28 Ekim 2024

Günümüzün en iyi gitaristlerinden Al Di Meola ile ‘Elektrikli Buluşma’

Al Di Meola, yıllara meydan okuyarak hâlâ dünya turnelerine çıkıyor ve sahneye yeni heyecanlar taşımaya devam ediyor. Ancak pandemide geçirdiği kalp krizi ve el ameliyatı, müziğini bir dönüm noktasına taşıdı. Son albümü Twentyfour da bu yaşadıkları ve pandemi dönemi yalnızlığında derinleşmiş müzikal vizyonun bir ürünü

Al Di Meola

Dünyanın dört bir yanında milyonlarca hayrana sahip, epik gitar sololarıyla tanınan Al Di Meola, 7 Kasım akşamı müzikseverlerle buluşuyor. Epifoni organizasyonuyla Volkswagen Arena’da sahne alacak olan efsanevi gitarist, yıllar sonra Les Paul gitarını eline alarak, Land of the Midnight Sun, Casino ve Elegant Gypsy albümlerinden klasikleşmiş parçalarıyla dinleyiciyi bir zaman yolculuğuna çıkaracak. Flamenco-fusion tarzından uzak, güçlü bir elektrikli setle İstanbul’a adım atacak olan Di Meola, virtüözlüğünü yeniden taçlandırıyor.

Konser öncesi Türk dinleyicisi tarafından bağrımıza bastığımız ve tüm konserlerini doldurduğumuz bu ismi daha yakından tanıyalım istedim… Ama onun hikayesine geçmeden önce içimde kalmaması için kendi küçük hikâyemi bu bölüme “intro” girmek istiyorum...

17 yıl önce olmalı. Al Di Meola İstanbul’da konser verecek. O zamanlar İstanbul’da bugünkü kadar yoğun bir konser trafiği yok demek ki, çünkü gazete ve TV’lerin kültür sanat editörleri onunla röportaj yapmak için sırada… Tam 7 söyleşi! (bu yazıda 7 rakamıyla ilgili bir popülerlik söz konusu) Net hatırlamasam da saat 14.00 ve 16.00 arasını söyleşiler için ayırmış olmalıyız. Öncesinde sound check yapacak. Fakat bir aksilik yüzünden geç kaldı, sound check uzadı, gitarla ilgili bir sorun vardı… uzadıkça uzadı… Basın mensupları sabırla beklediler, beklediler… Ardından tüm söyleşileri iptal etti. Sonra ne mi oldu? Sonrasının bir bölümünü hatırlamıyorum, bir noktada kendimi duvardan duvara savururken muhabir arkadaşların “tamam önemli değil” diye beni teselli etmeye çalışmalarıyla geçti… Ben Al Di Meola’ya küstüm. Konsere girmedim, sonra yıllarca dinlemedim. Evet fare dağa küstü:) ve evet dağın bundan hiç haberi olmadı. Sonra bir oğlum oldu, büyüdü… Gitar çalmak istedi, ben ona zorla piyano çaldırdım… Su aktı yolunu buldu. Şimdi evde klasik ve elektronik olmak üzere iki gitar var. Çalmıyor ama dinliyor. (bu da bir şey) Ardından oğlumun müzik zevkiyle Al Di Meola yeniden kulaklarımdan sızdı. Ben onu affettim. Elbette yine haberi yok. Ona hak verdim. Sahnede, müziğinde iyi olmak için o sound checkteki sorunu çözmeliydi. O akşam, onu dinlemek için para verip kimbilir nereden dinlemeye gelen bin kişinin karşısına içine sinmeyen şekilde çıkması olmazdı. Şimdi ise oğlumla 7 Kasım’daki konsere gitmeye hazırlanıyoruz.

Bu bilgi bir işinize yaramayacak ama sonuçta benim yazım ve içimdeki duyguyu ifade etmek hakkımdı sanki:)

O zaman kendimce küsüp sonra barıştığım bu müzik dağının hayatına kısa bir bakış atalım.

New Jersey’den cazın zirvesine

1954 yılında, Al Laurence Di Meola, New Jersey’nin büyüyen caz ve blues sahnesine yakın, mütevazı bir ailede dünyaya geldi. Çocukluğunda, pek çok çocuğun hayalini kurduğu gibi, kahraman pilotlardan ilham alarak bir gün pilot olmayı düşledi. Ancak hayat, onun için başka bir yol hazırlıyordu: tellere dökülen bir hikaye. Di Meola, genç yaşta müzikle tanıştı, ancak özellikle gitarın cazibesi onu kendine çekti.

