04 Aralık 2011

Artık 'psikopata bağlama' zamanı

Her kanalda rastladığımız 'kadın-namus-töre' üçlemesinin en yeni örneklerinden 'Tek Başımıza'nın kaderi gerilime ne kadar meyledeceğiyle belirleneceğe benziyor

Her kanalda rastladığımız 'kadın-namus-töre' üçlemesinin en yeni örneklerinden 'Tek Başımıza'nın kaderi gerilime ne kadar meyledeceğiyle belirleneceğe benziyor.

Memleket ‘dizi mezarlığı’na döndü. Intrerpress Medya Takip Merkezi, 92 yerli diziyle başlayan yeni yayın döneminde 3 ayda ekrana veda eden dizi sayısının 40’a dayandığını bildirmekte. Hemen hepsi yeni dizi bunların…


Demek ki yeni diziler eskileri yerinden edemiyor, dizi pasta payı küçüldükçe de heba olup gidiyorlar. Seyirci istikrarlı. Beğendiği diziyi bırakmıyor. Çok sarsıcı tema ve hikâyeleri çok kaliteli bir ‘casting’le sunamadığınız zaman işiniz zor. Buna rağmen sektör, yaratıcılık açısından ‘kabızlık’ içinde, ha bire yeni dizi püskürtüyor. Bir zamanlar ‘mafya-devlet-terör’ tematik üçlemesinin revaçta olup buradan pek çok dizi türemesi gibi, şimdi de ‘kadın-namus-töre’ üçlemesi her kanalda kurgulanıp sunulmakta. Seyirci nezdinde ise doygunluk, bıkkınlık ve ilgisizlik var.


Bu süreçte ben ‘Anneler ile Kızları’nın kurban gitmesine yanarım. Feminist bir içerik muştusu ve çok iyi bir oyuncu kadrosuyla başlayan dizi, daha da radikalleşip aykırılaşacağı yerde konformistleşip sıradanlaşmayı tercih etti. Tema olarak vasat benzerlerinden farkı kalmayınca da son nefesini verdi.


‘Anneler ile Kızları’nı değerlendirdiğimiz yazıda dizinin, televizyondan o unutulmaz ‘Kaçak-Dr Kimble’ı, sinemadan da feminist kült, ‘Thelma ve Louise’i hatırlattığını kaydetmiştik. Özellikle de ‘Thelma ve Louise’ etkileşimini önemseyerek buradan bir ‘yerli-feminist’ açılım hedeflemesini dilemiştik. ‘Anneler ile Kızları’ bunu yapmadı. Fakat ilginçtir, aynı kanalda onun ikamesi gibi ekrana sürülen ve moda ‘teslis’e (kadın-namus-töre’) bir de ‘baba tacizi’ aşılayan ‘Tek Başımıza’, tam da bu minval üzere bir formatla karşımıza çıkıverdi. ‘Vahy’in bizden mi yoksa kalpten mi geldiğini bilemiyoruz tabii…


Birisi modern ve ‘monden’ (Başak Köklükaya), diğeri geleneksel ve ‘rustik’ (Ahu Türkpençe) iki kadın, kahhar erkek iktidarı karşısında dayanışma içine girip o kent senin bu kasaba benim ‘kaçak’ bir yaşam içine savrulacaklar. Tıpkı hem ‘Kaçak’ta hem de ‘Thelma ve Louise’de olduğu gibi bir ‘başkomiser’ (Hakan Meriçliler) de peşlerinde…


Tek istisna Flordun


Ama işte olmuyor, olamıyor. Bir kere biz bu kadar ‘literal’ bir bağıntı içine girilmesini kastetmemiştik ‘Kaçak’la da ‘Thelma ve Louise’le de… İki, ‘casting’ ne yazık ki çok zayıf…


Tek istisna, ‘kötü ve hasta koca’, Tardu Flordun (Tuğrul). Sinemanın da, dizilerin de Flordun varken uzun süre bir ‘psikotik’ karakter arayışı olmaz. Dizinin ilk bölümünde, özellikle de karısına kendi ‘iç yüzü’nü açığa vurduğu sahnede dehşetengiz bir performans sergiledi. Bir ‘nefret hazzı’ tattırdı bize; işin içine gerilimi de katarak… O kadar ki ondan tatlı tatlı ürperip nefret ederek dahi bu film izlenebilir.


Ama bakalım o istikamette mi seyredecek ve ettirecek kendini dizi? Aslında artık ‘gerilim’ denemelerinin sırası geldi dizi sektöründe. Buradan gidilirse bu, belki dizinin de kurtulma şansı olur. ‘Kadın-namus-töre’ teslisine teslim olmak yerine ‘psikopata bağlarsa’ yani!..


(Radikal - Hayat)

Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil

"
"