02 Haziran 2019

Her toplumsal hareket demokrasi toprağına ekilmiş bir taze tohum gibidir

Bazen ölüm ve doğum uzun sürebilir. Bu yüzden kriz hiç aşılmayacakmış gibi gelebilir ama umudu yitirmemek gerekir.

Toplumsal hareketler jeolojik hareketlere benzer. Nitekim yapısal antropolojinin kurucusu Claude Levi-Strauss da toplumsal ve kültürel yapıları çözümlemek için jeolojiyi model almıştır. Toplumda duygular fay hattı gibidir. Toplum, iktidar odakları tarafından maruz kaldığı kötü uygulamalar ve içinde bulunduğu kötü koşullara karşı demokratik tepkisini gösteremediği hallerde kendisini mutsuz eden duyguları bastırarak kolektif bilinçaltında biriktirir. Bu duygusal birikme zamanla sıkışma yapar ve öfke ile kendisini dışa vurur. Toplumlardaki sarsıntılar böyle olur. Bazen çok yıkıcı olabilir bazen de uyarıcı bir küçük sarsıntı olarak deneyimlenir. Ama aynı deprem gibi toplumsal hareketlerin de olacağını tahmin eder ama ne zaman olacağını bilemezsiniz. Fransız filozof Alain Badiou’nun olay dediği mucizevi ya da olumsal bir özelliği vardır.

2010’lu yıllar başlarken Arap coğrafyasında böyle bir olay yaşandı. İlk Tunus’ta olan depremle yıkılan diktatörlüğün kulesi, üzerine yıkıldığı diğer ülkelerin diktatörlük kulelerini de yıkacak bir domino etkisi yaptı. Bir anda tüm Arap coğrafyasına sirayet eden toplumsal hareketler rejimleri yıkıcı etki yaptı. Bazı ülkeler toplumsal hareketlerin şiddetini azaltarak etkinin yıkıcı olmasını önlediler. Ama bazı yerlerde de sonuç rejimi aşarak ülke için yıkıcı oldu; iç savaşlar çıktı. Ortaya çıkan enerji akabinde Avrupa ve ABD’de de hareketlerin ortaya çıkmasına neden oldu.

Nihayet ortaya çıkan enerji dalgası Türkiye’yi bile etkisi altına aldı ve Mayıs-Haziran 2013 Gezi Protestoları yapıldı. Küresel boyutta gerçekleşen bu eylemler 68 Mayıs hareketleriyle kıyaslandı. Gerçekten onun gibi tüm dünyada bir devrimci heyecan yaşatmıştı. Ama aynı 68 Hareketine benzer şekilde rüzgar gibi geçti. Rüzgar dinince devletler paranoid bir içe kapanma yaşarken, toplumlar depresif bir eylemsizliğe büründüler.

Toplumsal hareketlerin esas devrimci potansiyelleri (ya da virtüel güçleri diyelim) ürettikleri yıkıcı dalgada değil, ortaya çıkardıkları rüzgardadır. O rüzgar, çoraklaşan siyaset toprağına demokrasi tohumları taşır ve rastgele serper. Virtüel olması bu yüzdendir, o tohumların nerede ve nasıl tutunup kök salacağını ve bitip yeşereceğini kestiremezsiniz. Fakat ayrık otları gibi en olmadık yerlerde, taşların arasından bitiverir, hatta bir kayayı çatlatarak bir fidanın boy verdiğini görürsünüz. 68 Hareketi böyle bir etki yaptı: Feminizmden toplumsal cinsiyete doğru teorik düşüncenin gelişmesine kadın haklarından cinsel kimliklerin politikleşmesine doğru bir dönüşüm eşlik etti. Hatta insan ve hayvan karşıtlığının türcülük bağlamında sorunsallaştırılması ekolojiyi derinleştiren bir etki yaptı. Farklılık ve ötekilik konularının siyasetin temel meselelerinden olması da 68 Hareketinin tartışma toprağına ektiği tohumlarının ürünüdür.

21. yüzyılın ilk on yılı biterken de dünyada Mayıs 68 hareketlerinin neden olduğu heyecan dalgasına benzer bir duygu ortamı oluştu. Yeniden ve kendiliğinden her şey mümkünmüş gibi görünmeye başladı. Bazı toplumlar var olan otoriter rejimlere ve teknokratik bir dayatmayla sanki tek mümkün ve en iyi sistemmiş gibi gösterilmeye çalışılan bir ekonomik ve politik düzene mahkum olmadıklarını fark etmiş gibiydi. Yeni bir devrimci çağın, devleti ele geçirmekten çok kendi hayatına sahip çıkmayı amaçlayan bir devrimler çağının emareleri Tunus’tan Mısır’a, İzlanda’dan Madrid’e, Atina’dan New York’a her yerde görülmeye başladı. Küresel finansal kapitalizmin krizi ekonomik alanda küçülme, durgunluk, işsizlik gibi olumsuz sonuçlar doğururken, toplumsal alanda değişim hareketlerine ivme kazandırdı.

