18 Temmuz 2016

Demokrasiye darbe

Devlet adamları, cami avlularında, parmağını uzatarak “düşman” göstermek yerine, darbeyle karşılaşmamanın yolunu bulmalıdırlar

Darbe girişiminin açıklanamayan yanları var.

Girişim, tutarsızlıklar ileri sürülerek tartışılıyor; kimin yaptığı, kimin yaptırdığı, nasıl planlanıp geliştiğini uzun zaman konuşacağız.

Tartışmaları artıran, çok sayıda Yargıtay ve Danıştay üyesi, çok sayıda yargıç ve savcı hakkında alınan kararların aynı günlere rastlamasıdır.

140 Yargıtay, 48 Danıştay üyesi hakkında gözaltı kararı olduğu bildirilmiştir. Açığa alınan hâkim ve savcı sayısı ise 2500’den fazladır.

İdari ve adli yargıda hâkim ve savcı sayısı toplam 14 bin 750 kadardır. Gözaltına alınan ve meslekten çıkarılanlar, tüm yargı mesleği mensuplarının beşte biri.

Girişimle doğrudan ilgili ordu mensubu sayısı da ürperticidir. Gözaltına alınan general sayısı, toplam general sayısının onda birinden fazla! Bir çocuğun askeri liseden başlayan, harp okulu, akademi eğitimi; mesleğin her basamağında yükselmeleri, kadro elemeleri… teğmenlikten albaylığa yükselmek; sonra albaylıktan orgeneralliğe giden yıllar her başlayanın bitirebileceği imtihan değildir!

Yargı ve orduda tasfiye edilen veya haklarında soruşturma açılan personel sayısı gerçekten çok yüksektir. Önümüzdeki aylarda bu sayıların daha da yükselmesinden korkuyorum!

Devletimizin tarihinde bu çapta, bu yaygınlıkta bir olay yoktur.

Bu devlet nasıl yönetilmiş de, bu kadar uzun yıllar yetişmesi için üzerinde titrediği kadrolar, gözaltına alınacakları maceraya atılmışlardır? Olgunluk çağına gelen bu kadroları yeminlerine aykırı yollara iten, maceraya sürükleyen nedir?

Özellikle siyaset adamlarımız, bu soruları açık biçimde cevaplandırmalıdır.

Sade yurttaşlarımızın darbelere karşı olması kolaydır; ama gerçekte darbeler sorumlu siyaset adamlarının eseridir.

Darbe girişimi süresinde, hamasi nutukları hoş görebiliriz; fakat 50’ye yakın generalin gözaltına alındığı günlerde, muhayyel veya gerçek düşmanları işaret etmek kimsenin sorumluluğunu kaldırmaz. 

Devlet adamları, cami avlularında, parmağını uzatarak “düşman” göstermek yerine, darbeyle karşılaşmamanın yolunu bulmalıdırlar.

Yürütme yetkisi verilmiş olanlar ile yasama erkini kullanma yetkisi olanların sorumlulukları birbirine karıştırılmamalıdır.

Yürütme sorumluluğu bulunanlar, kimseyi suçlamadan, darbeyi niçin önleyemediklerini anlatmalıdır; açıkçası kimseyi suçlamadan kendilerini savunmalıdırlar. 

Bizimkiler savunma yerine, 20 yıl önce ABD’ye gitmiş 75 yaşındaki bir kişiyi suçluyorlar.

Suçlunun FETÖ olduğu iki buçuk yıl önce ilan edildi. İki buçuk yıl etkili bir politika uygulanmadı da yeniden mi başlıyoruz? 9 bin km. uzaktaki adamın yönettiği sanıkları zamanında yakalayıp, zararlarından yurdumuzu ve insanlarımızı koruyamıyoruz!?

Yani FETÖ Türkiye’de darbe hazırlıyor, uygulamaya koyuyor ve benzeri iddialar!

Darbenin niçin çıktığını benim gibiler bilmiyoruz. Bunu yürütmeye soracak olan yasama erkini kullanan TBMM’dir.  

Oysa bizim yasama organımız, Darbe girişiminin ertesi günü, toplandı ve dört partinin imzaladığı bir bildiri yayımladı.

Bildiride biraz mahçup demokrasiden bahsedildi. “TBMM, demokratik parlamenter sistemi yıllar içinde geliştirmiştir. TBMM milletin demokrasiye sarsılmaz inancını yansıtmayı sürdürecektir.”

Meclisimizin birlik olabildiği, “Demokrasinin yıllar içinde geliştirildiği” iddiasıdır.  

Demokrasinin çok partili demokrasiye geçildikten sonra, ne kadar geliştiğini anlamak için; 65 yıllık kronolojiyi incelemeye gerek yoktur; nerede olduğumuzu görmek için, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın son bir ay içinde söylediklerini okumak yeterlidir.

Ben bu 65 yıla 17 yaşındayken girdim. 3 yıl sonra sandık müşahidi, yedi yıl sonra ilçe seçim kurulunda parti müşahidi idim. Bugünlere kadar seçim ve siyasal hayatı düzenleyen kuralları izlemeyi bırakmadım.

65 yılın sadece yirmi beş yılında, demokratlar rahat nefes alabilmişlerdir.

Demokrat Parti (1950-57), Cumhuriyet Halk Partisi (1961-65), Adalet Partisi (1965-1971), Ak Parti 2002-2009) yıllarında ifade, örgütlenme ve toplantı özgürlüğü -aksini iddia edenler varsa da- korunmuştur.

Bu dört partiden ikisi Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi seçimle, Demokrat Parti darbeyle iktidardan ayrılmıştır; Ak Parti henüz iktidardadır. 

Meclis evvelki gün tarafını, evrensel insan hakları ve hukuk devletine dayanan demokrasi olarak açık biçimde belirtebilseydi, Ak Parti’nin iktidar değişiminin nasıl olacağını hiç kimse sormayacaktı.

Oysa bugün, değişimin nasıl gerçekleşeceği sorusu bile sorulamıyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

CHP'nin tarihi görevi

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, CHP’nin önüne demokratikleşme devrimi sorumluluğunu bir kez daha getirmiştir

Ne ararsak onu buluruz…

Türkiye’de demokratik bir parti yoktur!

Adalar'daki atların özgürlüğü!

Demokratik sistem de, dikta da sonuçta yönetim ister; yerinden yönetime geçilmeden bir ülke yönetilemez

"
"