Önceki gün “Evrim baştan mı yazılacak?” başlığıyla yazılı basında çıkan haber, “A’dan Z’ye” yanlışlarla dolu! İşin daha üzücü yanı, bu haberi T24’ün de manşetten vermesi oldu. Bu yüzden geleneğimi bozup haftalık yazımın arasına alelacele şu anda okumakta olduğunuz yazıyı sıkıştırmayı hem gazeteme, hem mesleğime, hem de (antropoloji) mezuniyetime bir borç bildim...
Belki de yılın bilgisizlik ve dikkatsizlik örneği olarak alınacak haber, İsrail’de bir mağarada yapılan kazılarda 400 bin yıllık olduğu tahmin edilen insan dişi kalıntıları bulunduğunu ve buna göre insanlık tarihini yeniden yazmak gerekeceğini bildiriyor. Sonrasında da bir dolu katlanılması zor yanlış bilgi geliyor.
Onları doğrultup düzeltmeden önce şunu da belirtmeme müsaade edin: Dünyada ve Türkiye’de bir “evrimcilik-yaratılışçılık” kutuplaşmasının hanidir mevcut olduğunu biliyorsunuz. Darwin’in 1859’da “Türlerin Kökeni”ni yazmasından sonra başlayan ve 20’nci yüzyılda tempo kazanarak günümüze kadar gelen bir kutuplaşma bu…
“Ak” ve “kara” karşıtlığıyla süregelen bu kutuplaşmanın bir ucunda yaratılışçılar tarafından “tu-kaka” edilen ve materyalist-sosyalist düşüncenin hizmetinde sayılan din düşmanı Darwin bulunur. Hâlbuki o, inanmış bir Protestan’dı ve teorisi sosyalizmden çok kapitalizme hizmet etti.
Kutuplaşmanın diğer ucunda ise evrimciler tarafından bu bilimsel teoriyi körü körüne reddettikleri düşünülen din adamları yer alır. Yine hâlbuki, evrim düşüncesini benimsemiş pek çok Hıristiyan ve Yahudi teoloğun yanısıra, Darwin’i kıskandıracak ölçüde evrimsel argümanlar kullanmış İbni Miskeveyh, İbni Haldun, Mevlana Rumi, Erzurumlu İbrahim Hakkı ve daha nice Müslüman âlim ve mutasavvıf mevcuttur.
Yazılı ve görsel medyanın sık sık gıdalandığı önemli bir “endüstri” haline gelmiş bu kutuplaşma durumu (birkaç ayda bir televizyonlarda “temcit pilavı” gibi karşınıza gelen evrim tartışma programlarını hatırlayın!), gerçeğin gri olduğunu anlamayı güçleştirir.
Ama daha önemlisi, bu tartışmaların meseleye dair hiçbir temel bilgi kazandırmadığıdır. Patlamış mısır yahut patates cipsi yiyerek gevşek bir zihinle eğlencelik niyetine izlenen bu programlarda konuşulanlardan hiçbir şey öğrenilmediğini, insan evrimine dair vasat bir malûmatla dahi yapılmayacak yanlışların karşımıza çıkmasından anlıyoruz.
Daha fazla gecikmeksizin gazetelerde yer alan söz konusu haberi satır satır, hatta neredeyse sözcük sözcük inceleyip düzeltelim!..
Yukarıda da belirtilen İsrail’de fosil dişler bulunduğu, haberin ilk cümlesi... Bunu insanın evrimine dair “yanlışlıklar komedi”sini açan diğer cümle izliyor. Şöyle: “Şimdiye dek bulunan insana ait en eski kalıntılar Afrika’da ortaya çıkmıştı ve 200 bin yıl öncesine uzanıyordu”.
İnsana ait en eski kalıntılar 200 bin değil, yaklaşık 2 milyon yıl önceye uzanır! Afrika’nın (evet, burası doğru) doğusunda bugünkü Kenya ve Tanzanya’yı içeren bölgede türümüzün en eski örneği olan “Homo habilis” yaşamıştır (daha yakın araştırmalar buna yine aynı bölgede bulunmuş bir diğer fosil insan türü olarak “Homo rudolfensis”i de eklemektedir).
