İsveçli küçük bir çocuk, okulda okuduğu, büyüklerinden duyduğu ve hissedip tanık olduğu iklim değişikliklerinin geleceğinden duyduğu endişeyi, dünya çocuklarıyla paylaşmanın yolunu buldu. Onlar da bu mesajı aldılar, 15 Mart günü kendi ülkelerinde okulları kırıp sokaklara dökülmeyi başardılar. Kartonlara yazdıklarını elleriyle yukarı kaldırıp görünür kıldıkları pankartlarda kuşkularını, dileklerini, umutlarını birbirleriyle paylaştılar ve sorumlu, sorumsuz bütün büyüklerini uyardılar. Haber ajansları, sosyal medya ile tweetler, çocukların bu çığlık cıvıltılarını tüm dünyaya yaydı, duymayan kalmadı.
Bizim burada da geçen gün, anneleri, teyzeleri, ablaları, kız kardeşleri de ellerinde benzer pankartlarla bir akşamüstü, sokaklara çıktıklarında, polis gazı ve şiddetiyle gözleri yaşardı. Dudaklarındaki düdüklerden çıkardıkları siren sesleri oradan geçen birilerinin rahatını kaçırmış olmalı ki... Onlar da yüksek perdeden acımasız iftiralarını yine yüksek makamlara müzevirlemekte gecikmediler. Oradan gelen yankılama da tüm medyaya yayıldı.
Gözleri yaşarmış ablalar, anneler de, bizim uyanıklığı ile övündüğümüz cin gibi çocuklarını geri tuttular, neme lazım, diyerek. Halbuki onlar da en azından Açık Radyo'da Ömer Madra abilerinden iklimlerin başına neler gelmekte olduğunu duyup biliyorlardı.
Müzevirlerin olan biteni saptırdığı, inanca ihanet iddiaları, daha kulaklardan silinmeden, ihanet öyle olmaz böyle olur dercesine Yeni Zelanda'dan kabulü imkânsız çok feci haberler geldi. Sanki Reina, C.Hebdo ve IŞİD saldırılarını hatırlatırcasına.
Sağlı sollu şiddet olayları sürüp gelirken politik kesim de durmaksızın, terör asla başarı kazanamaz, tekerlemesini teselli bâbında mırıldanıyor.
Unutulmamalı, elli yıl önce, Filistin sorununa dikkat çekmek isteyen Arap terörist Leyla Halid ilk kez uçak kaçırdığından beri, o gün bu gün, hiç kimse elini kolunu sallayarak uçaklara binemez oldu. Seyahat kolaylığı zedelenmişti, düzeltilemedi, sakat kaldı. Bu başarı değil mi, negatif de olsa, hayatı zehir etse de.
Pek âlâ, umut yok mu yani?.. Toleranslı, hoşgörülü, müsamahalı, hak tanır, sabırlı, saygılı, adaletli, anlayışlı olma v.b. artık hangisini isterseniz, siyasette ve yönetimlerde böyle bir yaratıcı zekâ, iyi niyet ve kendine güven geçer akçe olmazsa, şiddeti yok etme işi, bir düş olarak kalacak gibi. Önerilenler de düşsel zaten!..
Amma, mevsimsel ve siyasal iklimler ile İsveçli küçük çocuğun dikkat çektiği sorunların çözümleri somut, olabilir ve olması gereken nitelikte...