26 Eylül 2021

Girişimci akademisyen olmak

Prof. Dr. Aytül Erçil: Girişimcilik erken yaşlardan itibaren öğretilmeli ve gençlerin başarılı olması için destek verilmelidir

Son haftalarda ülkemizin eğitim ve istihdam konuları ile ilgili yazılar kaleme alıyorum. Aslında üniversiteleri sadece eğitim veren kuruluşlar olarak tanımlamak yeterli değildir. Çağdaş üniversitelerin yeni bilgi üretmek ve uygulamak konusunda da önderlik yapması bekleniyor. Bu kapsamda üniversitelerin akademik girişimciliği teşvik etmesi gerekiyor. Bu yazıda akademik dünyadan girişimciliğe adım atan eski dostum Prof. Dr. Aytül Erçil ile onun deneyimlerini ve bu konudaki önerilerini konuşacağız.

Kısaca tanıtmak gerekirse, Prof. Dr. Aytül Erçil Boğaziçi Üniversitesi elektrik mühendisliği ve matematik bölümlerinden lisans, Brown Üniversitesi uygulamalı matematik bölümünden yüksek lisans ve doktora derecelerini aldı. 5 yıl General Motors Araştırma Laboratuvarı’nda çalıştıktan sonra 13 yıl Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği ve kurucusu olduğu BUPAM Yapay Görme Laboratuvarı’nın direktörlüğünü yaptı. 2001-2013 yıllarında  ise Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyeliği ve kurucusu olduğu VPALAB Yapay Görme Laboratuvarı’nı yönetti. Çeşitli uluslararası projelerde araştırmacı/proje yürütücüsü olarak görev alan Prof. Erçil’in çalışmaları birçok ulusal ve uluslararası ödüle layık görüldü. 2006 yılında kurduğu Vistek Vision AŞ, Aralık 2013’te Alman ISRA Vision firmasına satıldı. Seri girişimci ve sertifikalı melek yatırımcı olarak çalışmalarına devam eden Prof. Erçil Vispera Bilgi Teknolojileri AŞ’nin ortağı ve co-CEO’sudur. (Linkedin)

Gelin şimdi Aytül Hoca ile renkli kariyerini ve girişimcilik deneyimlerini konuşalım. Genç girişimcilere önerilerini öğrenelim...

Eğitim sürecinizde, önemi bugünlerde anlaşılan uzmanlık alanınızı nasıl seçtiniz? Bu bilinçli bir seçim miydi, yoksa tesadüfler mi sizi yönlendirdi?

Biraz tesadüfler, biraz bilinçli diyebiliriz. Robert Kolej son sınıfımda okula bir bilgisayar geldi. Benim de çok ilgimi çekti ama okulda henüz kullanmayı bilen bir kimse yoktu. Ben de müdüre gidip bilgisayar kulübü kurmak istediğimi, bilgisayarı öğrenmek ve diğer kişilere de öğretmek istediğimi söyledim. Bilgisayarlarla olan ilişkim böyle başladı. O dönemde Boğaziçi Üniversitesi’nde bilgisayar mühendisliği yoktu, en yakın olan elektronik mühendisliğini seçtim. Matematikle de çift ana dal yaptım. Mezun olduğumda kafam iyice karışık bir şekilde, lisansüstü için bazı okulların elektronik mühendisliği, bazı okulların bilgisayar mühendisliği ve bazılarının da matematik bölümlerine başvurdum. Bir hocamın tavsiyesi üzerine Brown Üniversitesi uygulamalı matematik bölümüne de başvurdum. Orası hepsinin bir karışımı gibiydi, sonuçta da orayı seçtim. Brown’da olasılık ve istatistiği ana dal olarak, makine öğrenmesi ve kontrol teorisini de ikinci ana dal olarak seçtim. Sonra da bu karışımı kullanarak çalışmalarımı gerçekleştirdim.

Akademik yaşamınız sırasında önemli projelere imza attınız. Bunlar girişimciliğe nasıl dönüştü?

