18 Şubat 2011

Müslüman Kardeşler Nedir, Ne Değildir? – V

Müslüman Kardeşler’in İslam dünyasında Mısır dışına çıktıkları ilk yer Suriye’dir...


Suriye “İhvan”ı

Müslüman Kardeşler’in İslam dünyasında Mısır dışına çıktıkları ilk yer Suriye’dir. Örgüt, bu ülkede 1930’ların ortasından itibaren belirmeye başlar. Mısır’a okumaya gidip örgütün oradaki faaliyetlerinden etkilenen öğrenciler Suriye’ye döndüklerinde "İhvan”ın ilk tohumlarını atmışlardır. Ancak kurumlaşma, El Ezher’e hukuk okumaya giden ve 1941’de Hasan el-Benna ile yakın temasa geçen Mustafa es-Sıbai öncülüğünde gerçekleşmiştir. Sıbai, Müslüman Kardeşler’in Suriye kolunun ilk lideri olarak kabul edilebilir. Örgütün merkez karargâhı Halep’tedir. 
Önceleri Fransız manda yönetimine karşı İslâmî bir sosyopolitik düzen arayışını seslendiren örgüt, bağımsızlık sonrası süreçte ülkede hâkim olan modernist, laik ve “sol” havaya karşı da aynı arayışı sürdürmüştür. Özellikle de sosyalist bir pan-Arabizmi ideolojik mihver edinen Baas iktidarına karşı keskin ve kararlı bir mücadele içerisine girilmiştir. 
Örgütün bu ülkedeki kitle desteği kentli küçük esnaf ve zanaatkârlardan geldi. Kırsal kesimden ve kentli orta sınıflardan hatırı sayılır bir destek söz konusu değildir. İsrail’in kurulması ve 1948 savaşında İsrail karşısında Arap yenilgisi, “İhvan”ın Suriye’de siyasal olarak iyice kristalleşmesine yol açmıştır.

Baas’la Gelen Yasaklama
1958’de Nasır Mısır’ı ile Suriye arasında laik ve “etnisist” temelde gerçekleştirilen “Birleşik Arap Cumhuriyeti” deneyiminin 1961 yılında hayal kırıklığıyla sonuçlanması, Müslüman Kardeşler’in ülkede çoğunluğu oluşturan Sünni kesim üzerindeki ağırlığını kalıcı hale getirdi. Örgütün hedef kitlesini oluşturan bu çoğunluk açısından, laik eğilimli yönetici elitin dinsel aidiyeti olan Aleviliğin İslâm-içi olup olmadığı konusu zaten hep tartışmalı olmuştur.  
1963 yılındaki “Baasçı” askeri darbe sonrasında Müslüman Kardeşler’in Suriye’de faaliyetine yasak getirildi. Bir Ortodoks Hıristiyan olan Mişel Eflak ile Sünni Müslüman Salah el-Bitar tarafından İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Baas Partisi, ideolojik çizgisini hem sosyalizm hem de İslâm’la bağlaşık bir Arap milliyetçiliğine dayandırmıştı. Bir “Arap Rönesansı” gerçekleştirmek amacıyla ortaya çıkan Parti’nin programında sosyalizm, Arap milliyetçiliğini hayata geçirmek için temel gereklilik olarak tespit edilmiştir. Bu çerçevede İslâm, Araplığın tamamlayıcı unsuru olmaktan ibaret sayılmaktaydı. 
İslâm’ı “Araplık” karşısında ikincilleştiren bu Baasçı anlayış, tabii ki “İhvan”ın politik-ideolojik pozisyonu açısından kabul edilemez bir “anomali” olarak örgütün Suriye’de mücadelesini odaklaştırdığı ana hedefi belirlemiştir.

