02 Mayıs 2019

‘Halkın afyonu’ yerine üç nokta yan yana!

Marx ve Engels'in kitabının çevirisine uygulanan sansür...

Fol Yayınları, Murat Belge’nin 1966 yılında çevirdiği Marx ve Engels’in yazılarından küçük bir derleme olan “Din Üzerine” adlı kitabı aradan 53 yıl geçtikten sonra nefis bir formatta yeniden bastı ve sağ olsunlar bana da gönderdiler; kitap şimdi elimin altında.

Tabii bu, aynı ad altında 1968’de Fransa’da basılıp (Sur La Religion), 1976’da İngilizceye çevrilmiş ve o yıl Türkçe olarak da yayımlanmış çok daha geniş hacimli kitap değil (K. Marx F. Engels, Din Üzerine, Çev. Kaya Güvenç, Sol Yayınları, 1976). Bu kitabı önceleyen, aynı adlı ama daha kısa sürümler de var Fransa’da tâ 1930’lara kadar geri giden...

Belge’nin çevirisi, hangi orijinal baskıdan, bunu bilemiyorum (çünkü belirtilmiyor) ama büyük bir şans olarak bende bu çevirinin 1966’da Gerçek Yayınevi’nden çıkmış ilk baskısı da var. İşte o yüzden çevirinin yarım asır sonra elime gelen yeni baskısında Belge’nin sunuş yazısını okuduğumda yıllarca kafamda soru işareti olarak kalmış bir nokta açıklığa kavuştu. Elbette bazı yeni soru işaretleri yaratarak…

Şöyle ki dünyada olduğu gibi Türkiye’de de “Marx ve din” bahsi açıldığında herkesin aklına hemen gelen Marx’a ait söz bellidir: “Halkın afyonu”.

1970’ler Türkiye’sinde sosyalist solun kendi içindeki tartışmalarda din konusu gündeme geldiğinde tartışmayı kestirmeden noktalamaya, daha doğrusu “din”i kestirip atmaya imkân veren, adeta sihirli bir deyişti bu… Kısa-öz bir ifadeyle Marx, dini, halkın afyonu olarak tanımlamıştı ve nokta!..

Eğer “nokta” değilse de “noktalı virgül”le şöyle devam edilirdi: Din, halk kitlelerini uyutan, onların gerçekleri görmesini engelleyen, böylece egemenler karşısında uğradıkları sömürüyü göz ardı etmelerini sağlayan zararlı mı zararlı bir uyuşturucudur; esrar, eroin, kokain gibi…

Yıllar boyu, bu sözün Marx tarafından söylendiği yerde, ifadenin önünde ardında ne yazdığına bakmaksızın onu papağan gibi tekrarladık durduk biz... Hâlbuki bu sözün de içinde yer aldığı birkaç paragraf topluca okunduğunda, Marx’ın “halkın afyonu” deyişiyle dine ilişkin çok daha geniş ve “sosyolojik” çerçevede bir işlevselliği vurgulamak istediği anlaşılmaktaydı.

Aslında ben bu noktaya daha önce çok değindim ve birazdan yine buna dair bir şeyler söyleriz. Ama bu yazıda esas paylaşmak istediğim, Murat Belge’nin 1966 yılında bu çeviri nedeniyle karşı karşıya kaldığı bir “sansür” uygulaması.

Belge, çevirisinin 53 yıl sonra gelen yeni baskısında kaleme aldığı sunuş yazısında diyor ki 1966’da Marx’ın o ünlü sözünün de çevrilmiş olduğu metni teslim ettiğinde yayıncı bu ifadeyi sakıncalı görerek “çıkarttırmış”. Gerekçe olarak da komünizm propagandasından değil ama dinî duygulara hakaretten dava açılabileceğini söylemiş.

O zaman 20’li yaşların başında olan Murat Belge, bunun “aşırı bir titizlik” olduğu kanaatindeyse de "tecrübe sahibi" yayıncının kaygısı karşısında onu fazla zorlamayarak çevirinin bu kısmının kesilip “üç nokta yan yana” konularak geçiştirilmesini kabul etmek durumunda kalıyor.

1966’da basılmış çeviri metne bakıyorum; evet, 15’inci sayfanın başında Marx’ın artık neredeyse ezberimde olan ve dine ilişkin görüşlerinin özü sayılabilecek "şiirsel" paragrafın adeta "final dizesi" şeklinde karşımıza çıkan, “O, halkın afyonudur” sözünün olması gereken yerde yan yana üç nokta var.