Doktora sonrasında beş sene General Motors firmasının araştırma laboratuvarında çalıştım. Orada uygulamalı araştırmanın keyfini çıkardım. Türkiye’ye dönünce de uygulamalı çalışmalar yapma kararı aldım ve sanayi kuruluşlarını ziyaret ederek onların problemlerini anlamaya çalıştım. Birçok uygulamalı çalışmalar yapıyorduk ama bunlar hayata geçemiyordu. Ben girişimci olmayı düşünmüyordum. Öğrencilerim bir şirket kursun beraber çalışalım diye düşünüyordum. Doç. Dr. Cemil Arıkan TEYDEB’i (O zamanki adı TİDEB idi) kurunca AB projeleri almak için bizleri teşvik etti. Bizi Almanya’da bir proje işbirliği toplantısına (brokerage event) götürdü. Orada bir projeye katıldık ancak üniversite tek başına katılamıyordu. Bir şirketin de işin içinde olması gerekiyordu. Cemil Bey beni teşvik etti “Hadi bir şirket kurun” diye. İki mezun öğrencimizle beraber Vistek Ltd’i kurduk.

İlk defa şirket kurmak için nasıl bir yol seçtiniz? Teşviklerden desteklerden yararlanabildiniz mi?

Şirketin kuruluşu EUREKA projesi ile birlikte gerçekleşmisti. O proje destekleri bizi uzun zaman da ayakta tuttu. Daha sonra başka AB, TÜBİTAK ve KOSGEB projeleri gerçekleştirdik.

Şirketinizi uluslararası bir şirketle iş birliği ve daha sonra devretme sürecinden bahsedebilir misiniz? Bu başarıyı sağlayan ne oldu?

Sanayi ile ilgili birçok başarılı proje yapmamıza rağmen bunların ticarileşmesinde çok zorluk çekiyorduk. O dönemde Türkiye’de yatırımcılık ekosistemi de gelişmemişti. Bu yüzden finansman açısından çok zorlanıyorduk. Avrupa’daki bir etkinlikte tanıştığım ISRA Vision AG’nin CEO’su bizimle çok ilgilendi. İnceledikten sonra bize ortak olmak istediğini söyledi. ISRA Avrupa’da 1 numara, dünyada da 3. olan bir şirketti. Hep şirket satın alarak büyüyordu. Bizimle yapılan sözleşmenin bir şartı da 4 sene sonra şirketin tümünü alma hakkı idi. Başarımızın ana sırrının çok iyi bir ekip kurmamız ve yaptığımız işi çok iyi yapmamız olduğunu söyleyebilirim.

Şirketinizi devrettikten sonra girişimciliğe yeniden döndünüz mü?

ISRA çok büyük bir şirketti ve kararlar çok yavaş veriliyordu. Biz ise bir start-up çevikliğine ve hızlı aksiyon almaya alışştık. Devirden sonra yeni bir girişimle yolumuza devam etmeye karar verdik. Vistek’deki ARGE direktörü Ceyhun Burak Akgül ile birlikte yeni bir oluşum başlattık. Vistek ARGE ekibindeki önemli birkaç arkadaş da bizimle beraber geldiler. Şu anda perakende alanında 25 ülkede hizmet vermeye devam ediyoruz.

Bir kadın akademisyen ve ayrıca girişimci perspektifinden,  Türkiye ile Batı ülkeleri ile kıyaslandığında nasıl bir fark ortaya çıkıyor?

Akademik alanda Boğaziçi ve Sabancı üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptım. Her iki üniversite de ağırlıklı olarak Amerika’da eğitim görmüş öğretim üyelerinden oluşuyordu bu yüzden çok farklı bir ortam yaşamadım. Tabii ki araştırma imkanları çok daha kısıtlıydı. Amerika’da gördüğüm en büyük farklılık, çeşitli üniversitelerden hocaların gelip seminer vermesiydi. Dünya çapında araştırmacılarla iletişim halinde olurdunuz, Türkiye’de ise bu ilişkiler çok daha az.

Bir de birçok önemli konferansa katılım çok daha rahat olduğu için henüz yayınlanmamış çalışmalara erişim daha kolaydı. Orada araştırma bütçeleri de daha fazlaydı. En azından benim bulunduğum üniversitelerde akademik ortam farklılıklara (diversity) çok açıktı ama pek çok üniversitede bunun böyle olmadığını görüyoruz maalesef.