Esad’la Gelen Yumuşama 

1964 başlarında kent merkezlerinde ekonomik durumun bozulmasına bağlı olarak başlayan rahatsızlıklar, Müslüman Kardeşler’in yasaklı olsalar da etkinliklerini tekrar başlatmaları için uygun bir ortam yarattı. Ancak 1966’da Baas-içi kırılmadan üstünlükle çıkan radikal ve Suriye milliyetçisi kanadın hem Sünni hem de Alevi kırsal kesim ahalisinin büyük desteğine sahip olması; bunun yanı sıra kentlerde kendisine bağlı silahlı işçi milisleri ile ordu tarafından da arkalanması, onu “İhvan” karşısında güçlü kılmıştır. 
1970’de iktidara gelen Hafız Esad’ın başlangıçta Müslüman Kardeşler’in desteğini aldığı söylenebilir. Bunda Esad’ın tüketim malları üzerindeki gümrük denetimini yumuşatması ile küçük ve orta ölçekli özel girişimi teşvik etmesinin payı büyüktür. Çünkü bunlar örgütün Suriye’de bel kemiğini oluşturan şehirli tüccar ve küçük üreticiyi memnun etmiş ve onların rejime yönelik tepkilerini sönümlendirmiştir.  Kendisinden önce iktidarda olan ve Araplığı İslâm’dan, dini de devletten ayırma yoluna gidip çoğunluğu Sünni-Müslüman ülkede ciddi rahatsızlıklara yol açan Salih el-Cedid’in aksine Esad, dinî bir görüntü vermeye ve Sünni ulemâ ile yakın ilişkiler kurmaya özen göstermiştir.

'İhvan'ın Esad Karşıtı Eylemleri

Ancak 1973’te işlerliğe sokulan yeni anayasa, “İhvan” yanlısı ulemânın ciddi tepkisiyle karşılaşmıştır. Anayasanın “laik” ve “ateist” nitelikli olduğu gerekçesiyle saldırıya geçen ulemâ, İslâm’ın devletin dini olarak kabul edilmesi talebinde bulundu.
Esad 1976’da bir yıldır devam etmekte olan Lübnan iç savaşına bu ülkedeki Marunî Hıristiyanlardan yana müdahale edince Müslüman Kardeşler’in öfke ve nefretini daha da üzerine çekti. Suriye’nin Sovyet silahlarına ve danışmanlarına giderek artan bağımlılığından, hükümetin rüşvet ve suistimallerinden ve yüksek enflasyondan kaynaklanan rahatsızlıkları da değerlendiren örgüt, Esad rejimini hizipçilikle ve “bozuk Müslümanlar”dan müteşekkil olmakla itham etti.

Cihat Çağrısı

Esad’ın Lübnan iç savaşına müdahalesinin hemen ardından Müslüman Kardeşler, Suriye’de rejime karşı cihat ilan etmeye karar verdi. Baasçı bürokratlara, Alevi liderlere, gizli servis üyeleri ve istihbaratçılara yönelik suikastlar birbirini izlemiştir. 1979’da Halep Harp Okulu’nda bir Sünni subayın da işbirliğiyle 200 Alevi öğrencinin üzerine büyük çaplı silahlar kullanılarak açılan ateş sonucunda 83 öğrenci öldürüldü. Örgüt, yalnızca Alevileri değil ülkedeki Sovyet askeri ve sivil danışmanları ile hükümet yanlısı ulemâyı da hedef olarak belirlemiştir.
Rejim, Halep’te öldürülenlerin “intikamını” 1980 Ağustos’unda yine aynı şehirde güvenlik kuvvetlerine ateş açıldığı söylenen bir binadaki 80 kişiyi dışarı çıkarıp anında infaz ederek almıştır. Ancak bunun öncesinde Esad’ın gerginliği yumuşatma yolunda ödün olarak değerlendirilebilecek bazı uygulamalara gittiğini de kaydetmek gerekir. O, 200 kadar siyasi suçluyu serbest bırakmış; halkın hoşlanmadığı, şikâyetçi olduğu bazı valileri görevden almış; devlet tarafından işletilen şirketlerin başındaki yöneticilerden 25’ini rüşvet, yolsuzluk ve yetersizlikleri nedeniyle uzaklaştırmıştır.

