RIZA TÜRMEN
1. Mevcut anayasada cumhurbaşkanının kullanabileceği yetkiler nelerdir?
Parlamenter sistemde cumhurbaşkanı devletin başı olarak tarafsız hakem konumundadır. Aynı zamanda siyasal sorumsuzluğu da parlamenter sistemin temel ilkelerindendir. Yetki ile sorumluluğun birbirlerine bağlı olmaları kamu hukukunun temel ilkelerindendir. O nedenle sorumsuz olan cumhurbaşkanının yetkilerinin de çok sınırlı olması gerekir. Hal böyle iken 12 Eylül Anayasası Evren’e devlet başkanı olarak, seçimle işbaşına gelecek hükümeti kontrol altında tutması olanağını sağlayacak geniş yetkiler tanımıştır. Parlamenter rejimle uyum içinde olmayan bu yetkiler bir değişiklik geçirmeden günümüze dek gelmiştir. Ancak meclis tarafından seçilen cumhurbaşkanları genelde yetkilerini hükümet ile çatışmaya yol açmamak amacıyla ihtiyatlı bir biçimde kullanmışlardır.
Cumhurbaşkanının sahip olduğu önemli bir yetki TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermektir. Cumhurbaşkanı bu yetkisini anayasanın 116. Maddesinde öngörülen 45 gün içinde bakanlar kurulunun kurulmaması ya da güvenoyu almaması durumlarında TBMM Başkanına danışarak kullanabilir. Cumhurbaşkanı, bu yetkiyi kullanmamıştır.
Bunun dışında, Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulunu toplantıya çağırabilir ve toplantıya başkanlık eder. Özal dönemindeki birkaç istisna dışında Cumhurbaşkanlarınca kullanılmamıştır. Daha önceki anayasalarda bulunmayan bu yetkinin parlamenter rejimdeki Cumhurbaşkanının rolü ile bağdaşmadığı açıktır.
Aynı şekilde daha önceki anayasalarda bulunmayan anayasa değişikliklerine ilişkin konuların halkoyuna sunmak, kanunların tekrar görüşülmek üzere TBMM’ye geri göndermek, Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açmak yetkileri de mevcut Cumhurbaşkanı tarafından kullanılmamıştır.
Bunun yanında Bakanlar Kurulunun kendi başkanlığında toplayarak sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak yetkisi de Cumhurbaşkanı tarafından kullanılmamıştır. Bu durumda Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu yürütme organı niteliği kazanmakta ve Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olarak öne çıkmaktadır. KHK’lar için TBMM’den yetki yasası aranmaması da, Cumhurbaşkanı’nı sistemin merkezi haline getirmekte, yürütme organının ikili yapısı sona ermektedir.
2. Cumhurbaşkanının bu yetkilerle, halk tarafından seçilmesi beklenmedik sonuçlar doğurur mu? Parlamento ile cumhurbaşkanı arasında bir uyuşmazlık, çatışma yaşanır mı? Yaşanırsa hangi durumlarda böyle bir çatışmaya daha sık rastlarız?
Cumhurbaşkanına anayasada verilen bu geniş ve her zaman kullanılmayan yetkiler TBMM tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı için öngörülmüştür. Halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanının bu yetkileri kullanmak istemesi beklenmelidir. Bu yetkileri kullanıp örneğin bakanlar kurulunu sürekli toplayarak, ona başkanlık eden bir cumhurbaşkanının yürütme üzerindeki yetkisi artacak ve yürütmenin üstünde bir makam niteliğini kazanacaktır. Bu ise anayasanın 104. maddesinde yer alan cumhurbaşkanının “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme” ilkesiyle ve cumhurbaşkanının tarafsız hakem olma rolü ile bağdaşmamaktadır.
Cumhurbaşkanının mevcut yetkileriyle halk tarafından seçilmesi şöyle sakıncalar doğuracaktır:
Halk tarafından seçilecek bir cumhurbaşkanının tarafsız bir hakem rolü oynaması güçtür. Bu yetkisizlik ve sorumsuzluk ilkesiyle de bağdaşmamaktadır. Halk tarafından seçilen, seçim sırasında halka vaatlerde bulunmuş bir cumhurbaşkanının yetkilerini kullanmak istemesi beklenmelidir. 1982 anayasasının sorumsuz bir cumhurbaşkanına tanıdığı geniş yetkiler göz önünde bulundurulacak olursa, yetkilerin sonuna kadar kullanılmasının parlamenter rejim bakımından doğuracağı sakıncalar daha belirgin olacaktır.
