09 Kasım 2010

Kredi Kartı ve Potlaç

...Kredi kartıyla kendinize ait olmayan bir parayı harcıyor, borç yiyorsunuz. Tabii borç yiyince de keseden yiyorsunuz...

“Devletten kredi kartı devrimi” başlığıyla basına düşen haber, birkaç yıl önce kafa yorduğum bir konuyu güncelleyip yeniden paylaşma ihtiyacı duymama neden oldu. 
Kredi kartına, özellikle uygulamanın başladığı Batı toplumlarında artık hayli ihtiyatlı yaklaşıldığı, hatta onu kullanmaktan kaçınıldığı bir zamanda bizde devlet kredi kartıyla iş yapma noktasında. Üstelik burası kredi kartı borçlarının kontrol edilemez noktalara vardığı, milyonlarca liralık borçlar sebebiyle bankalarca kara listeye alınan, bunalıma giren, intiharın eşiğine gelen insanların olduğu bir ülke…
Haber şöyle: Devlet, kendisine borcunu tahsil edemediği esnafı kredi kartına “bağlamaya” karar vermiş. “Bağlama”, bankalar marifetiyle gerçekleştiriliyor tabii… 5 bin liranın altında vergi ve SSK prim borçları ile diğer borçlar için kredi kartına taksit uygulanacak ve bu düzenlemeden 2,5 milyon esnaf yararlanacakmış. 
Mükemmel bir devlet-banka işbirliğine dayanan uygulama çerçevesinde bankalar devlete olan borcunu temizlemesi için esnafa kredi desteği sağlayacak ve kredi kartına taksit yaparak da geri ödemeleri alacak. 
Bu düzenlemeyle Maliye’nin 50 milyar liralık bir gelir elde edeceği hesaplanmakta.
Hesaplanıp hesaplanmadığı bilinmeyen nokta, devlete borcunu banka kredisiyle ödedikten sonra kredi kartı taksitini, yani bankaya borcunu ödeyememe durumunda kalabilecek esnafın halinin ne olacağı… 
Tecrübe ile sabit ki kara listeli ve bunalımlı yeni haller olacak.   
Kredi kartıyla kendinize ait olmayan bir parayı harcıyor, borç yiyorsunuz. Tabii borç yiyince de keseden yiyorsunuz. 
Sonuç da özellikle Türkiye gibi tüketim ekonomisine uygun altyapısı olmayan ülkelerde hayli trajik oluyor.
Kredi kartı üretimden çok tüketime endeksli bir sistemin, yani tüketim kapitalizminin ihtiyacını karşılamak üzere icat edildi.
Kapitalist işleyişte üretim, teknoloji sayesinde alabildiğine hızlanıp, yoğunlaşıp artınca en kritik sorun tüketici bulmak oldu. 
Üretim fazlasını ihtiyacı olana karşılıksız vermek, yani paylaşmak gibi bir anlayışın sistemin doğasına ters olduğu da malûm… Paylaşım değil, satış dert edinildiği için ürünü bedava vermektense heba etmek dahi yeğlenir. O yüzden üretim fazlası kamyonlarca domates aç insanların eteğine değil, denize dökülür.
Ama yine o yüzden, üretim fazlasını eritme yolunda kredi kartı uygulaması da devreye sokulur.
“Alamıyor musun, paran mı yok, ödeyemiyor musun?”
“Ziyanı yok, sen al yine de! Bak işte bu kart onun için… Onunla al, sonra ödersin!”
Tabii “sonra ödersin”, aslında “ölene dek ödersin” demek.
Kredi kartı insanı bu sisteme ölene kadar borçlu kılıyor. “Fazla”yı “nimet” sayan bir anlayışın ürünü o. Kimseyle paylaşılmayan bu “nimet”in öbür adı, “kâr”…
Oysa insanlık, “fazla”yı “lânet” sayan bir anlayış ve uygulamadan çıkarak geldi bugüne ki onun adı da “potlaç” (bkz. Yaşar Çabuklu, Kovulanın İzi, 2001, ss. 58-61). 
Antropologların Amerika yerli grubu Kwakiutl’lardan hareketle örneklediği, ama dünya üzerinde diğer pek çok kültürde de rastlanmış bir törensel şölen olan potlaç, topluluğun yıllık üretim fazlasını bir çırpıda ve çıldırmışçasına tükettiği bir etkinlikti. 
Tabii aynı zamanda paylaşımın da çılgıncasına gerçekleştiği bir etkinlikti.
Potlaç, kabile şefinin topluluğa verdiği bir şölen olabildiği gibi farklı aile ya da klanların birbirine yönelik düzenlediği bir etkinlik de olabilmekteydi. Bu paylaşarak tüketim bazen öylesine aşırı noktalara varırdı ki şöleni düzenleyen aileler, köyler fakir düşerdi.
Ama ne kadar verir, ne kadar fakirleşirseniz o kadar da onur kazanırdınız.
Tabii aynı zamanda bu karşılıklıydı. Bir dahaki sefere de siz diğer grubun malını-mülkünü tüketirdiniz.
Potlaç, “fazla”yı şenliksel biçimde yok ederek ekonomik birikimi de, özel mülkiyeti de, dolayısıyla sosyoekonomik eşitsizliği de engelliyordu.
1830’larda keşfedilen Kwakiutl’ların potlaç âdeti, “Beyaz Adam”ı rahatsız etti; yerlilerin akıl-ruh sağlığından bile şüphe ettiler.
Bugün Kwakiutl’ların yaşadığı bölgede kereste ve konserve fabrikaları var; altın madeni işleten, deri ticareti yapan şirketler var; mutlaka bankalar ve kredi kuruluşları da var.
Ama Kwakiutl’lar nüfusça eridi. 
Potlaç da bitti.
Buna mukabil kredi kartı yoğun kullanımda.
Potlaç, kredi kartının tersiydi! İnsanlık potlaçtan vazgeçti, kredi kartını seçti.
Geç-kapitalizm, tüketim kapitalizmi, küresel kapitalizm… Adı ne olursa olsun bu sistemi en çarpıcı karakterize edecek tek öğe düşünülse herhalde kredi kartından daha uygununu bulamayız.
Bizim devletin de esnaftan borcunu alma yolunda ondan daha uygun bir araç bulamadığı anlaşılıyor.
Esnafın içinde bulunduğu ödeme güçlüğünü çözmek için devletten bir “potlaç şöleni” bekleyecek kadar safdil değiliz tabii. Ama devletin kredi kartına abanmasında da bir terslik yok değil sanki…
Dünyada insanlar kredi kartından kaçıyor, bizim devlet çare diye ona koşuyor.
Dünyada iki-üç yıldır süren küresel ekonomik krizde devlet(ler) finans-kapitalin imdadına yetişiyor. Bizde devlet vatandaşın borcunu tahsil edebilmek için finans-kapitalden medet arayışında… 
Boşuna dememişler, “Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine”!..

Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil

"
"