Esad’dan 'İhvan'a Yasak

Muhalifleri Esad’ın bu tasarruflarını zayıflık olarak değerlendirdiler. Ocak 1980’de Şam’da ona karşı başarısız bir suikast girişiminde bulunulunca rejim, taviz ve uzlaşma yolunu terk ederek sert bir baskı politikasına yöneldi. Güvenlik güçleri hapiste bulunan 100’den fazla “İhvan” üyesini infaz ettiler. Temmuz 1980’de parlamento Müslüman Kardeşler’e üyeliği, hatta onunla bağlantıyı devlete karşı suç sayıp ölüm cezasına çarptıran bir yasa çıkardı.  Müteakiben yukarıda kaydedilen Halep’te 80 kişinin katledilmesi olayı gerçekleşmiştir.

Hama Katliamı

Rejimin bu oldukça gaddar operasyonları karşısında örgütün direnci düşmeye başlayınca toparlanma yolunda strateji değiştirilerek Ekim 1980’de “İhvan” öncülüğünde, ama daha geniş bir kitlesel katılımı hedefleyen “Suriye İslâm Cephesi” kuruldu. Bu oluşumun programına “Suriye İslâmî Devrim Deklarasyonu ve Programı” adı verilmiştir.
Şubat 1982’de Hama’da Müslüman Kardeşler öncülüğünde başlatılan ayaklanma, rejim tarafından büyük çaplı ve daha önce görülmedik şiddetle, tam anlamıyla bir kitlesel kıyıma gidilerek bastırıldı.
 
Kimilerine göre 20, kimilerine göre ise 40 bin insanın ölümüyle sonuçlanan bu katliamın çok fazla su yüzüne çıkmaması, aynı yıl İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi nedeniyle gölgede kalmasına bağlanabilir. Olaylarda ölmeyenlerin de müebbet hapse mahkûm edilmesiyle Suriye’de rejim Sünni-İslâmî muhalefeti iyice sindirmiştir. Örgütün pek çok üyesi ve lider kadrosu bu olaydan sonra Suriye’yi terk ederek dünyanın pek çok ülkesine dağıldı.

Beşar Esad’la Demokratikleşme Umutları 

Babasının korkuya dayalı otokratik yönetimiyle bugünün dünyasında yol alınamayacağını sezen Beşar Esad’ın kısmen daha liberal bir yönetim sergileme tercihinin sonucu olarak Müslüman Kardeşler’in hapisteki üyelerinin bir kısmı serbest bırakılmıştır. Örgütün sürgündeki önder kadrosu da oğul Esad’ın kendilerine “zeytin dalı” uzatmasını beklediklerini ifade ettiler. Ağustos 2010’da liderliğe getirilen Riyad Şakfa, Beşar Esad’ın özgürlük, insan hakları ve demokrasinin önünü açması durumunda rejim karşıtı faaliyetleri bırakarak yasal bir siyasi partiye dönüşebileceklerini belirtti.  

Örgütün en güçlü olduğu ikinci ülke Suriye’nin liderinin, Müslüman Kardeşler’in “anavatanında” yaşananlara paralel olarak hemen reform politikalarına hız kazandırmasını, “Mübarek’ten sonra “çanlar kimin için çalıyor?” sorusunun muhatabı olmak istemediği şeklinde yorumlamak da yanlış olmasa gerektir.  
BİTTİ  

'Müslüman Kardeşler Nedir, Ne Değildir? – 4' haberi için tıklayınız...

'Müslüman Kardeşler Nedir, Ne Değildir? - 3' yazısı için tıklayınız...

'Müslüman Kardeşler Nedir, Ne Değildir?- 2' yazısı için tıklayınız...

'Müslüman Kardeşler Nedir, Ne Değildir? - 1' yazısı için tıklayınız...


Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil