19 Mayıs 2019

"Hasta Türk’ün gençleşmesi": 19 Mayıs

19 Mayıs’ın gençlikle birlikte ana bileşeni olarak “spor”, 1930’lu yıllarda modern dünyada biyolojik bakımdan sağlıklı nesillerle kültürel bakımdan güçlü uluslar “imal etme” idealinin buluşmasının bizim siyasal coğrafyamızdaki karşılığıdır

"19 Mayıs”, Mustafa Kemal’in “Atatürk” olmaya ilk adımı attığı gün.

Sembolik olarak “Atatürk’ün doğum günü” kabul edilmesinin sebebi de o…

“Nutuk” ki o da (Mustafa Kemal’in değilse de) “Atatürk’ün hayat hikâyesi” olarak kabul edilebilir, “1919 Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım” diye başlıyor. Sonrasında Cumhuriyet’in kurucusunun, bu coğrafyanın kaderini değiştirme yolunda dış dünya ile (Batılı işgalciler), içerideki “dünkü dünya” ile (Osmanlı saltanat rejimi) ve yine içeride kendisine rakip yeni siyasi aktörlerle mücadelesinin, tabii kendi siyasi pozisyonunu meşrulaştırıp güçlendirmeye de yönelik hikâyesini okuyoruz.

Atatürk’ün “Nutuk”ta yazdığı üzere, 1919 Mayısının 19’unda Samsun’a çıkarak Millî Mücadele’yi başlatmasının üzerinden 100 yıl geçti. 1937’den bu yana resmen bir millî bayram, “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanıyor “19 Mayıs”.

 

Gençlik, “Gelecek” demekti!

Elbette burada gençliğe atfı anlaşılır kılan sebepler çok aşikâr... Her şey bir yana, “1919 Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım” diye başlayan “Nutuk”ta bile bu başlangıçtan hasıl olan sonuç ("Bir milletin istiklâlini kazanıp millî ve çağdaş bir devleti kurması") gençliğe emanet edilerek ve “Ey Türk Gençliği” hitabesi ile kapanış yapılıyor.

Bir modern ulus-devlet olarak doğuş bulmuş Cumhuriyet’in geleceğini gençliğe emanet etme idealizmi anlaşılmaz değil; çünkü “modernlik”, toplumun yüzünün geçmişe değil geleceğe dönük olması demek. “Modernleşme ekspresi”nde yurttaşlar “tren”in gidiş istikametine dönük oturacaktır!.. Modern-öncesi toplumlarda ise “zaman treni”nde yol alanlar genelde yüzleri geliş istikametine, yani geçmişe, yani geleneğe dönük olarak hayatlarına yön verirler.

(Bu “metaforik” değerlendirmenin daha geniş çerçevesi için şu yazıma bakılabilir: “Gelenekçilikle Karşı-Gelenekçiliğin Gelgitinde Türk ‘Gelenek-çi’ Muhafazakârlığı”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce-Cilt 5: Muhafazakârlık, İletişim Yayınları, 2003.) 

“Çocukluk” da ulus-devletle bağlantılı

Dolayısıyla, Cumhuriyet rejiminin, geleneğe-gömülü bir kültürel örüntüyle yaşam süren “kırsal-ağırlıklı toplumunu geleceğe-gönüllü şehirli, eğitimli, “modern” bir yurttaş toplumsallığına hızla ve radikal şekilde dönüştürme tercihinde gençlik, elbette “çocukluk”la birlikte, aslî önem arz etmiştir.

“Çocukluk” da modernlikle, eğitimin kitleselleşmesiyle ve ulus-devletle bağlantılı çerçevede ortaya çıkan bir kültürel kategoridir (bu konuda da bkz. Kürşat Bumin, Batı’da Devlet ve Çocuk, Alan Yayıncılık, 1983). Modern-öncesi dünyada çocuk olsa da çocukluk yoktur. Çocukluğun icadı, modern ulus-devletin eğitimli ve meslek sahibi “yurttaş” ihtiyacının sonucudur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesinin modern bir ulus-devlet olma yolunda 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışını “çocukluk”la; 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere Samsun’a çıkışını da “gençlik”le bağlaşık birer millî seremoniye dönüştürmesindeki simgesel anlam böylece ortaya çıkar. Gelenekten geleceğe hızla kaçmak isteyen modern Türkiye, çocukluğu da gençliği de idealize etme yolunda böylesi törensel pratikler icat eder, onları rutinleştirip millî bayram haline getirir. 

Ya “Spor”, neyin nesi?

