Geçen hafta AKP’nin muhalefetsiz, bir anlamda da alternatifsiz 10 yıl daha ülkenin kaderine hükmetme noktasında olabileceğini ve onun en büyük sorununun da buradan, yani ‘iktidar olmak’tan çıkacağını vurgulamaya çalıştım. Muhalefet bir iktidar için mihenk taşıdır. Onun yokluğu iktidarı çok tehlikeli bir özgüven patlamasına, buna bağlı olarak da gerek iç gerekse dış politik süreçlerde bazı kestirim körlüklerine sokabilir.
AKP için bu bakımdan tehlike sinyallerinin belirdiğini düşündüren gelişmeler yaşanıyor şu günlerde… Mesela bir dış politika yaklaşımı diye epeydir ortalıkta dolaş(tırıl)an ‘yeni-Osmanlıcılık’, rasyonellikten uzak, romantik bir söylem/pratik olmanın ötesinde ciddi riskler de üretmekte gibi görünüyor.
İsrail’le ‘One minute!’ ve ‘Mavi Marmara’ olayları üzerinden yaşanan krizin arka planında olduğu kadar, en son Somali ve Suriye girişimlerinde de bu ‘sorunlu’ motivasyondan beslenen yanlar var bence… Somali’ye yardıma kimse bir şey diyemez. Ama yardımın gerekliliğinde bizzat hükümetin en yetkili ağzından Somali’nin ‘Osmanlı mirası’ olduğuna yapılan vurgu, bu vicdani-evrensel insanlık ödevi açısından bir parça ritim bozukluğuna da yol açmadı değil…
Keza Suriye’ye ‘bulaşmak’, Beşar Esad’ın önceki gün basına yansıyan televizyon konuşmasından da fark edileceği üzere etkisiz, hatta tehlikeli sonuçları olası kılabiliyor. Esad’a “Türkiye, ABD’nin güdümüne mi girdi” tarzında yöneltiyorlar soruyu, o da diyor ki “Türkiye ile görüşüyoruz, ancak gerçek niyetin ne olduğunu bilemediğimiz için ihtiyatlı davranmak istiyoruz. Kimsenin iç işlerimize karışmasına müsaade etmeyiz”… Tabii bir de dün öğrendiğimiz üzere İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın Erdoğan’ın konvoyunu durduran Suriye mevzulu telefon görüşmesi var ki o da pek hayra alâmet görünmüyor.
Durum şöyle: Ekonomik durum, dünyaca da teyit edildiği üzere iyi… Ekonomik büyüme, evet, göze batıyor ama unutmamalı, öne çıkmak aynı zamanda birilerinin hem garezine hem de hasımlığına da zemin hazırlıyor. Bu, sevindirici olduğu ölçüde dikkat ve ihtiyatın en fazla gözetilmesi gereken bir nokta yani… En önemlisi, ekonomide nerede olursanız olun ülke içinde Kürt sorunu gibi halledilememiş, hatta kangren haline gelmiş çok ciddi bir derdiniz var. Suriye’nin bu meselenin her daim ciddi bir ‘takipçisi’ ve ‘müdahil’i olduğu da tecrübeyle sabit… Ama ekonomik büyümeden beslenerek, etkisiz muhalefetten istifade ederek siz yabancı sulara tedbirsizce açılabiliyorsunuz. Somali’deki açlık dehşetini gidermeye enerji harcarken veya Hariciye Vekili, Esad’ı elleri dizinde oturtup nasihate mazhar kılarken memlekette de millet ölümlerden ölüm beğeniyor.
Tabii ki Peygamber hadisidir, ‘Komşusu aç yatarken tok gezen bizden değildir’. Ama ‘Ev’de de ‘yangın bacayı sarmış’ ise kimsenin ‘Komşu’yu düşünecek hali yoktur. Dahası bir başka ‘Komşu’ya akıl öğretirken ondan ‘Tencere dibin kara, seninki benden kara’ tepkisi gelebilir.
Bu mecaz deyişler, Somali ve Suriye fatihlerinin kulağına küpe olur mu olmaz mı bilinmez, ama bildiğim bir şey var. ‘Osmanlıcılık’ retoriğinin aslî alıcısı uluslararası camia olmaktan çok iç (ulusal) kamuoyu… İçerde bu retorik gerçekten ‘iş yapıyor’, moral yükseltici bir etken ve mevcut durumda rakipsiz yoluna devam eden siyasî harekete daha da destek artırıcı bir motif olabiliyor.
İyi de çok mu lâzım? Olmazsa olmaz mı? Oluyor da ne kadar iyi, doğru ve güzel oluyor? Artık PKK ile değil ‘PKKlar’la uğraşmak durumunda iken üstelik de?..
Çetin Altan’ın meşhur ‘Türk’e Türk propagandası yapmak’ deyişinden esinle noktayı koyalım: ‘Osmanlı mirası’na genelde zaten sahip çıkan bir halka Osmanlı propagandası yapmaktan öteye gitmeyen ‘yeni-Osmanlıcı’ siyaset, cehennemi mahiyette dış politik tepkilere gebe olabilir. Bu süreçte, size muhalefetten gelmeyen/gelemeyen mukabele, ‘Halep’ten gelebilir. Ve ‘Halep’, olmayan muhalefeti fazlasıyla aratabilir.
Hatta kim bilir, akıl-havsala almayacak şekilde bir ‘mucize’ye de imza atabilir ve ezeli iki düşman, İran’la İsrail’i buluşturup size düşmanlıkta ittifaka bile sevk edebilirsiniz!..
Ya İran’la ya da İsrail’le sorun veya kriz yaşamak, istenen bir durum olmasa da yine de anlaşılabilir. Ama hem İran’la hem de İsrail’le ‘papaz olmak’?! İşte bu, ‘Yeni-Osmanlıcı’ dış politikanın alâmetifarikası olsa gerek…
AKP 10 YAŞINDA... On yılda yüzde elli, çıkardık her yaştan!