16 Ekim 2024

İki sıcak kültürün tutkulu şefi: Nil Venditti

Nil Venditti: Ben İtalyan ve Türk'üm. Hiç yorulmam! Benim için orkestra şefliği çok heyecan verici bir yolculuk. Müziğin dili evrensel ve o dilde konuşmayı öğrenmek benim için bir ömür sürecek bir macera

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cemal Reşit Rey (CRR) Senfoni Orkestrası, tarihinde ilk kez bir daimî kadın şef yönetiminde yeni sezona merhaba dedi. İlk konserindeki enerjisiyle dinleyicinin kalbine giren bu isim, Nil Venditti. İtalyan bir baba ve Türk bir annenin kızı olan Venditti, İtalya'dan çıkıp dünyanın dört bir yanındaki sahnelerde yönettiği önemli orkestralarda kendini kanıtlamış genç bir şef. O şimdi tutkusunu sezon boyunca CRR’de yöneteceği yedi konserle İstanbullu müzikseverlere aktaracak.

Onunla büyük şeyler değil, küçük detayları konuştuk…

Nil Venditti

- Hem İtalyan hem Türk olmak nasıl bir duygu? Buram buram Akdenizli olmayı nasıl tarif edersin?

Bunu bana hep soruyorlar ve gerçekten çok güzel bir duygu. Neden mi? Çünkü ben gerçekten iki dünyanın en güzelini aldım. Avrupa'da İtalyanlar; çok güzel bir ülke, insanlar, yemekler... Ortadoğu'da ise Türkler; yine çok güzel insanlar, harika bir ülke. Bu iki dünya beni tamamlıyor. Hem batılı hem doğulu taraflarım var. Bu iki dünya olmadan insan tam hissetmiyor. Birbirleriyle gece ve gündüz gibi, biri olmadan diğeri eksik kalıyor.

- İtalyanlar da Türkler de duyguları yoğun yaşıyor. Bu seni yoruyor mu? Bazen daha soğukkanlı olmayı ister miydin?

Hiç istemezdim. Bu ateşli duyguları seviyorum. Evet, bazen çok drama var ama bunu seviyorum. Hiç başka bir şekilde olmayı tercih etmezdim.

- Son zamanlarda sosyal medyada İstanbul, Napoli ya da Venedik çok kıyaslanıyor. Sen İstanbul'u daha çok nereye benzetiyorsun?

İstanbul, benim için gerçekten dünyanın en farklı şehri ve hep derim ki dünyanın en güzel şehri. Neden? Tarihi için. O kadar farklı, zengin ve bütüncül bir tarihi var ki! Her şey bu şehirde yaşanmış. Roma bile öyle değil. Burada hem Hristiyanlık hem İslam hem Roma hem Osmanlı İmparatorluğu var. Dünyanın hikayesi burada yazılmış. Bu yüzden İstanbul'u çok seviyorum ve onun eşi benzeri yok.

Nil Venditti

- Burada yaşamayı düşündün mü?

Elbette. Ama yaşamıyorum çünkü her hafta 2-3 kez uçağa binmem gerekiyor ve İstanbul'da havaalanına ulaşmak çok zaman alıyor. Her seferinde bir saat süren bir yolculuk, gerçekten yorucu. İsviçre'de şehir merkezinde yaşıyorum. Evimden uçağın kapısına kadar 40 dakikada ulaşıyorum. Güvenlik, bavul, pasaport her şey dahil. Bu da hayatımı çok kolaylaştırıyor. İstanbul'da ise bu süre yaklaşık üç saat. Haftada birkaç kez böyle bir yolculuk yapmak çok zor olurdu. O yüzden Zürih'te yaşıyorum.

- İstanbul'da en çok hangi semtlerde vakit geçirmeyi seviyorsun?

Taksim'den Galata'ya kadar yürümeyi seviyorum. Oradan aşağıya, denize doğru iniyorum. Karaköy’dü galiba. Sonra diğer tarafa geçiyorum, Eminönü’ne. Kapalıçarşı ve Sultanahmet'i de çok seviyorum. İstanbul'un her köşesi benim için büyüleyici, adeta bir aşk gibi.

