17 Temmuz 2011

3 güzel yüz

Tartışmayı, eleştiriyi, tepkiyi, öfkeyi, hatta kızgınlığı kahkahalarla yansıtabilen bir program bu…

Realite-şovların ekrandan yağmur gibi yağdığı şu günlerde ferahlığı hâlâ akılda, fikirde, bilgide arama inadı içindeyseniz tv8’de geçen hafta başlayan ‘3 Yüz’e hoş gelişleriniz olsun! Özlem Gürses, Ayşe Böhürler ve Vivet Kanetti Uluç, yüzüyle olduğu kadar sözüyle de güzel bu üç kadın, sizi sabah sabah Türkiye ve dünya gündeminin konularını tartışmaya davet ediyor.


Ama ne davet! Tartışmayı, eleştiriyi, tepkiyi, öfkeyi, hatta kızgınlığı kahkahalarla yansıtabilen bir program bu… Farklı dünya görüşlerine sahip üç kadın, ‘kadınca’ konuşuyor, dertleşiyor, tartışıyorlar. ‘Kadınca’ tabirime onlar dahi itiraz edebilir (özellikle Vivet’ten çok korkarım!). Ama ben ‘kadın dili’nin farkına, o dilin yapıcı, yatıştırıcı, yaratıcı etkisine kani bir insanım. Dilbilimci-antropolog Deborah Tannen ‘cinsiyet lehçesi’ (genderlect) diye bir şeyin varlığından söz ediyor bize ve diyor ki erkek rekabetin, çatışmanın, bireyciliğin dilini konuşurken kadın diyalogun, anlayışın, işbirliğinin dilini konuşur. ‘3 Yüz’ bu tespiti ‘Bizim Eller’de doğrulayan bir örnek. Karşılaştırın ‘errrrkek’ tartışma programlarıyla, ne demek istediğimi anlayacaksınız.


‘Ego’lar değil fikirler


“Söylediklerine katılmakla birlikte şu noktada hemfikir değilim” tarzı medeni itirazlar; “Valla televizyonum bozuldu, o haberi izleyemedim” tarzı medeni itiraflar ve bir yazıyı referans gösteren muhatabına, “Okusana biraz; biz kaçırmışız gözden” diyebilecek medeni incelikler… Evet, komplekssiz üç kadın, aynı anda konuştuklarında bile ‘kakofoni’ oluşturmayan bir program gerçekleştiriyor. Çünkü ‘ego’lar değil fikirler konuşuyor, içtenlikle konuşuyor, körü körüne anlaşmama, muhatabını ezme refleksiyle de konuşmuyor. O zaman aynı anda konuşsalar bile kakofoni yerine ortaya ‘harmoni’ çıkıyor. Ve biz, hiçbir şeyi sulandırmadan, ama izleyiciye ‘daral’ da getirmeden sunan bu kadınları zevkle izliyoruz. Bakın mesela Amerikan başkanlığına adaylığı gündeme gelen Jennifer Lopez üzerine Ayşe Böhürler’in yorumuna: “Ben onun başkan olmasının tüm dünya erkeklerini mutlu edeceğini düşünüyorum! Tabii destekliyorum da bir kadın olarak, hemcinsimin başkanlığa adaylığını”… ‘Maskülin’ popüler kültürle ‘feminist’ politik kültür ancak bu kadar tatlı mezcedilebilir.


Başarıda moderatörlüğü üstlenen Özlem Gürses’in payı büyük. Gürses, zaman zaman tatlı bir huysuzluğa kendini kaptıran Kanetti Uluç’u dengelemeyi de, asude bir durgunluğa dalma riski taşıyan Böhürler’i kışkırtmayı da gayet iyi başarıyor. O, bence kahkahalarıyla da Saba Tümer’e rakip olma yolunda! Ama Saba’nın ‘şuh’ kahkahalarından farklı olarak bir ‘şefkat kahkahası’ onunki… Bir ‘anamız-avradımız-yârimiz’ kahkahası…


İşte böyle bol kahkahalı, hayli eğlenceli, ama aynı ölçüde de ciddi ve yararlı bir program peşindeyseniz, sakın kaçırmayın!..

Yazarın Diğer Yazıları

Vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım!

Yöresel ve evrensel düzlemlerde eşzamanlı yaşananları 'insan' gerçeğinde birbirine organikçe bağlamak… Daha iyi bir hayatı var etme umut ve inancıyla gelenekten geleceğe taşınmak… Bunlar, Hasan Hüseyin şiirini bu coğrafyanın en özgün ve özgül yapıtlarından biri kılar

Goebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!"

Bir okurum, siyaseten Refah Partisi - AK Parti çizgisinde yol almış olmakla birlikte bugün gelinen noktada Ak Parti'nin yapıp ettiklerine ve olup bitenlere bağlı olarak bu ideolojik 'gönül bağı'nın nasıl koptuğunu samimi bir eleştirellikle bizimle paylaşıyor

Goebbels'leşme karşısında muhalefeti sorgulamak!

Matbu medyanın hazan mevsiminin, televizüel medyanın da sonbaharının yaşandığı bir dönemde, insanları sıkan, bıktırıp usandıran karakterlere, ağızlara, kabadayılıklara kimse katlanmak zorunda değil. CHP hiç değil

"
"