08 Mart 2010

8 MART, TÜM ERKEKLERE KUTLU OLSUN!

Kadınları bu günde yalnız bırakmamak, erkekler olarak sadece bir insanlık vazifesi değil bizim için…

Dünya Kadınlar Günü’nü idrak ediyoruz. Bu güne anlam veren, çözülmez bir sorun olarak kadınların karşısında duran erkek iktidarı… Her yıl olduğu gibi bu yıl da tartışılacak konu başlıkları belli: Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olamamaları; erkekler karşısında ikinci sınıf insan konumunda olmaları; maruz kaldıkları erkek şiddeti, vb…
Kadınları bu günde yalnız bırakmamak, erkekler olarak sadece bir insanlık vazifesi değil bizim için… Aynı zamanda kendi varoluşumuza yönelik devam ede gelen bir tahribata dur deme yolunda bir zorunluluk. Bu tahribatın adı, “erkeklik”!..
Erkek iktidarı yahut ataerkillik, tarihsel bir olgu… İnsanlık tarihinin belli bir aşamasında belirdiği yönünde güçlü veriler var. Bunun anlamı şu: erkek iktidarı ezelden ebede mevcut, değişmez, “doğal” bir durum değil. Nasıl bir noktada ortaya çıktıysa, yine tarihin akışı içerisinde bir başka noktada ortadan kalkabilir.
Çoğunlukla sanılanın aksine, tarih bize ataerkillikten önce insanlığın bir anaerkil aşamadan geçtiğini göstermiyor. Kadının toplumsal ve ekonomik süreçlerde şimdi olduğundan daha fazla söz sahibi olduğu kadın-yerli, kadın-merkezli, kadın-odaklı, ama kadının iktidarına varmayan “eşitlikçi” yaşam örnekleri var.
Fakat arkeolojik, antropolojik veriler ışığında 10 bin yıl önce gerçekleşen Tarım Devrimi sonrasında özel mülkiyetin, zengin-yoksul ayrımının, efendi-köle şeklindeki sınıfsal tabakalaşmanın yanı sıra kadın-erkek arasında ikinciden yana eşitsiz ilişkinin de belirip, kökleşip yaygınlık kazandığı ileri sürülebilmekte. Burada, geniş topraklar üzerinde insan gücüne dayalı saban tarımı ve hayvancılık yaparken erkek fiziksel kapasitesinin önem kazanmasının; toprak için rekabet ve çatışma ortamında “savaşın öznesi” olan erkeğin etkinleşmesinin; nihayet kadının ev-içi yaşamla sınırlanırken erkeğin tarlaya, meraya, pazara, kısacası hayata açılmasının belirleyici olduğu eklenebilir. Bugün de kadın-erkek eşitsizliğinin en keskin, kapsamlı ve can yakan örneklerini geniş aile ve bağlayıcı akrabalık şebekesi eşliğinde kırsal-tarımcı toplumlarda gözlemlemekteyiz.
Öte yandan, özellikle bitki toplayıcılığının geçimin merkezinde yer aldığı topluluklarda kadın-erkek eşitliğinin ortaya çıktığını görüyoruz. Bunun yanı sıra çapa tarımı ile yaşamını sürdüren küçük ölçekli topluluklarda, kadının toplumsal ve ekonomik işleyişi düzene koyduğu veya ev-içi/ev-dışı yaşam ayrımlaşmasının bulunmadığı yerlerde de kadın ile erkek arasında daha eşitlikçi bir örüntü beliriyor.
Bu nokta bizi erkek iktidarı ile ilgili ikinci bir tespit yapmaya yöneltiyor. Erkek iktidarı ebedi olmadığı gibi evrensel de değil. Dünya üzerinde bu iktidarın belirginleşmediği insan toplulukları hâlâ az da olsa var. İstisnalar kaideyi bozmaz demeyin! Bu çarpık “kaide”yi bozabileceğimize inanalım!..
En çok da erkekler olarak inanalım! Çünkü erkek iktidarı (diğer tüm iktidar mekanizmaları gibi) onu sahiplenen, taşıyan, hayata geçireni de ezen bir mekanizma. “Erkek olmak” adına hayat boyu insanî, vicdanî ve ruhî pek çok motivasyonu bastırmak durumunda kaldığı ortada değil mi erkeklerin? Samimi hemcinslerimin biraz “özdüşünümsel” çaba gösterirlerse ne demek istediğimi anlayacaklarından kuşkum yok. İnsanlığımızdan eksilerek erkek oluyoruz!..
Endüstri Devrimi, Tarım Devrimi’nden istim aldığını söylediğimiz eşitsizliği yok edemediyse de hayli törpüledi ve sorgulamaya açtı. Bazılarınca kadının üstünlüğünü istediği sanılan, ama aslında kadın-erkek eşitliğini savunan feminizmi endüstriyel yaşam biçimine borçluyuz. Kadınlar günümüzde, özellikle de servis endüstrisinin hayata damgasını vurduğu ülkelerde, profesyonel meslek sahibi ve yönetici olarak erkeklerle aynı düzlemlerde, hatta onlardan önde bile olabiliyor artık.
Ama “iktidar” ortadan kalkmadı. Tersine, mali, idarî ve iradî öncelik sahibi hale gelen kadınların, rekabetçi sistem içerisinde “erilleştikleri” gözlenmekte. Kadın dilini, aklını, ruhunu hayata hâkim kılamayınca kadının iktisadî ve içtimaî özgürleşmesi bir anlam ifade etmiyor. Tersine erkek iktidarı bu defa “unisex” olarak yoluna devam ediyor.
O yüzden 8 Mart’ı kadın haklarının “erkeksi” mücadelesi olma tehlikesinden kurtarmak ve kutlamayı “erkeklik”ten muzdarip erkekleri de kapsamına alacak şekilde kavramsal ve yapısal bir değişime uğratmak gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil

"
"