Peki, 19 Mayıs’ın bayramlaştırılması yönündeki resmî tasarrufta gençliğin yanına “spor”un da eklenmiş olmasının “sebebi hikmeti” hakkında ne söylenebilir? Spor neden 1930’ların genç Cumhuriyet’inde böylesine resmî-millî bir önem ve değere mazhar olmuştur?..

Soruların cevabını bize verebilecek nadide bir çalışma, ortaya çıkış sürecinde çorbada tuzumun bulunmasından da her daim onur duyduğum, değerli dostum ve meslektaşım Dr. Demo Ahmet Aslan’ın, başlığı bile öğretici olan şu doktora tezi: “Cumhuriyet’in Törensel Meşruiyeti: Ulus-Devlet İnşa Sürecinde Millî Bayramlar (1923-1938)” (A.Ü. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2011).

Dr. Demo Ahmet Arslan

Dr. Demo Ahmet Aslan

Kitap olarak yayımlanmamış olmasından hâlâ üzüntü duyduğum bu değerli çalışma, Atatürk önderliğinde inşa edilen Türk ulus-devletinin kurumsallaşması yolunda “görsel temsiller” olarak ihdas edilmiş resmî-millî bayramların işlevsel ve simgesel çözümlemesine, dünyada aynı dönemde mevcut diğer rejimlerdeki benzer pratiklerle karşılaştırmalı çerçevede gitmekte… Dr. Aslan’ın geniş bir arşiv ve literatür taramasına dayalı bu tarihsel-sosyolojik çalışmasının 4’üncü bölümü de “19 Mayıs”a hasredilmiştir.

İşte orada Cumhuriyet’in kurucusunun hayatında tarihsel dönüm noktasını işaret eden bir olayın, gençliğin yanı sıra sporla da simgesel bağlaşıklık içinde bir “millî ritüel”e dönüştürülmesine yol açan dinamikleri anlama imkânı bulabiliyoruz.

Dr. Aslan diyor ki “Atatürk’ün Millî Mücadele’nin başlangıç günü için Nutuk’ta verdiği tarih, oluşturulmaya çalışılan ulusal hafızada bir simgeselliğe dönüştürülmüş; söz konusu tarihsel simgesellik ile II. Meşrutiyet yıllarından beri sürdürülen sportif geleneğin sentezinden, yeni bir millî bayram pratiğinin icadına gidilmiştir.”

“Sporu, yurt için yap!”

Bu gidişatta elbette 20’nci yüzyıl başında Batı’da hem bir bilimsel teori iddiasıyla hem de siyasal-ideolojik bir “takıntı” ile her yerde kendini gösteren “ırk paradigması”nın motive edici olduğunu düşünmek de mümkün… Kültürel yetkinlik ve yeteneklerin fiziksel (biyolojik/genetik) niteliklerle bağlantısı temelinde şekillenen bu teorik-ideolojik pozisyon, ulusların ırksal, kültürel ve tarihsel varlıklarını kopuşsuzluk içinde değerlendiriyordu. Irk, tarih ve kültür, birbirinden ayrılmazdı.

Bununla bağlantılı olarak, biyolojik sağlık ve zindelik ile kültürel yetkinlik ve yaratıcılık arasında da “belirlemeci” (deterministik) bir ilişki kurulmaktaydı. Bu determinizmin en önemli “katalizör”ü olarak da spor, “beden-terbiyesi”, kültür-fizik”, jimnastik” gibi başlıklarla takviyeli şekilde öne çıkarılıyordu.

Demek ki 19 Mayıs’ın gençlikle birlikte ana bileşeni olarak “spor”, 1930’lu yıllarda modern dünyada biyolojik bakımdan sağlıklı nesillerle kültürel bakımdan sağlıklı, güçlü, üstün uluslar “imal etme” idealinin buluşmasının bizim siyasal coğrafyamızdaki karşılığıdır.

Dönemin siyasetine hâkim bu ruh halini, 1935-39 arasında Atletizm Federasyonu Başkanlığı yapan, sonrasında Beden Terbiyesi Genel Müdürü de olmuş Vildan Aşir Savaşır’ın şu ifadesi en çarpıcı şekilde yansıtır:“Sporu, spor için değil, yurt için yapacağız”.

İşte tam da bu bağlamda spor, bir milli bayramın adı olmuştur Türkiye’de.

 “Efendiler, gürbüz evlatlar isterim!”