- Peki, bir İtalyana sorulması gereken klasik bir soru; pizza mı, lahmacun mu?

Ah, ikisi de! İtalya'da pizza, Türkiye'de lahmacun. Özellikle Türkiye'de lahmacun ve pide çok güzel. Türk yemeklerini çok seviyorum.

- Anneniz Nur Hanım Türk yemekleri yapar mı?

Hayır, annem hiç yemek yapmaz. Ama İtalyan babaannem ve Türk anneannem harika yemekler yapar. Anneannem sarma yapar ama su böreği konusunda uzmandır. O kadar güzel yapar ki Türkiye'de su böreği yemem, çünkü anneanneminkiler kadar iyi değil.

- Ailede müzikle bağ kurmanı sağlayan kim?

Annem sayesinde. Annem, ben ve kardeşimin dünyada her şeyi yapabileceğimizi düşünmemizi isterdi. Mesela biri bana "Hadi ata binelim" dese, "Evet yapabilirim" dememi isterdi. Aynı şey müzik için de geçerliydi. Bir gitarı eline al, bir şarkı çal, diye düşündü. O yüzden konservatuvara başladım.

Nil Venditti

- Genç yaşta orkestra şefliğine başlamakla ilgili, özellikle Avrupa'da yaşından dolayı yorumlar aldın mı? Özellikle sahnede 50 yaşında bir kemancı varken senin onları yönetmen nasıl karşılandı?

19 yaşında başladım ve ilk başlarda bu tür yorumları duydum çünkü gerçekten çok gençtim ve deneyimim yoktu. Şimdi bu yorumları daha az duyuyorum, hatta neredeyse hiç duymuyorum. Tabii artık 29 yaşındayım, o kadar genç değilim. Ancak başlarda insanlar beni tanımadan önyargılı olabiliyordu. Ama sahneye çıkıp prova yapmaya başladığımda, bu önyargılar kayboluyordu. Provalar iyi geçtiğinde, işimi bildiğimi ve ne yapmam gerekeni net şekilde gösterdiğimde her şey değişiyor.

- Bu sezon İBB Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun daimî şefi olarak 8 konser vereceksin. Bu konserlerde izleyicileri neler bekliyor?

CRR ile çok güzel bir sezon planladık, başladık bile! Sezonu Brahms’ın “4. Senfonisi” ile açtık, harika geçti. Bu sezon hem müziğe yeni gelenler hem de tutkulu dinleyiciler için çok özel olacak. Brahms, Çaykovski, Beethoven ve Şostakoviç’in yanında, pek fazla çalmadığımız Sibelius ve Mendelssohn da var. Haziran’da açık havada Beethoven’ın “9. Senfonisi” ile sezonu bitireceğiz, unutulmaz olacak.

Ben istiyorum ki CRR Orkestrası, İstanbul için böyle çok önemli bir şey olsun. İstanbul CRR’siz eksik kalsın yani. İnsanlar buraya sadece eğlenmek için değil, gerçekten derin bir müzik deneyimi yaşamak için gelsinler. Türk besteciler de bizim repertuvarımızda olmalı; Adnan Saygun’un bir senfonisini çalacağız, onun gibi büyük Türk bestecilerinin dünyada daha çok bilinmesini istiyorum. Konserlerden önce saat 19.00’da bir sohbet yapacağım. İnsanlar sadece dinlemesin, eserlerin arkasındaki hikayeleri de öğrensinler. Böyle müzik daha anlamlı, daha güzel oluyor.

- Klasik müziğin geleceği hakkında ne düşünüyorsun? Ben son zamanlarda gençlerin klasik müzikten uzaklaştığını düşünüyordum ama fikrim değişmek üzere. Senin düşüncen nedir?

Şu anda daha çok insan klasik müziğe ilgi gösteriyor çünkü biz de sosyal medyada daha aktifiz ve gençlere daha fazla ulaşıyoruz. Yine de istediğimiz kadar genç kitleye ulaşamıyoruz. Gençler klasik müziği çok uzak ve zor bir dünya olarak görüyor. Oysa öyle değil. Bu algıyı değiştirmek için çocukluk döneminde genç orkestralar, aile konserleri ve okul konserleri çok önemli. Küçük yaşlarda klasik müzikle tanışan çocuklar büyüdüklerinde konserlere gelmeye devam ediyorlar. Bu yüzden bu tür etkinlikler çok önemli.

