10 Mayıs 2011

Survivor Liderler

Türkiye’nin gündeminde iki olay var. Seçimler ve “Survivor”!.. Ekranda gözlerimiz...

Türkiye’nin gündeminde iki olay var. Seçimler ve “Survivor”!.. Ekranda gözlerimiz seçim “sath-ı mail”iyle “Survivor” sahili arasında gidip gelmekte.
“Survivor”ın (beni delirtircesine “Behzat Ç.”yi katlayarak geçen) reytingi karşısında tek rakip olarak seçim meydanları kalmış görünüyor. Meydanlardan ekranlara yansıyan spektaküler halleriyle liderler, “Survivor”ın ünlüleri ve gönüllülerine yegâne alternatif durumundalar. 
Belki de seçim yarışı bu yüzden çekişmeli geçiyor. Ama yanlış anlamayın! “Seçim yarışı” derken anlatmak istediğim, 12 Haziran’da sandıktan kimin önde kimin geride çıkacağı değil. O, hemen hemen belli… “Seçim yarışı”, ekranda izlediğimiz adı konmamış “şov”un adı!.. 

Kim daha fazla ekranda, hangi acayip (veya dönemin havasına daha uygun tabirle, “ucube”) lâfıyla kalacak; muhatabı bu lâfın altından kalkmak için ne karşılık “yumurtlayacak”; daha hangi yakası açılmadık sözlere, faş edilecek sırlara ve internete düşecek kasetlere mazhar olacağız? Hepsi az sonra!..
Gözlerimin bir seçim meydanına, bir “Survivor” adasına tenis topunu takip eder gibi ha bire gidip gelmesi sonucunda günümüz Türkiye’sini temsilen şöyle bir “figüratif kolaj” oluştu zihnimde: Nihat Doğan ve Recep Tayyip Erdoğan, Pascal Nouma ve Devlet Bahçeli, “Gönüllü” Taner ve “Gandhi” Kemal… 
Öyle ki Acun Ilıcalı’ya tarihî bir öneride bulunmak geliyor insanın içinden: Liderleri Ada’da bir araya getir kardeşim! “Sandık”tan değil “Survivor”dan çıksın seçimin galibi… Oyları SMS’le kullanalım! İnanın sandığa giden insan sayısından çok daha fazlası Ada’ya mesaj gönderecektir! Katılımın en üst düzeyde olacağından şüpheniz olmasın!..
Böylesi bir “Survivor Liderler” fantezi belki, ama “medyatik demokrasi”mizde seçim konsept ve pratiğini gözden geçirip yeniden belirlemenin vakti de çoktan geldi geçiyor. Liderlerin hangi konuşmalarının en çok izlenen durumunda olduğuna bakın, anlarsınız! Mesela, Bahçeli’nin “püskevit”li seçim konuşmasına internette öyle bir “remix” yapılmış ki yaratıcılık inanılır gibi değil! İzlenme rekorları kırıyor. Nihat Doğan’ın en çok tıklananlar listesinde başta gelen “felsefî” içerikli videolarını sollamış dahi olabilir.
Nihat Doğan dedim ya, onunla devam edeyim! “Survivor” adasında krallığını ilan eden Nihat’ın önümüzdeki dönemde İstanbul’dan belediye başkan adaylığına da kesin gözüyle bakıyorum ben! Yalnız Pascal’la arayı düzeltip onu da yanına çeker ve “Belediye Meclisi”ne alırsa iyi eder. “Çarşı”yı da kazanmış olur böylece…
Bütün bu olup bitenler “zamanın ruhu”yla son derece uyarlı… Zamanın ruhu, seyir ve eğlence, daha doğrusu “seyirle eğlence” olarak ortaya çıkıyor. Bir “Seyir/Eğlence Çağı”ndayız (Age of Entertainment herhalde Türkçeye en uygun böyle çevrilebilir) ve bu, eğlencenin “üst ideoloji” haline geldiği bir çağ…
Eğlencenin “üst ideoloji” olmasının anlamı şu: Her ne yapıyorsanız yapın, ister siyasi parti propagandası, ister ideolojik mücadele, ister kimlik hakları savunuculuğu, ister inanç mücahitliği, mutlaka ama mutlaka “eğlenceli” yapın!.. 
Tabii eğlenceyi hayli esnek ve en geniş anlamda “vakit geçirme” olarak almak lâzım. Salt güldürmek, neşelendirmek değil burada söz konusu olan. İllâ ki ve de illâ ki izlenebilir, kendinizi izletebilir olmalısınız! Rahatsız edici, ürpertici, öfke, nefret, hatta tiksinti verici de olsa dedikleriniz ve yaptıklarınız, izlenme payınızı yükseltebiliyorlarsa eğer, bu yeterli… “Survive” oldunuz demektir.
Günümüz insanı “görsel medya” aracılığıyla bir eğlence müptelası haline geldi. Bunu hem doğuran hem de bundan alabildiğine beslenen bir “eğlence endüstrisi” mevcut. Bağlantılı olarak, “seyirlik” haliyle eğlencenin her yerde olduğu bir dünyada nefes alıp veriyoruz. Kamusal, siyasal, dinsel, ideolojik, vb. her tür söylem, eğlence biçimine bürünerek karşımıza çıkmaktan alıkoyamıyor kendini… 
Bu yüzden de liderler meydanlardaki seçim konuşmalarında “kafa yorma”yı gerektiren plan, program ve projelerden söz etmek yerine seyrin rehavetine düşmüş kitlelere kendilerini skandal kasetlere ilişkin yaptıkları “röntgen”ci değerlendirmelerle izletiyorlar. Bir bakıma temaşa sanatından örnekler verdikleri de söylenebilir. “Karagöz-Hacivat” benzetmeleri bu bakımdan hiç yersiz gelmiyor bana… “Kavuklu ile Pişekâr” benzetmesi de yapılabilir ilaveten… 
Televizyon ve bilgisayar ekranından yansıyan bir “vodvil”e dönmüş hayatın içinde siyasetçinin performansının başka ne olması beklenebilir ki?! 
Hâsılı kelam, “eğlence çağı”nda seyrin iktidarı söz konusu… Dolayısıyla iktidara giden yol da seyirden geçiyor. Liderler de ünlüler de doğru yoldalar. Seyir, seçimlerle “Survivor”ın buluştuğu kavşak noktası…
“Survivor Liderler”!.. Bunu organize etmek için vakit geç gibi, ama Acun hiç olmazsa yarışmacılara moral vermek üzere liderleri Ada’ya davet eder mi dersiniz?!         

Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil

"
"