Seçim havası sokaklarda yok gibi, rüzgârı yok, ama kiminle karşılaşsanız hemen seçimden bahsediyor, kararını tartışma kabul etmez cümlelerle açıklıyor!
Kimsenin “sorusu” veya “şüphesi” kalmamış.
Öğrenmek istediğimiz, halkın bizim gibi düşünüp düşünmediği!
İktidar yandaşlarına göre, “halk muhalefeti sandığa gömecek”!
İktidar karşıtları ise, “Halkımız durumu tam anlamıştır, gereğini yapacaktır” inancındadır.
On milyonlarca insan “sandığa gömülmez”!
Halk “gereğinde” henüz uzlaşmış değildir.
Seçim sonuçlarını çok etkilediği söylenen ekonomiyi biraz geriye bırakıp, toplumsal durumumuz hakkında bir iki cümle yazmak istiyorum:
Halk idaresinde yerinden yönetim ilkesine ve anlayışına geçilmesi gerektiği halde, merkezileşme çoğalmış ve katılaşmış, son yıllarda da otoriterleşme eğilimi nedeniyle idari sistemimiz tek adam yönetimini teşvik etmiştir.
Son iki yılda, tüm insan hakları ve özgürlükler kullanılabilir olmaktan çıkmıştır. Kanun Hükmünde Kararname'lerle sivil-asker, her meslekten üst-alt görevliler, şimdiye kadar görülmemiş toplu kıyıma uğramıştır. Bir terör ve darbe girişiminin uzantıları hakkında soruştuma açma amacıyla, çok sayıda insan şimdiye kadar görülmemiş hak ihlallerine maruz kalmıştır.
Eğitim sistemi ve kurumlarında ciddi yıkımlar yaşanmıştır.
Kamu ihalelerinde izlenemez çeşitlilik yaratılmış, şeffaflık ve hesap verilebilirlik kaybolmuş, ileriye dönük devlet borçları yaratılmıştır.
Geçmişte yapılmış sanayi ve altyapı tesisleri satılmış, bazıları altyapı tesisleri inşa halindeyken yapım karşılıkları devlet garantisi ile hesapsız borçlanılmıştır. İmar haklarının bir kısmı ve kanun hükümleri gereği ödenmesi gereken cezalar, kanunla konulan fiyat karşılığında kaldırılmıştır. Kanunsuzluk ve mahkeme kararları yok sayılmış ve kanuna aykırılık cezaları parayla affedilmiştir.
Halkta ciddi ve çok yönlü ayrışma, kutuplaşma ve ötekileştirme yaratılmıştır.
Gelelim ekonomiye.
Ayrıntıya dalmaya gerek yok; Türkiye, şimdiye kadar karşılaşmadığı ekonomik sorunla karşı karşıyadır. Maliye hazinesi parça parça bölünmüştür.
Bu duruma iyi niyetle gelinmiş olabilir, fakat yanlış kararlarla, sorumsuz danışmaların kabul veya teşvikleriyle, bütün ciddi sanayi ve ekonomi politikaları bir kenara itilerek buraya gelinmiştir.
24 Haziran'da karşılaşacağımız durumu tanımlayacak bir iki gösterge vermek doğru değildir. Çünkü, “kur bir iki güne kadar düşer, bunlar dışarıdan yönlendiriliyor” diyebilen sorumlu Bakanın, tartışma o göstergeden ibaretmiş gibi, konuyu saptırmasına imkan vermek sorunun büyüklüğünü düşünmemizi önleyebilir.
Gerçekte bütün göstergeler, ekonomik durumumuzun, ancak bütün partilerin birlikte adım atmaları halinde düzelme yoluna girebileceğini göstermektedir. Bu durum seçimi kazanana göre değişmez. Kim kazanırsa kazansın seçim akşamı kazanan lider, “siyasi parti liderlerinden yarın sabah için randevu istedim, onlarla birlikte karar vereceğiz” benzeri konuşmaz ise vah Türkiye’nin haline.
Öyle bir durumla karşı karşıya kalırsak, yani seçim kazanan parti lideri, hiçbir ciddi karar almadan Temmuz ayının, Haziran’dan iyi olacağı rüyasını anlatmaya kalkarsa, o rüyaya ertesi gün kendisi de inanamaz, yatağından kalktığında hiç beklemediği sayılarla karşılaşır, masasında gereğinin yapılması zor talimatları bulur.
Mamafih, oy verme gününden sonra, hiç bir şey yokmuş gibi, tek başına sorunları gözden kaçırma sorumsuzluğuna halkın izin vereceğini sanmıyorum.
Hazırlanmakta olduğumuz seçimlerden sonra sahnede demokrasi oyunu gösterilip herkes evine gönderilemeyecektir.
Kazanan parti, bazı kavramların cazibesini abartmadan ne yapacağını açık açık söylemek zorundadır.
Bütün halk olarak bu manzara ile karşılaşmamıza üç haftadan az kaldı. Bu yirmi gün, seçim sonrasından daha iyidir; hepimiz için, siyasetin neresinde olursak olalım, bu günleri arayacağız.
O günleri bu günden düşünüp hazırlananlar memleketlerine yararlı hizmetlerin içinde olabileceklerdir.