'Seksenler' bir TRT dizisi. Sadece dönem TRT dönemi olduğu için değil, 'apolitik' ve alabildiğine 'gelenekçi' içeriğinden dolayı da...
Birol Güven’in yeni dizisi ‘Seksenler’, TRT için biçilmiş kaftan. Seksenli yıllar, TRT’nin olmuştur çünkü. Gündelik hayatı TRT’nin domine ettiği yıllardır. Ama 1980’lerin bir dönem sitcom’una tematik oluşturmak açısından ne ölçüde biçilmiş kaftan olduğu, cevabı zor bir soru.
Türkiye’nin bütünüyle politize geçmiş 1970’lerine eklemlenen ve kendi içinde de (özellikle ilk yarısında) ağır politik şiddet barındıran bir zamandı 1980’ler. Hoş ve eğlenceli motifler hiç yoktu denemez tabii. Soba üzerinde pişen kestane, yine onun üzerinde demlenen çayın kokusu (hatta yanmış portakal kabuklarının enfes kokusu), çubuklu pijamalarıyla babalarımız, merdaneli çamaşır makinesi, kulaklı kaset-teyp, Boney M, John Travolta, ‘Grease’...
Hepsi iyi hoş, ama yine de gündelik yaşam kültürünün tüm bu parçaları, dönemin kurşun gibi ağır politik havasını arka plana itmeye yeter mi emin değilim. Diziye itibar edecek kitle de korkarım dar olacak. Bizim kuşak ve bir üstü, yani o yılları genç ve yetişkin olarak geçirenler... Dolayısıyla 40 yaş üstüne seslenen ama kendi içinde gençliğe odaklı bir dizi ile karşı karşıyayız! (‘Sitcom’un esasen şimdiki zaman ayarlı bir tarz olduğu ihmal edilmiş diye de not düşmeli!) Üstelik o dönem gençliğini yaşayanların çoğu için (politik, apolitik fark etmez) kâbus gibi yıllardı 80’ler. Onlar açısından “Harcandı gitti gençliğimiz”den öte bir değerlendirmesini yapmak güç. O yüzden sanırım diziyi en çok 60 yaş üstü tutacak, çünkü onlara dayanışma, yardımlaşma ve birbirini umursamanın var olduğu o dönemin nostaljisi besleyici gelebilir. “Şimdi mevcut pek çok şeyden mahrum, ama mutluyduk” diyecektir onlar...
Evet, bu bir TRT dizisi... Fakat sadece dönem TRT dönemi olduğu için değil. ‘Apolitik’ ve alabildiğine ‘gelenekçi’ içeriğinden dolayı da... Dizi ilk bölümde dönemin o fırtınalı ikliminde nerede durduğunu belli etti. “Ne sağcıyız ne solcu, futbolcuyuz futbolcu” noktası bu. Tanıtımı ise “Kaybettiğimiz insani değerleri yeni nesillere tekrar kazandırmak amacıyla geçmişe yapılmış eğlenceli bir yolculuk” diye yapıldı. Bu, gelenekçi bir misyonerlik girişiminden başka bir şey değil. Eleştirel bir üslup da yok. Olan, daha çok ‘orta yol’ bir ihtiyatçılık. Bilmiyorum, Birol Güven için ‘Çocuklar Duymasın’dan sonra bir geri adım desek çok mu insafsız olur?!
Bana gelince... Sabahları buz gibi odada sobanın dünden kalmış kömür küllerinin küçük demir küreğin hışır hışır sesiyle temizlenmesinin iç kıyıcılığı; Hacı Şakir kokulu boğucu pazar banyoları; ertesi gün sokağa çıkarken acaba eve dönebilecek miyim kaygısı; TRT’nin darbe propagandası yapan ‘Neden Hedef Türkiye?’ programlarının dehşeti; vatkalı-permalı kadınlar; rejimin depolitizasyon arzusuyla uyarlı kıyıl kıyıl sesli piyanist şantörler... Bunları da alabildiğine hatırlatan bir dizi ‘Seksenler’. Tam bir “Mazi, kalbimde yara” durumu anlayacağınız!.. Yine de kasvet basa basa izlemeye devam edeceğim.