Nil Venditti

- Dünyanın farklı yerlerinde konserler veriyorsun. Farklı kültürlerde çalışmak seni nasıl etkiliyor? Her yeni şehir ve her yeni orkestra sende nasıl bir iz bırakıyor?

Çok şey öğreniyorum ve bu öğrendiklerimi diğer konserlere taşıyorum. Seyahat etmeyi ve yeni şeyler öğrenmeyi çok seviyorum. Hep merakla bakıyorum, nereden ne öğrenebilirim diye. Farklı kültürler beynime yeni renkler katıyor ve bu müziğe de yansıyor. Eğer dünya bu kadar çeşitlilikle dolu olmasaydı, her şey çok monoton olurdu. Farklılıklar gerçekten çok güzel.

- Yeni bir orkestraya ilk kez bir araya geldiğinde o iletişimi nasıl kuruyorsun? Orkestralar aynı gibi görünse de farklı olmalılar.

Kesinlikle her orkestra farklı bir karaktere sahip. Japonya'da orkestralar çok disiplinli, ilk provada sanki haftalarca çalışmışlar gibi çalıyorlar. Almanlar bile çok disiplinli olmalarına rağmen orada bu kadar net görmüyorum. Japonya'da herkes çok sessiz, duygularını yüzlerinden okuyamıyorsunuz. Türkler ise tam tersi, çok sıcak kanlılar, hemen size çay, kahve ikram ederler, yardım etmek isterler. Her kültür farklı ve bu da işi ilginç kılıyor.

İletişim kurmak konusunda kendimi olduğu gibi, Nil olarak tanıtıyorum. “Bu benim, ya seversiniz ya sevmezsiniz” diyorum. Tabii ki herkesle uyumlu olamayabilirim, bu normal. Ama birbirimizi seversek, o zaman çok güzel işler çıkıyor. Bu işte samimi olmak çok önemli.

- Konserlerde en çok hangi anları seviyorsun? Provaları mı, seyirciyle buluşmayı mı, yoksa alkışların yükseldiği o selam anını mı?

En sevdiğim an, konser bitiminde orkestranın yüzündeki gülümsemeyi görmek. Her şey bittikten sonra, alkışlar başladığında onların yüzündeki mutluluk benim için en değerli an. Orkestranın mutlu olması çok önemli. Orkestra mutluysa herkes mutlu olur.

Nil Venditti

- Haftanın her günü çalıştığını söylemiştin. Hatta 10 saat. Bu disiplini sonradan mı edindin, nereden geliyor?

Disiplin bizde annemizden geliyor. Kardeşim Federico da kemancı ve o da çok disiplinlidir. Annem bizi çok disiplinli yetiştirdi. Zordu ama iyi ki öyle yapmış. Disiplin olmadan bu noktaya gelemezdim. Arkanızda destek olan bir aile olmazsa çok zor.

- Peki, bir gün yorulacağını düşünüyor musun?

Hayır, çünkü ben İtalyan ve Türk'üm. Hiç yorulmam! Benim için orkestra şefliği çok heyecan verici bir yolculuk. Kariyerimde hızlı bir yükseliş yaşadım ama bu tamamen tutkuyla ilgili. Şeflik, insanlarla bir anı paylaşmak, kalplerine dokunmakla ilgili. Müziğin dili evrensel ve o dilde konuşmayı öğrenmek benim için bir ömür sürecek bir macera.

- Aşk için zaman bulabiliyor musun?

Aşk için zamanım yok şu anda, ama bir gün olacak.

- Zaman ayırdığın için çok teşekkürler.

Ben teşekkür ederim, harika bir sohbetti!

Nil Venditti hakkında

İtalyan-Türk kökenli orkestra şefi Nil Venditti, dünya çapında birçok önemli orkestra ve müzik topluluğuyla güçlü ilişkiler kurarak adını duyurdu. 2024/25 sezonunda Royal Northern Sinfonia’nın Baş Konuk Şefi olarak göreve başlayacak. Bu adım, onun uluslararası müzik sahnesindeki yükselişini açıkça gösteriyor.