Müziğe ilk ilgi duyduğu yıllarda rock ve blues’a hayranlık duyan genç Di Meola, gitarla ilgili kararını, dönemin en iyi gitaristlerinden etkilenerek verdi. Santana, John McLaughlin, ve Wes Montgomery gibi ustaların sahnede gösterdiği güç ve özgünlük, onun müzik yapma hevesini alevlendirdi. Di Meola, yıllar sonra bu anları anlatırken, "Gitar, hikayemi en iyi anlatabileceğim enstrümandı," diyordu. Gitar sadece bir enstrüman değil; onun için hayatın bir aynasıydı.

İlk sahne ve ilk albüm: “Land of the Midnight Sun”

Di Meola, gençliğinde Boston’daki ünlü Berklee College of Music'e girdi ve burada sağlam bir teknik eğitim aldı. İlk olarak Chick Corea’nın kurucusu olduğu Return to Forever grubuna katılması, kariyerinde büyük bir dönüm noktasıydı. Grubun caz ve rock’u harmanlayan fusion tarzı, Di Meola’ya kendi müzikal kimliğini yaratması için gerekli olan yaratıcı özgürlüğü verdi. Ancak onun gerçek çıkışı, 1976'da yayımladığı solo albümü Land of the Midnight Sun ile oldu. Albümde caz, Latin müziği ve rock unsurlarını harmanlayarak özgün bir fusion tarzı ortaya koydu ve eleştirmenlerden tam not aldı.

“Teknik ustalık ve duygusal derinlik”

Di Meola, daha ilk albümüyle caz eleştirmenlerinin gözünde efsanevi bir yere oturdu. Miles Davis'in bateristi Tony Williams, onun müziği için “Müziği, sizi düşünmeye zorlayan karmaşık bir yapıya sahip ama bir o kadar da erişilebilir” demişti. Bu, Di Meola’nın müziğine dair yapılan değerlendirmelerin sadece bir örneğiydi. Onun tekniği, sıklıkla o dönemin gitaristleri arasında benzersiz kabul edildi; çok yönlülüğü ve hızına rağmen, bir notayı bile duygusuz çalmadığı düşünülüyordu.

Farklı coğrafyaların müziği

Di Meola, sonraki albümlerinde Latin ve Akdeniz ezgilerini daha derin bir şekilde araştırdı. 1977'de çıkan Elegant Gypsy albümü, caz ve Latin müziğinin iç içe geçtiği, unutulmaz gitar sololarıyla süslenmiş bir yapıt olarak hafızalara kazındı. Bu albüm, sadece caz ve fusion değil, dünya müziğine olan ilgisini de ortaya koyuyordu. Di Meola, “Akdeniz müziği bana kim olduğumu, nereden geldiğimi hatırlatıyor” diyerek müziğin onun için nasıl bir köprü görevi gördüğünü anlatıyordu.

Kariyerinde birçok ödül ve başarı elde eden Di Meola, “En İyi Caz Gitaristi” dalında pek çok kez DownBeat dergisi tarafından ödüllendirildi. Bu dönemde, sanatçının 1980’lerde John McLaughlin ve Paco de Lucía ile kaydettiği Friday Night in San Francisco albümü ise caz tarihine adını altın harflerle yazdırdı. Bu canlı performans kaydı, sadece caz severler için değil, tüm müzik tutkunları için bir başyapıt olarak kabul edildi. Rolling Stone dergisi, albüm hakkında “Bu kayıt, akustik gitarın neler yapabileceğine dair ufuk açıcı bir örnek” değerlendirmesini yapmıştı.

Yeni bir ufuk: Opus ve Across the Universe

2018'de yayımlanan Opus albümüyle Di Meola, müzikal yolculuğunu kişisel bir anlatıya dönüştürdü. Bu albüm, bir baba olarak değişen perspektiflerini yansıtan, daha duygusal ve lirik bir yapıdaydı. Müzik eleştirmenleri, bu albümdeki Di Meola’yı daha “bilge” ve “yol gösterici” olarak tanımlıyordu. Di Meola, Opus hakkında "Bu albümde kendimi yeniden keşfettim; yaşanmışlıklarımı notalara döktüm," diyordu.

2020’de çıkardığı Across the Universe ise Beatles’ın efsanevi şarkılarına bir saygı duruşuydu. Bu albümle cazın sınırlarını aşarak klasik rock parçalarına yeni bir soluk getirdi.

…ve şimdi!

Al Di Meola, yıllara meydan okuyarak hâlâ dünya turnelerine çıkıyor ve sahneye yeni heyecanlar taşımaya devam ediyor. Ancak pandemide geçirdiği kalp krizi ve el ameliyatı, müziğini bir dönüm noktasına taşıdı. Röportajlarında, “Bu kalp krizi ciddi bir deneyimdi, ama iyi durumda olduğum için hızla toparlandım. Elimdeki yaradan dolayı ameliyat zor geçti, fakat iyileştikten sonra çalma yeteneğim de gelişti,” diyerek bu süreçten güçlenerek çıktığını belirtiyor. Son albümü Twentyfour da bu yaşadıkları ve pandemi dönemi yalnızlığında derinleşmiş müzikal vizyonun bir ürünü.