Girişimcilik ortamı açısından ise, Türkiye’deki girişimcilik ekosistemi yeni yeni oluşuyor. Ben Vistek’i ilk kurduğumda Türkiye’de girişimcilik konusu hiç konuşulmuyordu bile. Melek yatırımcılık ve risk sermayesi mevcut değildi. Türkiye’de yıllar içinde çok gelişmeler oldu bu konuda ama daha gidilecek çok yol da var. Özellikle de uluslararası büyük girişim sermayelerine (VC) Türkiye’den erişim çok zor. Aslında, pırıl pırıl bir gençliğimiz, yetenekli bir neslimiz var. Fikir üretebiliyoruz, sorun çözme becerilerimiz yüksek. Üzerinde çalışmamız gereken şey fikri hayata geçirme yeteneği. 

McKinsey Global Instute raporuna göre: Kadınların erkeklerle aynı şekilde ekonomiye katıldığı "tam potansiyel" bir senaryo GSYİH'ye yıllık küresel 28 trilyon dolar veya yüzde 26 ekleyecektir. Bu etki kabaca bugün Çin ve ABD ekonomilerinin toplam büyüklüğüne eşittir.Dolayısıyla, cinsiyet eşitsizliği yalnızca acil bir ahlaki ve sosyal sorun değil, aynı zamanda kritik bir ekonomik zorunluluktur. Değişen dünya koşullarında, tüm ekonomilerin daha teknolojik donanımlı insanlara ihtiyacı var ve kadınları bilim ve teknoloji (STEM) kariyerlerinde işe almak ve elde tutmak için daha fazla çaba gösterilmedikçe bu ihtiyaç karşılanmayacaktır.

Sizce üniversite eğitimi gençleri girişimciliğe yönlendiriyor mu?

Eskiden üniversite eğitiminin içinde girişimciliğin yeri hiç yoktu. Özellikle birçok girişimin çıktığı mühendislik dallarında iş idaresi, satış pazarlama alanlarında hiçbir bilgi birikimi oluşmuyordu. Şimdi ise durum gittikçe değişiyor, birçok üniversitede girişimcilik dersleri var. Teknoloji transfer ofisleri üniversitede oluşan teknolojinin ticarileşmesi için ciddi yapılaşma içinde.

Şirketlerinizi geliştirmek yolunda karşılaştığınız engellerden bahsedebilir misiniz?

Vistek zamanında en büyük engelimiz finansa erişim idi. O dönemde melek yatırımcılık, risk sermayesi gibi kaynaklar mevcut değildi. Bankalar da start-up’lara kredi vermiyordu, tek kaynağımız ARGE fonları idi. Onlar da önce harca, 1-1,5 yıl sonra harcamalarının bir kısmını geri al modeli ile çalışıyorlardı. Bu yüzden finansa erişim gerçekten çok zordu. Bir başka zorluk ise büyük şirketlerin start-up’lara bakışı idi. Start-up’lara destek olmak yerine “Bizim referansımız size yeter, para almadan iş yapın.” mentalitesi ile bakıyorlardı. Bu yüzden nakit akışı gerçekten en büyük sorunumuz oldu her zaman. Başarılı start-up örnekleri çok az olduğu için iyi elemanlar da start-up’lara güvenip orada çalışma konusuna çok sıcak bakmıyorlardı. Ayrıca o dönemde hissenin değeri pek anlaşılmadığı için (hâlâ da çok iyi anlaşılmış değil) maaşın bir kısmını stock option olarak almak gibi imkanlara çok sıcak bakılmıyordu. Bu yüzden iyi eleman bulmak da bir sorundu.

Yeniden başlamak mümkün olsa neleri farklı yapardınız?

 Aslında çok fazla şey yok değişik yapardım dediğim. Genelde istediğim şeyleri gerçekleştirdim. Okumak istediğim bölümleri kazandım, ilk tercihim olan okullara, ilk tercihim olan işlere girdim. Şu an keşke dediğim çok az şey var ama bir tanesi; üniversite yıllarındaki sosyal seçmeli dersleri iyi değerlendirmediğimi düşünüyorum. Teknik odaklı biri olduğum için o zamanlar sosyal seçmeli derslere bir yük olarak bakardım. Bugünkü aklım olsa onları daha özenle seçerek T tipi insan olmaya daha fazla özen gösterirdim.