Her şey beklenmedik şekilde, aniden oldu. Ekonomik sorunlar, siyasal apati ve kişisel umutsuzlukla kasvete bürünen dünyada aniden bir rüzgar esiverdi. Rüzgar o kadar sert esti ki o sapasağlam duran diktatörlükler birden yıkılıverdi. Diğer tarafta, o çokbilmiş kibirli finans uzmanları 80’li yıllarda “yuppie” imajıyla genç kuşak arasında kazandıkları popülerliklerini ve hayran kitlelerini kaybederek kitlesel bir nefretin hedefi haline geldi. WikiLeaks, diplomasideki kirli ilişkiler, siyasetçilerin yolsuzluğu ve yalancılığına dair belgeleri diziler halinde yayınladı. Hükümetler düştü. Medyayla ilgili şaibeler arttı. Hiçbir şeye güven kalmadı. Böylece toplumu, piyasayı ve kurumları bir arada tutan bağ çözüldü.

Toplum olmayı sağlayan bu bağ, aynı zamanda insanları etkisizleştirme işlevini de görür. Bu yüzden bağın çözülmesi insanın kendini birey olarak ifade edebilmesine olanak sağlayacak şekilde bir özgürleşme imkanı verir. Bireyler birlikte bir gelecek inşa edebileceklerine inandıklarında şevke gelirler. Şevk eylemi doğurur, fakat korku eşiğini aşmak için bir önemli adım daha vardır: dayanışma. Bunlar sağlandıktan sonra bireyler öfkelerini eyleme dönüştürmeye hazır hale gelirler.

Bireyler acı ve umutlarını internetin serbest kamusal alanında paylaşarak, birbirleriyle iletişim kurarak inançlarından, siyasal düşüncelerinden ya da ideolojik görüşlerinden bağımsız olarak ağlar ve yeni müşterekler oluşturdular. Bu ortaklık, yıldırmalara, göz korkutmalara, alenen uygulanan şiddete rağmen güçlendi ve dayanıklı hale geldi. Her yaştan ve her kesimden insanlar, kurmak istedikleri geleceğin vaadini gerçekleştirmek üzere siber mekanın anonimleştirici güvenliğinden çıkıp kent mekanının kışkırtıcı meydanlarını işgal etmek üzere yola çıktı. Yaşadıkları yere sahip çıkma iradesini gösterdiler. Kendilerini görmezden gelen iktidar odaklarına varlıklarını ve direnme güçlerini gösterdiler.

Protestocular işgal ettikleri yerlerde fazla tutunamadılar ama eylemleriyle o yerlerde toprağı sürüp demokrasi tohumları ekmeye uygun hale getirdiler. 2011 ve 2013 yıllarını kapsayan bir süreçte gerçekleşen toplumsal hareketlerin estirdiği rüzgarlar Suriye ve Yemen gibi ülkelerde iç savaşı tetiklemiş olsa da, bazı ülkelerde demokratik tohumlar ekti. Bugün toplumlarda bir duyarsızlık ve çekimserlik olduğu doğrudur. Belki uzun bir süre kendini sokaklarda ifade eden toplumsal hareketler göremeyeceğiz. Ama bunun nedeni internet çağında ortaya çıkan toplumsal hareketlerin siyaset toprağına ektiği tohumlarla ilgili olabilir.

Bu tohumların çimlenmesi sürecini beklemek sabır ister. Çimlenme süreci tamamlandıktan sonra yeni siyasal temsil ve ifade araçları ortaya çıkacaktır. Bu temsil ve ifade araçları siyasette yeni siyasetçiler, siyasal söylemler ve siyasal pratikler şeklinde ortaya çıkacaktır. Şu an içinde olduğumuz durum, Gramsci’nin tanımıyla, “Eskinin ölmekte olduğu, ama yeninin doğamadığı” kriz durumudur. Bazen ölüm ve doğum uzun sürebilir. Bu yüzden kriz hiç aşılmayacakmış gibi gelebilir ama umudu yitirmemek gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları

Plastik mutlak

Varoluşçuluk bakımından insanın kendini gerçekleştirebileceği en mümkün alanlardan biri sanattır. Varoluşçuluk için insanın kendini tasarlaması ve özgürleşmesi en iyi sanatla sağlanabilir. Çünkü sanatçı bir yandan varlığını tasarlarken diğer yandan kendini keşfeder, kendinin bilincine varır

Distopyadır bu yolda her ütopya

Yabancı yatırımcılar için cazibe merkezi oluşturmak için tasarlanan ve inşa edilen mega projeler, ne beklenen ekonomik geliri sağlamakta ne de toplumsal fayda sağlamaktadır

Böyle söyledi Nietzsche

Nietzsche'nin Yunan tragedyalarında karşılaştığı iki tanrı, Apollon ve Dionysos insanın iki ayrı yönünü temsil eder. Apollon, düzen, denge, uyum tanrısı olarak akılsal olanın kurucusudur. Dionysos ise coşkunluk ve sarhoşluk tanrısı olarak eğlence, zevk, çılgınlık ve taşkınlığı temsil eder

"
"