*7 Kasım akşamı gerçekleşecek konser öncesi, Al Di Meola ile yeni tanışacaklar için 7 ikonik parça önerisi…

Mediterranean Sundance - Elegant Gypsy (1977)

Bu parçayı dinlemek, Akdeniz’in sıcak güneşi altında bir sahilde hissetmek gibi. Di Meola ve Paco de Lucía’nın gitarları, adeta denizin dalgaları gibi bir uyumla çarpışıyor. Bu etkileşim, Akdeniz’in huzur dolu, bir o kadar da hareketli ruhunu bize taşıyor.

Land of the Midnight Sun - Land of the Midnight Sun (1976)

Di Meola’nın solo kariyerine güçlü bir başlangıç yapan bu parça, caz ve rock’un büyüleyici bir kesişiminde yer alıyor. Burada sert gitar riff’leri, alışılmışın dışına çıkan bir cesareti yansıtıyor; Di Meola’nın, müzikal sınırları zorlamaktan asla korkmadığını hissettiriyor.

Race with Devil on Spanish Highway - Elegant Gypsy (1977)

Hız ve heyecan dolu bir yolculuğa hazır mısınız? Bu parça, Di Meola’nın çalma yeteneğinin doruklarında gezindiği, adeta bir adrenalin patlaması. Burada teknik ve hız o kadar etkileyici ki, gitarı onun ellerinde adeta bir yarış pistinde gibi hissettiriyor.

Egyptian Danza - Casino (1978)

Doğu’nun mistik havasını Batı’nın ritimleriyle buluşturan bu parça, egzotik bir yolculuğa çıkarıyor. Mısır ezgileriyle bezenmiş bu melodi, zamansız bir büyü taşıyor; tıpkı antik piramitlerin sırrını çözmeye çalışır gibi bir his uyandırıyor…

Electric Rendezvous - Electric Rendezvous (1982)

Di Meola’nın rock ve cazın sınırlarında nasıl cesurca gezindiğini gösteren bir başyapıt. Parçanın güçlü ritimleri ve enerjik melodisi, sahnedeki enerjisini yansıtıyor. Elektrik gitarın Di Meola'nın ellerinde kazandığı ses, dinleyiciyi adeta bir buluşma noktasına çağırıyor.

Azzura - Scenario (1983)

Di Meola’nın dingin bir akşamüstünde ruhunu dinlendirir gibi çaldığı sakin bir parça. Burada gitarın narin tınıları, onun daha hassas ve duygusal yönünü öne çıkarıyor. Bu melodi, sakinlik ve huzur arayanlara hitap eden bir içsel yolculuk gibi.

One Night Last June - Opus (2018)

Di Meola’nın olgunluk dönemi eserlerinden biri olarak öne çıkan bu parça, daha yavaş ve duygusal bir tempoya sahip. Burada, yılların getirdiği derinlik ve anlam dolu bir müzikal dille buluşuyoruz; adeta yaşanmışlıkların notalara dökülmüş bir anlatısı gibi.

 

Sümeyra Gümrah kimdir?

Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.

Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.

2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.

Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Pacific Quintet: Biz sadece beş müzisyen değiliz, farklı kıtalardan insanlarız; farklılıkların birleştirebileceğini göstermeye çalışıyoruz

"Uzun İnce Bir Yoldayım'ı çok iyi biliyoruz. Türk ezgilerini seviyoruz, birini seçmek zor, en son 'Üsküdar'a Gider İken'i keşfettik ve çok seviyoruz!"

İstanbul mirası dijitalleşiyor: Çok sesli bir hafıza; Cemal Reşit Rey’in izinde

T. Volkan Aslan: Yaptığımız çalışmalarla hem geçmişin izlerini bugüne taşıyor hem de geleceğe daha sağlam bir kültür mirası bırakmayı hedefliyoruz. Bu arşiv, yalnızca Cemal Reşit Rey’i değil, İstanbul’un tüm seslerini içinde barındırıyor

Fado: Denizin Sakladığı Hikâyeler 18 Aralık’ta Deniz Müzesi’nde!

Teresinha Landeiro: Hayatımı fado aracılığıyla nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum, ama hayatımda fado olmadan kendimi hatırlayamıyorum. Yıllardır fado söylüyorum. Ama hayatımı bir fado şarkısıyla anlatmam gerekseydi, bu mutlu ve hafif bir şarkı olurdu

"
"