Vistek’te demin de bahsettiğim finansal nedenlerle bir konuya odaklanıp ürün yapma olanağımız yoktu. Özellikle de ISRA’nın Vistek’e ortak olmasından önceki dönemde farklı firmalar için projeler yapıyorduk. Bu projeler ürüne dönüşmediği, en az 5 tane satılmadığı müddetçe de kâra geçmek mümkün değil. Bu yüzden Vistek’te mecburen proje yaptık. Bir noktada ben çalışan arkadaşlara “Biz proje yapa yapa batarız, ne kadar çok proje yaparsak o kadar çabuk batarız.” diyordum. ISRA’nın ortaklığını da bu nedenle kabul etmiştim.

 Vispera’da farklı yapmak istediğimiz en önemli konu bir konuya odaklanıp dünya çapında bir ürün yapabilmekti ki bunu başardık sanırım. Şu an 25 ülkede 40’ın üzerinde Coca Cola, Unilever, P&G ve Carlsberg gibi global şirketlerle çalışıyoruz.

Gençlere neler tavsiye ediyorsunuz?

Gençlere birçok tavsiyem olacak, şöyle özetleyeyim:

  • Odaklı çalışın, focus, focus, focus”.
  • Çok iyi bir ekip kurmak çok önemli. Bir girişim kuracaksanız, teknik, finans ve satış bacaklarının sağlam olmasına dikkat edin.
  • Güven oluşturmak çok önemli, bu yüzden kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi karşınızdakine yapmayın. Kendinizi karşınızdakinin yerine koyup empati yapın.
  • Eleştiriye açık olun.
  • Sıkı çalışın.
  • Yaşamı anlamla donatın ve hayattan zevk alın. Hayatı doya doya yaşayın. 

Son Söz: Girişimcilik erken yaşlardan itibaren öğretilmeli ve gençlerin başarılı olması için destek verilmelidir

Aytül Hocam sorularımı cevapladığınız çok teşekkürler. Özet olarak, ülkemizde bilimsel ve teknolojik gelişmeleri sağlamak ve girişimciliği teşvik etmek için neler söylemek istersiniz?

Bence bu konudaki eğitimler çok daha erken aşamada başlamalı. Yuva döneminden başlayarak çocuk kitapları elden geçirilmeli. İlkokul ve ortaokul müfredatlarına da bu konuda bilinçlendirme yönünde bakılmalı. Bu tür deneyimler ne kadar erken olursa, böyle bir yaşam tarzı o kadar benimsenebiliyor.

Bunun dışında, global girişimcilik ekosistemindeki “y-combinator” ve “techstarts” gibi hızlandırıcıları Türkiye’ye getirmek iyi olurdu. Girişimciler için yatırımcılara ulaşmak ve ilk birkaç müşteriye erişmek çok önemli ve çok zor. Bu konularda destek verecek mekanizmaların oluşturulması ve start-up’lara ücretsiz hukuk danışmanlık destekleri verecek mekanizmaların kurulması faydalı olacaktır. Yurt dışındaki yatırımcılara Türkiye’deki yüksek potansiyelli girişimcileri ve şirketlerini tanıtmak için faaliyetlerin yapılması da çok iyi olurdu.

Yazarın Diğer Yazıları

İsraflasyon: İsraf kaynaklı enflasyon

Enflasyonla mücadelede, bilinçli tüketim ve tasarruf yapmak konusunda hepimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Gençlerimizi, canlarımızı, doğayı, gıda maddelerini ve özellikle de zamanı israf etmekten kaçınmalıyız

Osmanlı'da liyakat ve sadakat: Bir arşiv çalışması

"Bab-ı Ali'de görev alan bürokratların büyük bir kısmının ciddi anlamda mal varlıkları olduğu, ölümlerinin ardından ortaya çıkan belgelerde (terekelerde) görülmüştür. Hatta benzer çalışmalara konu olan paşaların rüşvete bulaşmamış olması, normal ya da gerekli bir durum değil bir gurur kaynağı, yüksek ahlak olarak ifade edilmektedir"

İcat çıkarmanın yolu: Görsel düşünme

"Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, küresel patent yarışına katılabilmek için görsel düşünme becerisine sahip gençler yetiştirmeliyiz"