Fakat bir diğer tuhaflık şu ki bu paragrafın hemen altında yer alan ve yine din üzerine Marx’ın analiz çerçevesini bilmek açısından önem taşıyan müteakip paragrafta da çevirinin ilk baskısında aynı şekilde yan yana üç nokta konularak kesilmiş bir cümle daha var. Gel gelelim bu cümle şimdi taptaze ve son derece özenli, estetik ve çekici bir kapak tasarımı ile sunulan yeni baskıda da yok. Orada yine 1966 baskısında olduğu gibi “üç nokta yan yana” kalmış.

O “üç-nokta-yan-yana”nın yerinde olması gereken cümle, benim Brian Morris’ten yaptığım çevirinin (Din Üzerine Antropolojik İncelemeler, İmge, 2004) Marx’ın düşüncelerine geniş yer verilen bölümündeki şekliyle şu:

“Bu nedenle dinin eleştirisi, başlangıç aşamasında, dinin halesi olduğu keder vadisinin eleştirisidir.”

Büyük ihtimal birinci “kesinti”, yani “halkın afyonu”, giderek çok popülerleşip adeta bir “özdeyiş” niteliği kazandığındandır ki sevgili Murat Abi’nin zihninde, içine de hayli dert olmuş olarak kalmış!.. Dolayısıyla yeni baskı 53 yıl sonra gelse de hemen hatırlanıp eklenmiş o... Ama bu sözünü ettiğim ikinci kesinti unutulmuş ve yine eksik kalmış.


Murat Belge

En kısa zamanda, çevirinin bu yeni ve güzel Fol Yayınları sürümünün müteakip baskılarında bu eksikliğin de giderilmesini diliyoruz!..

Tabii burada asıl düşündürücü olan nokta şu: 1966 gibi tüm dünyada sol dalganın yükseldiği bir tarihte, sanırım Marx ve Engels’in din üzerine görüşlerinin de topluca ilk olarak sunulduğu bir yayında, sonraki yıllarda “Marx ve din” dendiğinde hemen herkesin dilinden düşmez olacak en özlü söz, yayıncı marifetiyle, dine hakaretten ceza yeme endişesiyle kırpılıyor. Eğer bu sözü koyamıyorsanız böyle bir kitabı basmaya kalkmanın da bir anlamı yok ki…

Ve ne hazin bir atmosferde yaşıyoruz! Biz yıllarca Marx’ın din üzerine düşüncesini bu söze indirgeyerek onun ilişkili olduğu metnin bütününü okuma zahmetine katlanmayıp, böylece yanlış-yönlenmiş şekilde bir fikir ve hüküm sahibi olduk! Buna karşılık o metnin belki Türkçe ilk çevirisinde de Marx’ın din üzerine bir dolu sözü var ama artık bir özdeyiş mahiyeti kazanmış “Halkın afyonu” yok!..

Benim, Marx’ın dine ilişkin bu sözündeki “afyon” vurgusunun, “uyuşup kendinden geçmek”ten öte, “çaresizlik içindeki insanın dayanağı” da denilebilecek şekilde, sefil-perişan yaşam koşullarına direnç sağlayan bir “ağrı kesici” anlamında olduğunu ilk öğrenmem, Prof. Ahmet Yücekök Hoca’nın kitabı sayesindedir. Şöyle yazmıştır o:

“Marx din için ‘Kitlelerin afyonudur’ demiştir. (…) Burada, ‘Afyon’ kelimesini yalnızca egemen sınıfların halka zorla yutturdukları uyuşturucu bir kavram olarak almamalıyız. Din aynı zamanda halkın bilinçli ya da bilinçsiz olarak kabullendiği, bu dünyada çözümleyemediği sorunlara uygulayarak ferahlamaya çalıştığı, ızdıraplarını ve endişelerini gizli, mistik bir güce sığınarak giderdiği, fakir yaşantısına teselli bulduğu, teskin edici, ümit verici bir unsurdur. Din bu anlamda da bir ‘afyon’ sayılabilir” (A. Yücekök, 100 Soruda Türkiye’de Din ve Siyaset, Gerçek Yayınevi, 1971).

İşte burada da son bir ilginç nokta daha çıkıyor karşımıza: Bakın, aynı Gerçek Yayınevi beş yıl sonra yayınladığı bir başka kitapta din üzerine bu nitelemenin kullanılmasına ses çıkarmıyor!..

Demek ki “afyon” kaygısı “aşılmış”!

Ne olmuş, nasıl olmuş da aşılmış, bilemiyorum. Belki yayın sorumlusu değiştiği içindir; belki yazar farklılığındandır?.. Ve belki de Yücekök’ün ifadeye getirdiği "pozitif yumuşaklık"tandır?!..       

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil