10 Mart 2019

Robotik dünyada devrimci bir adım: Çalışmanın reddi

İşin reddi, ileri teknoloji dünyasında insan emeğinin gittikçe verimsiz hale geldiği, robotlar ve yapay zekâ tarafından daha iyi şekilde ikame edildiği durumda insanın değerini savunmak için gerekli, devrimci bir adımdır

Modern zamanların zihniyet dünyamızda neden olduğu önemli bir dönüşüm de serbest, yani başı boş olmayı boşlukla özdeşleştirmedir. Dolayısıyla, özgürlük bir yandan birey olmanın ontolojik bir koşulu olarak olumlanıp teşvik edilirken, diğer yandan da anarşist ve eleştirel potansiyelleri ve olanakları nedeniyle başkasının hakları ve özgürlüğü gibi etik söylemler ve hukuksal aygıtlarla sınırlandırılmaya ve denetlenmeye çalışılmıştır.

Kapitalizmin gelişmesiyle ortaya çıkan iktisadi akıl ve çalışma ahlakı, başıboşluğu, toplumda bir “boş gösteren” olarak, yani anlamsız ve işlevsiz bir varoluş olarak tanımlayarak mücadele edilmesi gereken bir durum gibi görmüştür. Böylece işsizlik, çalışmamak, tembellik bir suç olarak tanımlanarak bu durumdaki kişiler ıslah edilmek üzere kapalı mekanlarda toplatılmıştır.

Endüstrileşmiş modern toplumlarda çalışmak en büyük erdemdir. Üstelik yaşanan toplumda değerli bir kimlik ve anlamlı bir varoluş sağlayan yegâne pratiktir. Çünkü yaşamak ona bağlıdır. Modern toplumda çalışmadan yaşayamazsınız. Yaşamak için, ihtiyacınız olan şeyleri karşılamak için çalışmak zorundasınızdır.

Öyleyse, modern toplumda çalışmaktan kastedilen, iş denen edim, karşılığında ücret alınan çalışmadır. Bunun dışında, yaptığınız ne olursa olsun, anlamsız, boş bir uğraştır. Toplumun değer yargılarına göre, karşılığında bir ücret ya da yarar getirmiyorsa niye yapılır ki o iş? O yüzden, bugün “yararlı” ve kazançlı bir iş yapmayan aylak biri olmayı, hiçbir şey yapmayan işsiz veya tembel bir insan olmayı kimse tercih edemez.

Kalkınmışlık şiarı olarak gürültü

Peki o zaman hızla hayatımıza giren teknoloji, robotlar, yapay zekâ aslında bize ne vaat ediyor? Tembellik hakkımızı geri vermeyi mi?..

Keşke, ama pek öyle bir vaadin gerçekleşmesi için uygun bir ortam yok halihazırda. Hayat her geçen gün daha pahalı hale geliyor ve insanlar yaşamak için daha fazla çalışmaya mecburlar. Çünkü içinde yaşadığımız geç-kapitalizm çağında bireyselleşme tamamen atomize olmuşken, dayanışmanın imkanları azaldı ve her şey endüstrileşirken ücretlendirilmeyen hiçbir şey kalmadı.

Yaşadığımız dönemi karakterize eden bir özellik gürültüdür. Özellikle endüstrileşmeyle beraber hayat gürültülü bir hale geldi. İlginçtir, geleneksel tarım toplumunun sükunetinden çıkan insana modern endüstri toplumunun gürültüsü çok büyüleyici gelir. İtalyan fütüristlerinden Rus konstrüktivistlerine, modern şairler, kuş cıvıltılarının yerine makine seslerini yüceltiyorlardı şiirlerinde coşkuyla. Nazım Hikmet de “Makinalaşmak İstiyorum” adlı şiirindeki, “trrrrum trrrrum trrrrum! Trak tiki tak! Makinalaşmak istiyorum!” dizelerinde endüstrileşmeye ve onun aracılığıyla kalkınmaya olan hayranlık ve arzusunu dile getirir.

Gürültü, bir toplumun kalkınmışlığının şiarıdır; makinelerden, motorlardan, fabrikalardan, inşaatlardan, yollardan çıkan gürültü… Geçtiğimiz yıllarda AKP’li bir bakan, “Beton makinesinin sesi bu ülkede hiç eksik olmasın. Ben inşaat mühendisiyim, beton makinesinin sesinden çok keyif alırım. Böyle pat pat pat vurdukça, Türkiye kalkınıyor”, demişti.

1930’larda Sovyet kalkınmacılığının modeli olarak Taylor’culuğun yerini alan Stahanov’culuğun ruhunu çağrıştırmaktadır bu sözler. Bir kömür madeni işçisi olan Aleksey Stahanov, Sovyet endüstrileşme hamlesinin önemli unsurları olan “şok birlikleri”nin öncüsüydü. Stahanov, tek bir mesaide 102 ton kömür kazıyıp, bilimsel olarak kabul edilen Taylorcu verimlilik ölçülerinin çok üstüne çıkmıştı. Böylece Sovyet kalınmasının bir “mücahidi” olarak adını tarihe yazdırdı

Kastedilen, “kapitalist çalışma”nın reddi

Bugün Türkiye’de muhafazakâr ve maneviyatçı iktidar partisi tarafından çelişkili bir şekilde materyalist iman gücünün bir model yapılmaya çalışıldığını görüyoruz. Nitekim bu model, çalışmayı ibadet olarak gören bakış açısına çok uygundur.

Halbuki kapitalizmin maddi uygarlığına karşı başka bir uygarlık, hem de manevi bir uygarlık çıkarılmak isteniyorsa, yapılması gereken ilk iş, çalışmanın reddi olmalıdır.

Çalışmanın reddi, ücretli işin ve kapitalist toplumun talep ettiği bütün tüketimci davranış biçimlerinin reddidir. Böyle bir karşı çıkış, ekonomik bir faaliyet ya da endüstriyel bir üretim süreci içinde olmadığınız takdirde karnınızı doyuramayacağınızı size vaaz eden kapitalist ahlakın eleştirisini içerir.

Elbette çalışmanın reddi derken kastedilen asıl olarak kapitalist çalışma ekonomisine göre tanımlanmış bir çalışmanın reddidir. Bu ret, kategorik olarak çalışmayı hedef almaz, ama çalışmanın verimlilik ölçütlerini ve koşullarını yeniden ele almayı gerektirir. Örneğin çalışma saatlerinin kısaltılmasını sorunsallaştırır.

Dolayısıyla işin reddi, ileri teknoloji dünyasında insan emeğinin gittikçe verimsiz hale geldiği ve robotlar ve yapay zekâ tarafından daha iyi bir şekilde ikame edildiği durumda insanın değerini savunmak için gerekli olan devrimci bir adımdır. İnsanların tekrar birbirleriyle anlamlı bir dayanışması ve ortaklık kurması için de gerekli bir adımdır bu.

Üstelik bu, insan ve diğer canlı ve cansız varlıklar arasındaki hiyerarşiyi de ortadan kaldıracak bir girişimdir. İnsan olmak ve Heidegger’in kavramıyla “dasein” olmak, yani bu dünyada bir varlık olmak kendi başına yaşama ve varoluşa dair bütün haklara sahip olmanın yeterli koşulu olabilir böylece. Tekrar sormak gerekir: Yoksa teknolojik gelişmenin iktidar ve sermaye odaklarından başka, insana gerçekte ne faydası olabilir?..

Çalışmanın reddi, hümanizmin insan kavramının dışında bir insan tanımına gönderme yapar ve insan-sonrası durumun umut vaat eden bir gelecek anlamına gelmesi buna bağlıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Plastik mutlak

Varoluşçuluk bakımından insanın kendini gerçekleştirebileceği en mümkün alanlardan biri sanattır. Varoluşçuluk için insanın kendini tasarlaması ve özgürleşmesi en iyi sanatla sağlanabilir. Çünkü sanatçı bir yandan varlığını tasarlarken diğer yandan kendini keşfeder, kendinin bilincine varır

Distopyadır bu yolda her ütopya

Yabancı yatırımcılar için cazibe merkezi oluşturmak için tasarlanan ve inşa edilen mega projeler, ne beklenen ekonomik geliri sağlamakta ne de toplumsal fayda sağlamaktadır

Böyle söyledi Nietzsche

Nietzsche'nin Yunan tragedyalarında karşılaştığı iki tanrı, Apollon ve Dionysos insanın iki ayrı yönünü temsil eder. Apollon, düzen, denge, uyum tanrısı olarak akılsal olanın kurucusudur. Dionysos ise coşkunluk ve sarhoşluk tanrısı olarak eğlence, zevk, çılgınlık ve taşkınlığı temsil eder