Haberin yanlışı burada ve bu kadarla kalsa iyi... Ama bize insanlığın ilk atasının “Homo erektus” olduğu da haberde yanlış biçimde bildiriliyor. Daha da öte, yanlışta zirve tanımamacasına, “Homo erektus”un iki ayağı üzerinde dik yürüyebilen ve alet yapabilen ilk canlı olduğu belirtiliyor.
Ne iki ayağı üzerinde dik yürüyen ne de alet yapan ilk insan “Homo erektus”tur. İnsan denen “maymun”u diğer maymunlardan ayırt eden alet yapabilme yetisine ilk sahip olan, “Homo habilis”tir. Yine, iki ayağı üzerinde ilk dik yürüyen de odur.
Ayrıca “Homo habilis”ten de önce iki ayak üzerinde dik yürüyen bir başka maymun cinsi daha vardır. Bu, “insansı” denilen “Australopithekus”tur. Hem Doğu hem de Güney Afrika’da bol miktarda fosil buluntularına sahip olduğumuz, yaklaşık 4,5 milyon yıl önce ortaya çıktıkları bilinen Autralopithekuslar, gerek “Homo habilis”le gerekse ondan sonra tarih sahnesinde beliren “Homo erektus”la aynı zaman periyodunda da yaşayıp 1.2 milyon yıl önce yok olmuşlardır.
Bunlara insan değil, “insansı” diyoruz; çünkü Australopithekuslar alet yapabilme yetisine sahip değildi. İnsanlığın başlangıcını belirleyen bu yeti, yukarıda belirtildiği üzere ilk olarak “Homo habilis”te karşımıza çıkıyor. Zaten o yüzden “yetenekli/becerikli” anlamına gelen “habilis” adı veriliyor ona...
İsimlendirmeye gelmişken, haberin “Homo erektus”u ilk dik yürüyen insan diye “yanlışlıkla” öne sürmesine neden olduğu kuvvetle muhtemel bir noktaya da temas edelim! “Homo erektus”, dik duran/yürüyen insan demek. Eh, bu ad verildiğine göre demek ki ilk dik yürüyen bu, diye düşünülebilir tabii... İlk dik yürüyen insan “habilis” ise neden ona “erektus” adı layık görülmemiştir diye de sorulabilir.
Cevap basit: “Homo erektus” buluntularını 19’uncu yüzyılın sonunda, 1890’lardan itibaren elde etmeye başladık. Dolayısıyla fosil buluntusuna daha önce sahip olduğumuz bir dik yürüyen insandır o... 1960’ların başından itibaren “Homo habilis” buluntuları ortaya çıkınca ve onun “erektus”dan daha eski olduğu anlaşılınca “ilk dik yürüyen insan”ın kimliğine dair bilgimiz değişti. Lâkin “erektus”un isimlendirmesi on yıllar önce yapıldığından bunu değiştirmek söz konusu olmadı ve “Homo habilis” adı insanı insan kılan ilk kültürel yeti olan “alet yapabilme becerisi”ne istinaden verildi.
Düzelmekten yorulduğum yanlışlara öncekiler kadar “fahiş” olmayan bir tanesini daha ekleyerek bu sıkıcı ve tatsız yazıya son vereyim: Haberde “modern insanın atası kabul edilen Homo sapiens türü” denilmekte... “Homo sapiens” modern insanın atası olan bir tür değil, bizatihi kendisidir.
Ona ait bilinen en eski fosil kalıntıların da haberde belirtilen 160 bin yıldan daha geriye 200 bin yıl öncesine uzandığını biliyoruz.
Bu yanlışların bir daha tekerrür etmemesi için gazetelerde bu haberi yapanlara Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü Başkanı Prof. Metin Özbek’in yakınlarda piyasaya çıkan ve insanın serüvenini sıkmadan, eğlenceli biçimde aktaran “İnsanın Tarihöncesi Evrimi” (Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2010) adlı nefis kitabını önerelim.
Bir köşeye çekilip tatlı tatlı, tane tane okusunlar!..