabakatın var olduğu görülmektedir. Ancak bu konuda da yasama ve yürütmede olduğu gibi CHP ve MHP, “Türk milleti adına...” vurgusunu yapmaktadır. Burada da geçmişten bugüne taşınan Türk milliyetçisi retoriğin izlerini bulmak mümkündür.

 

2.i. Diğer

BDP, mevcut anayasada olmayan bazı yeni hükümlerin (zorunlu göç mağdurlarının zararlarının tazmin edilmesi, azınlık vakıflarının ve mallarının iadesi ve Romanların yaşam koşullarının iyileştirilmesi) anayasaya eklenmesi ve devlet tarafından bu konulara ilişkin bir takım önlemlerin alınmasını öngörmektedir.

 

3.Sonuç

Bu değerlendirmeyi kaleme alırken, AKP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan çekildiği haberini aldım. Komisyon’daki iç dinamikleri çok yakından takip gözlemleyebilme olanağını bulamamakla birlikte, siyasal partilerin yeni anayasa hazırlığı sürecinde “Başlangıç” ve “Genel Esaslar” konusunda kullandıkları söylemin analizi yapıldığında AKP’nin bu sürece çok dahil olmadığı ve belki de yeni anayasada bir “Başlangıç” kısmının olması gerekmediği yönünde tavır sergilediği sezinlenmektedir. Öte yandan CHP’nin her ne kadar demokratik, katılımcı, kapsayıcı bir anayasa özlemini dile getiriyor olsa bile Türk milliyetçiliğinden kendini sıyıramadığı görülmektedir. Yukarıda da ifade ettiğim gibi “millet” kavramının tarihsel bagajı ve bu kavramın kullanılmasının başlı başına Sünni-Müslüman-Türk olmayan unsurları kısmen veya tamamen dışladığını düşünüldüğünde BDP dışındaki tüm partilerin anayasayı yine Müslümanlık ve Türklük üzerine inşa etmeye çalıştıkları görülmektedir. Millet kavramı yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun zaman zaman kullandığı “toplum” veya BDP’nin özellikle kullandığı “halk” kavramının çok daha kapsayıcı olduğunu, ve bu iki kavramdan birinin (toplum veya halk) kullanılmasının, tasarlanan veya imgelenen insan topluluğunun küreselleşme süreçleri de göz önünde bulundurulduğunda dinamik, değişken ve her zaman yeni grupların katılımına olanak tanıyan bir anlatıyı mümkün kılacağını düşünüyorum. Göç alan bir ülke haline gelen ve giderek çok farklı toplumsal grupların kamusal alanda görünür olmaya başladığı modern zamanların Türkiye’sinde, ortaya çıkan yeni toplumsal ve siyasal taleplere de cevap verebilecek şekilde yeni bir anayasa yapabilmek için siyasal partilerimizin bir takım önkabullerini değiştirmeleri gerekmektedir. 

Anayasa, toplumsal mutabakat metnidir ve bir tür toplumsal sözleşmedir. Bu nedenle, yeni anayasa sadece siyasal partilerin değil aynı zamanda bütün toplumsal kesimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, akademinin ve medyanın bıkmak usanmak bilmeden istişare ve müzakere etmeleri gereken bir sürecin ürünü olmalıdır. Bunu yaparken de anayasanın başlangıç kısmının ve özellikle de tasarlanmak istenen veya inşası arzu edilen toplum modelinin, geçmişe dönük, tarihsel, etnokültürel ve dinsel retorik üzerinden temellendirilmiş olmaktan ziyade, gelecekteki birlikteliğe vurgu yapan ve Türkiye toplumunu oluşturan bütün kesimleri kucaklayan, ve hatta --gelecekte katılması mümkün grupların da olacağı öngörüsüyle-- gelecek vurgusu içeren bir metin olması gerekmektedir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

5 soru ve cevapta yaklaşan cumhurbaşkanı seçimleri

Parlamenter rejimlerde cumhurbaşkanının siyasal sorumluluğu da ceza sorumluluğu da bulunmamaktadır. Bunun tek istisnası anayasanın 105. Maddesinde düzenlenen vatana ihanet suçudur.

Anayasa çalışmalarında yüksek yargı

Yargının siyasi erk üzerinde dizginleyici bir role sahip olmaması ve vatandaşların siyasi özgürlük ve insan haklarını koruyucu bir tutum takınmaması Türkiye demokrasinin en önemli sorunlarından biridir.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu ve yerel yönetimler

1921 Anayasası, Türkiye’nin anayasacılık tarihinde yerinden yönetim ilkesine ve yerel yönetimlere en fazla ağırlık veren anayasadır.