Ayrıca, halkın oylarının %50’nin üstünde bir oranında seçilmiş bir cumhurbaşkanının daha az oy almış bir başbakanın önüne geçmesi kaçınılmazdır.
Cumhurbaşkanı ve başbakanın ayrı partilerden olması durumunda ise, geniş yetkilerini kullanmak isteyen bir cumhurbaşkanının sistemin tıkanmasına yol açması olasılığı yüksektir.
3. Cumhurbaşkanının “yetkili ama sorumsuz” olmasını değerlendirebilir misiniz?
Parlamenter rejimlerde cumhurbaşkanının siyasal sorumluluğu da ceza sorumluluğu da bulunmamaktadır. Bunun tek istisnası anayasanın 105. Maddesinde düzenlenen vatana ihanet suçudur. Sorumluluk ile yetkinin birbirine paralel olması kamu hukukunun temel ilkelerindendir. Yetki sahibi bu yetkilerin kullanılmasından sorumludur. Demokrasilerde, yetki sahibinin aynı zamanda yetkinin kullanılmasının hesabını verebilmesi gerekir. Parlamenter demokrasilerde Cumhurbaşkanı ilke olarak hem sorumsuz, hem yetkisizdir. Bu nedenle siyasal sorumluluğa yol açan yürütmeye ilişkin yetkilerini Başbakan ya da ilgili bakanın imzasıyla ve onların sorumluluğu altında kullanır. Nasıl ki anayasanın 8. Maddesi “yürütme yetkisi ve görevi, cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından …. kullanılır” demektedir. 105. Maddesi “tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan başbakan ve ilgili bakan sorumludur” ifadesini kullanmaktadır.
Ancak 1982 anayasası parlamenter sistemin bu temel ilkelerinden uzaklaşmıştır. Anayasanın 104. Maddesi cumhurbaşkanına tek başına kullanacağı geniş bir yetki alanı tanımaktadır. Bu yetkilerden anayasa mahkemesinde iptal davası açmak ya da yasaları tekrar görüşmek üzere meclise geri göndermek gibi yetkiler doğaları itibarıyla tek taraflı kullanılacak yetkilerdir. Ancak özellikle yürütmenin alanına giren YÖK üyelerini, üniversite rektörlerini seçmek, kararnameleri imzalamak, bakanlar atamak gibi yetkilerini sorumsuzlukla bağdaştırmak güçtür. Cumhurbaşkanının tek yetkili olarak yaptığı işlemlerden sorumlu tutulabilecek bir makam bulunmamaktadır. Kaldı ki, bu işlemlere karşı yargı yolunun kapalı olması da sakıncaları artırmaktadır.
Seçilmiş bir Cumhurbaşkanının şimdiye kadar kullanılmayan yetkileri de kullanmak istemesi durumunda yetki ve sorumluluk arasındaki 1982 anayasasından doğru çelişkinin daha da artacağı düşünülmektedir.
4. Cumhurbaşkanının yetkileri konusunda ideal durum ne olmalıdır? Yeni anayasa yapımında, yürütme ve cumhurbaşkanı görevlerini içeren madde nasıl yazılmalıydı?
Cumhurbaşkanının yetkileri konusunda 1961 Anayasası’nda yer alan hükümler parlamenter demokrasinin ruhuna ve temel mantığına çok daha uygundur. 1961 Anayasası’nın 97. maddesi cumhurbaşkanının yetkilerini gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek, yabancı devletlere büyükelçi göndermek, uluslararası antlaşmaları onaylamak ve af yetkisiyle sınırlı tutmaktadır. Ayrıca, 1961 anayasasında cumhurbaşkanı TBMM tarafından seçildiğinden tarafsız hakem rolünü oynamak bakımından daha etkili bir konumdadır.
5. Yeni anayasa çalışmalarında gelmiş olduğumuz süreci değerlendirebilir misiniz?
Anayasa çalışmaları 2 yıl boyunca süren emek ve 80 madde üzerinde sağlanan uzlaşıya rağmen kesintiye uğraması üzücüdür. Yeni anayasa çalışmasının hedefi uzlaşıyla ve katılımcı yöntemlerle daha demokratik bir anayasa yapmaktı. Bu hedef ve yöntemin saklı tutularak yeni bir anayasa için çabaların sürdürülmesi toplumsal uzlaşı ve demokratik bir düzen için gereklidir. Ancak anayasanın tek bir parti tarafından o partinin çıkarlarına uygun olarak, Türkiye’yi demokrasiden büsbütün uzaklaştıracak şekilde değiştirilmesine izin vermemek Türk demokrasisi açısından önem taşımaktadır.