Bu sezon, Venditti’nin kariyerinde önemli bir dönüm noktası olacak. Finlandiya Radyo Senfoni Orkestrası, BBC Filarmoni Orkestrası, Arktik Filarmoni Orkestrası ve Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile ilk kez sahne alacak. Aynı zamanda Aalborg, Tenerife, Balear Adaları, Wuppertal ve Bochum’daki orkestralarla performans gerçekleştirecek. Stuttgart Oda Orkestrası ile Viyana Musikverein ve Bregenz'de turneye çıkacak ve Royal Northern Sinfonia ile iki konser verecek. BBC Galler Ulusal Orkestrası, Kraliyet Filarmoni Orkestrası ve Hamburg Senfoni Orkestrası gibi önemli topluluklarla yeniden bir araya gelecek.

2023/24 sezonunda, Berlin Konzerthaus Orkestrası, BBC Senfoni Orkestrası, Nagoya ve Hiroşima Senfoni Orkestraları gibi topluluklarla sahne aldı. Kraliyet İsveç Operası'nda Don Giovanni prodüksiyonunu yönetti ve BBC Proms Festivali’nde dikkat çeken bir çıkış yaptı. Stuttgart Operası'nda Rigoletto prodüksiyonunu yöneten Venditti, Schleswig-Holstein Müzik Festivali’nde yer aldı.

Müziğe olan yaklaşımında, klasik ve erken Romantik dönem eserlerine olan ilgisini Türk ve İtalyan bestecilere duyduğu özel ilgiyle birleştiriyor. Mozart'ın Così fan tutte operasından Peter Maxwell-Davies’in The Lighthouse eserine kadar uzanan geniş repertuvarıyla kendini geliştirmeye devam ediyor.

Zürih Sanat Üniversitesi'nde (Zürcher Hochschule der Künste) Profesör Johannes Schlaefli ile orkestra şefliği eğitimi aldı. Paavo Järvi, Neeme Järvi ve Leonid Grin gibi dünyaca ünlü şeflerin yönetiminde Pärnu Müzik Festivali’nin Şeflik Akademisi'ne katıldı. İtalya’da Francesco Pepicelli'nin rehberliğinde viyolonsel performansı üzerine ihtisas yaptı.

Her adımında tutkuyla ilerleyen Nil Venditti, farklı kültürlerin renklerini müziğe taşıyarak izleyicilere unutulmaz deneyimler sunmayı sürdürüyor.

 

Sümeyra Gümrah kimdir?

Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.

Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.

2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.

Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kimlik, özgürlük ve yalnızlığı sorgulayan "Yalnız"ı tiyatroya uyarlayan Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Ümit Erlim: Yalnızım, yalnızsın, YALNIZ!

"Yalnız’da herkes kendisinden bir şeyler bulacaktır. Oldukça evrensel bir hikayeyi, fazlasıyla yerel motiflerle, günümüzden anlatıyoruz. Bu hikayede Feray’ın kendisini gerçekleştirmek için yaşadıklarını; toplumsal açıdan ülkemizde 20 senedir süregiden yozlaşma, çürüme, yalnızlaşma, kapatılmalar, para uğruna şarlatana dönüşen ahlak tüccarlarını, kadın cinayetleri, hak ihlallerini de görüyoruz"

Bir Yokmuş’la Bitmeyen Masallar

Gözlerimizi kapatınca dünya kayboluyor, değil mi? Ama rüyalar… Onlar her şeyi geri getiriyor. Yanlış şekillerde, eksik ya da fazlalıklı, ama her seferinde daha canlı

İlk şehrin hikâyesi: Çatalhöyük bizi karşılarken

Tarihe dokunmak, insanlığın ilk adımlarını hissetmek ve bir medeniyetin doğuşuna ve hatta silinişine tanıklık etmek isterseniz, Çatalhöyük sizi bekliyor. Her taş, her iz, size insanın zaman yolculuğundaki ilk adımını anlatacak

"
"