Sözü şimdi daha doğrudan Dr. Demo Ahmet Aslan’a, onun doktora tezi temelinde yine bir 19 Mayıs münasebetiyle kaleme aldığı şu satırlara bırakalım:

“3 Temmuz 1937’de Kral VI. George ve Kraliçe Elizabeth’in huzurunda Wembley Stadyumu’nda yapılan ‘Gençlik Festivali’, dönemin İngiltere’sinde düzenlenen toplu beden hareketi gösterilerinden sadece biriydi. O sene muhafazakâr hükümet, gönüllü katılım esasına dayalı bir ‘Milli Zindelik Seferberliği’ (National Fitness Campaign) başlatacaktı. Nazi Almanya’sından gelen tehlike karşısında vatandaşların zinde ve sağlıklı olmaları isteniyordu. Bir önceki sene olimpiyatlardan elde edilen kötü sonuçların da bunda etkisi vardı. 1936 Berlin Olimpiyatları’nda Naziler, ‘Aryan ırkının fiziksel üstünlüğü’nü misafir ülkelere göstermeye çalışmıştı. İktidara geldiklerinden beri beden terbiyesi ve spora Aryan ırkının ‘kahraman ve saldırgan ruhu’nu ortaya çıkarma işlevi yüklemişlerdi. 

Naziler kültür fizik gösterileriyle ‘üstün Aryan ırkı’nın sağlıklı bedenlerini teşhir ederken Sovyetler Birliği de Kızıl Meydan’daki gösterilerde ‘Asyalı bedenler’ ile ‘Avrupalı bedenler’i aynı kortejde kaynaştırarak ‘Sovyet ulusu’nu inşa etmeye çalışıyordu! Farklı ırkları bir araya getiren Moskova’daki geçit törenleri, içerideki ‘halkların kardeşliği’ni simgelemekteydi.

Anlaşılacağı üzere her devlet, savaşın kapıda olduğu bir sırada ‘sadık’, ‘zinde’ ve ‘milli bedenler’e ihtiyaç duymaktaydı.

Türkiye’yi 1937’de ilk kez ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ gösterileri yapmaya yönelten süreç bunlardan istim almıştır. Zaten önceki yıl CHP'ye bağlanan ‘Türk Spor Kurumu’, Atatürk'ün Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’a ayak bastığı 19 Mayıs gününün ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ olarak kabulünü Parti’ye teklif etmişti. Üstelik mayıs aylarının cuma günlerinde ‘İdman Bayramı/Jimnastik Şenlikleri’ adları altında toplu gösteriler öteden beri yapılıyordu. ‘19 Mayıs’ ise 1926’dan beri Samsun’da ‘Gazi Günü’ olarak kutlanıyordu.

Ayrıca 20’nci yüzyılın başında bir ülkenin askeri gücü ve nüfusu arasında doğrudan bir bağ olduğuna dair inanç da dünya ölçeğinde hâkimdi. On yıl kadar süren savaşlar, tehcir ve mübadele sonucunda Türkiye’de nüfus, erozyona uğramıştı. Vatandaşların bir kısmı yetim ve sakat, bir kısmı da sıtma, frengi, verem gibi salgın hastalıkların pençesindeydi.

Atatürk bu nedenle spor idarecilerine, ‘Efendiler, gürbüz, yavuz evlatlar isterim’ demiştir.

1937’deki 19 Mayıs törenlerinde gençlerin ne kadar spor yaparlarsa o ölçüde askerlik hizmetine hazır olacakları dile getiriliyor, hastalıklı ve sakat bir insanın, ülke savunmasında bir rolü olamayacağı anlatılıyordu.

Bu süreçte milliyetçi rejimin kullanacağı 19 Mayıs sembolizmi, ‘hasta Türk’ün gençleşmesi’ anlamına gelecekti.” 

Yazarın Diğer Yazıları

Kitabın ölümü

Artık 'bestseller' değil, 'fastseller' kitaplardan bahsedilebilir; tıpkı fastfood gibi. Ama bizde 'fastseller' kitap olgusuna başka boyutlar eklemek mümkün: Kitabın 'tılsım' ya da 'oyuncak' olarak da ayırt edilir hale gelmesi…

'O Ses Türkiye'de Kürt realitesi ve halklara selâm!

O Ses Türkiye yarı finalinde Kürtçe ninni okuyup "Türkiye halklarına selâm olsun" diyen genç müzisyene yönelik alkışlar, aynı evrende 20 yıl önce benzeri eylem ve söylemi hayatı pahasına sergilemiş Ahmet Kaya’nın ruhuna bir ferahlık olmuştur!..

Diziler ve reytingler

Yıllanmış dizi 'Reis'te irtifa kaybı ortada olunca yeni bir ruh, coşku ve umutla sahneye konan bir başka 'dizi'ye seyirci ilgisinin önüne geçilemedi. 2009 Davos'unda reyting doruğuna çıkmış 'Reis', 2019 İstanbul'unda bir Haziran gecesi zirvedeki yerini 'İmam'ın Oğlu'na kaptırdı!

"
"