Kürt açılımı, Roman açılımı, Alevi çalıştayı derken, AKP marifetiyle hayata geçirilmeye uğraşılan “İslâmî liberalizm” projesinde “zurnanın zırt dediği yer”in neresi olduğu anlaşıldı geçen hafta. Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Aliye Kavaf, Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle verdiği söyleşide herkese “ne münasebet” dedirtecek şekilde eşcinsellik mevzuuna girdi. Eşcinselliği biyolojik bir bozukluk, “hastalık” olarak tarifledi ve tedavi edilmesi gerektiği kanısında olduğunu söyledi.
Kadın bakanın eşcinselliğe dair “hastalık(lı)” değerlendirmesini “sağaltma” yolunda Sağlık Bakanı Recep Akdağ gecikmeksizin söz aldı. “Hastalık” vurgusunun üzerine gitmeyen, onu yanlışlamayan Akdağ’ın ortamı yumuşatma ve “liberal karizma”yı daha fazla çizdirmeme çabası gösterdiği söylenebilir. “Türkiye’de eşcinsellik zor bir şeydir, toplum insaflı olmak durumundadır” dedi önce. Sonra da “homofobik denge”yi gözeterek “eşcinsel evliliklerin bizim toplumumuzun kabul edebileceği bir şey olmadığı”nı söyledi. Nihayet tamamladı: “Çocukların cinsel eğitimlerinin ‘doğru’ gelişebilmesi için gerekenleri yapmalıyız”…
Görüldüğü üzere, arada sadece derece farkı var: Bir bakanın “biyolojik bir hastalık” olarak tanımladığı durum için diğeri “kültürel bir yanlışlık” imasında bulunuyor ve “eğitim şart” diyor… Eşcinsel hastadır ya da yanlıştır demenin ötesine geçmeye muhafazakâr İslâmcılığın “liberal kalibre”si yetmiyor. Söz konusu durumun bir hastalık değil, bir “farklılık”, farklı bir yaşam biçimi, yani “kültür” olduğu şeklindeki akademik standarda varılamıyor.
Mesele yazılı ve görsel medyada da yoğun bir şekilde tartışıldı tabii. “İslamî homofobi”nin bilindik, “menfur” örnekleri bir yana, en iyi niyetli Müslüman-entelektüel pozisyon orada da şu şekilde netleşti: “İslâm eşcinselliğe iyi bakmaz; bir Müslüman olarak bu tasvip edilemez; ama herkesin tercihine de saygı duyulmalı”…
Ulaşılabilen İslâmî esneklik sınırımız da burası; eşcinselin insanlığı, bir ölçüde makbul sayılıyor.
Ama hayatın sınırı yok ki! Bir insan hem eşcinsel hem de iman sahibi, samimi bir Müslüman ise ne olacak? “Böyle Müslümanlık olmaz” mı denecek? Bir gey ya da lezbiyenin, biseksüel ve transseksüelin inancını sorgulamaya, onu “İslâm dairesi”nin dışına itmeye kim, hangi hakla karar verecek?..
Yaşadığımız postmodern çağ, ilk elde farklı, aykırı, zıt diye düşünülen o kadar çok simge, öğe, anlayış ve uygulamanın alabildiğine iç-içe geçtiği bir hayat deneyimi çıkarıyor ki ortaya, bu konuda hiç beklenmedik taleplerle karşılaşmak da işten değil. Farzımuhal, birbirini delicesine seven ve evlenmek isteyen “mümin” bir gey çift, resmi nikahın yanı sıra bir de sembolik anlamda imam nikahı kıymak isterlerse ret mi edilecekler? “Reddi bırak, recmedilmezlerse iyidir” mi diyorsunuz?!
Türkiye’de halihazırda ne “kitabî İslâm”ın ne de “kültürel İslâm”ın mahiyet itibarıyla eşcinselleri bağrına basacak bir “yorum performansı” sergileyebileceğini düşünmek mümkün… Ama bu, evrensel ölçekte bakıldığında böyle değil. Bu memlekette gerek dini bilen âlimler, gerekse dini bütün ahali açısından sarsıcı olabilecek örnekler var dünyada. Müslüman eşcinsel hareketi “Al-Fatiha”, bunların en başta geleni…
1997’de Pakistan asıllı Amerikalı Müslüman Faisal Alam tarafından kuruldu Al-Fatiha. Üyeler arasında önceleri e-posta yoluyla sürdürülen iletişim, 1998’de Boston’da bir tanışma toplantısı ile yüz yüze hale geldi. 1999’da Toronto’da düzenlenen eşcinsel yürüyüşüne Al-Fatiha üyeleri yeşil renkli bayraklarıyla katıldılar. İslâm’da çeşitliliği vurgulamak amacıyla bayrakta yeşilin yedi farklı tonu kullanılmakta. Hareket, İslâmiyet’te eşcinsellik konusunda yeni bir sayfa açma hedefinde olduğu için Kuran’ın açılış sûresi olan ve “açış yapan”, “açan” anlamına gelen “Fâtiha”dan alıyor adını…
Al-Fatiha, tabii ki cinsel ve dinsel tercihlerinin uyarlılığını savunma yolunda muazzam bir muhalefete karşı mücadele veriyor. Bu yolda Kuran ve Hadisleri yeni bir yoruma tâbi tutarak eşcinselliğin İslâm’da lanetlenip yasaklandığı, ölüm cezasıyla yaptırımlandığı şeklindeki değerlendirmelere karşı fikirler ileri sürüyorlar. Kendi “tefsir”lerini var etmeye çalışıyorlar yani…
Tüm bunlar,
www.al-fatiha.org sitesinden izlenip incelenebilir.
Hareketin “tefsir çaba”sına ilişkin değerlendirmeyi konunun uzmanlarına bırakarak bizi ilgilendiren “insan” yönüne bakalım: Karşımızda Allah’a inanan eşcinsel insanlar var ve var olmaya, üstelik İslâm üzre var olmaya devam etmek istiyorlar. İnandıkları, “sevgi dolu” Allah’ın kendilerine cinsel tercihleri yüzünden, söylenildiği kadar acımasız olamayacağını düşünüyorlar. Ahrette ilk sorulacak sorunun kimle cinsel ilişkiye girildiği değil, Hakk’a inanılıp inanılmadığı ve İslâm’ın beş şartının yerine getirilip getirilmediği olacağını vurguluyorlar. Sonuçta da eşcinselliğe duyulan İslâmî nefretin “ilâhî” değil “içtimaî” olduğunu söylüyorlar.
Türkiye’de İslâmî-liberalizminin yönetici ve sözcülerinin bunlara diyecek sözü var mıdır? “Eşcinsel açılımı”nın da vakti gelecek mi bir gün? Yoksa, “Daha çok beklersiniz!” mi diyorsunuz?..
İnsaniyet ve İslâmiyet namına, konuşun Allah aşkına!..