Vitrinlerde gördüğünüz giydirilmiş insan örnekleri heykel değildir! O niyetle yapılmış olmadıkları gibi, kimse de o gözle bakmıyordur onlara.
İzleyenler sadece üstlerindeki elbiseleri görür, ilgilendiği diğer giyeceklere göz atar, istenen de odur zaten;
Şu gömlektir yeşil, şu etektir ekose, bu pantolon bana göre, bu kasket tam aradığım gibi, ayakkabılar çok pahalı, kravat da harika vs..
Bu sıraladığım değerlendirmeler, bize bu giyecekleri hayal ettiren birer simge değil, bizzat kendileridir.
Eğer bir defileden söz etmiyorsam o giyeceklerin içindeki insan kalıpları da insan değildir, kadın, çocuk, erkek değildir. Çoğunlukla kaşı, gözü, saçları olmayabilir, kel kafalıdır, hatta kolu, başı, ayakları bulunmayabilir. Kimse yadırgamaz, ilgilenmez de. Herkes sadece üstlerindeki giyecekleri görür. İstenen de budur.
Yok eğer bir vitrin değişiminde bu mankenler giyinik değilse ki öyle olur. O takdirde onlar ilgimizi çeker, kafamızda bir hikâye oluşumunu tetikler. Bütün anatomik ve maddî eksikliklerine rağmen anlamlı, komik birer kişiliktir artık.
Gelelim büyük adalet binalarının üstüne başına, önüne heykel niyetine yaptırılıp dikilen adalet mankenlerine.
Mankenin havaya kaldırdığı terazinin kefeleri, onların bağlantı zincirleri, eline tutuşturulan kılıcın keskinliği onlara bakan bizlere adalet gibi soyut bir kavramı hayal ettiremez. Daha çok çığırtkan pazarcı esnafının sebze tartışını belki. İşte bir satıcı terazisi, işte bir de kılıç görürüz orada, işte o kadar.
Tıpkı vitrinlerde izlediğimiz kazak, papuç, çorap gibi. Üstelik bunlar, yani terazi ve kılıç, vitrinlerde gördüklerimiz gibi kendileri de değildir, onların beceriksiz taklitleridir.
Eleştirmeye çalıştığımız bu mankenler eğer birer heykel olsaydı bizi dürtükler, bir adalet duygusuna doğru yönlendirirdi.
Soyut olduğu kadar tüm yaşamı damardan ilgilendiren ve etkileyen ağırlıklı bir kavramdır adalet!
Adalet eğer simgeleşerek, özetle anlatılacak ise, kendine yaraşır bir duyarlıkla, ağırlıkla ve uzak tarihten bu yana birikerek gelen kültürel değerlerin katkı ve yorumlarıyla birlikte ele alınması gerekirdi.
İyi hoş da, sen ne öneriyorsun arkadaş, derler adama. Söyleyeyim;
Adalet binalarının önlerine, heykel demeye dilim varmıyor, dikilen mankenlerin ellerine verilecek tartı aletlerinin önemine dikkat çekmek istiyorum.
O binalarda görülecek davaların ağırlığına göre tartı aleti seçilmelidir. Çünkü mahkemeler, Sulh Hukuk, Asliye Hukuk, Ticaret, Asliye Ceza, Ağır Ceza, Anayasa, AİHM ve bunun gibi uzar gider ağırlaşır. Buna göre…
Mahkemelerin ve davalarının ağırlıklarına uygun olarak hassas eczacı terazisi, pazarcı treazisi, AVM tartısı, giderek baskül, kantar gibi modeller olabilir.
Hem de kantarın topuzu’nun kaçmamasına dikkat etmek kolaylaşır. Günümüz adalet anlayışına yöneltilen yoğun eleştiriler düşünülürse, önerilen seçimlerin ne kadar işlevsel olacağı ve bu eleştirileri de boşa çıkaracağı görülecektir.
Netice… Teşbihte hata olmaz!.. Kullanılan bir metaforu somut olarak tarif etmeye kalkarsanız onu öldürürsünüz. Adaletin terazisi, adaleti hatırlatan bir mecazdır. Yoksa terazinin kusursuz imalâtı ve mekaniğini açıklama gibi bir amacı hiç mi hiç yoktur. Böylece…
Cumhuriyet Gazetesi çalışanları dostlarımın, adaletin gereği açık havaya kavuşmuş olmalarına sevindiğimizin bir yazısı olsun bu dediklerim.