17 Eylül 2024

Dünyalar Arasında: Yumaklardan örülen güçlü bağlar

Shiota'nın kırmızı ipliklerle sarılı bavulları, sanatçının geçmişi ve anıları taşıyan semboller olarak gördüğü nesneler. Her bavul, bir yaşamı, bir hikâyeyi temsil ediyor. Bu hikâyeler bazen görünmez olabilir ama iplikler onları birbirine bağlıyor

Çocukluk günlerime dair 'zihinsel fotoğraf albümü'mde annemi moda dergisi Burda'dan kardeşim ve benim için kazak modeli bakarken görüyorum. Sonraki karede tuhafiye dükkanından modele uygun kalınlıkta seçilen yün ipler var. O yün ipler örülmeye başlamadan önce yumak haline getirilirdi ve bunun için de ekseriyetle evdeki çocuklar kullanılırdı. İşte diğer fotoğraf karesi bu ana ait; ipleri iki elimle gergin tutar, annem ipleri doladıkça ritmik şekilde kollarımı oynatarak onun yumağı büyütmesini kolaylaştırmaya çalışırdım. O düğümsüz akışın ritminde en sıcak sohbetlerden birine koyulurduk. İpliğin iki ucundaki bu basit ama güçlü bağ hissini ne kadar özlediğimi o sergide hissettim.

Göç ve bağ: Kırmızı ipliklerin izinde

Japon sanatçı Chiharu Shiota'nın, "Dünyalar Arasındaki" sergisi İstanbul Modern'de sanatseverlerin ilgisine sunuldu. Sanatçı, Japonya ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulmasının 100. yıldönümü vesilesiyle özel olarak hazırladığı yerleştirmesinde kullandığı kırmızı iplerle, göç ve bağ kavramlarını işlemiş.

Göç, tıpkı o kırmızı iplikler gibi hayatlarımızı bir noktadan diğerine taşır. Kimi zaman gönüllü, kimi zaman zorunlu bir yolculuk bu... İşte bu yolculuklarda geride bıraktıklarımız, hatıralarımız ve geleceğe dair umutlarımız, Chiharu Shiota'nın ağ gibi ördüğü devasa yapıtta somut bir hale bürünmüş. İplikler her yöne doğru uzanırken, içinden geçip gitmek istiyorsunuz. Kimi zaman kılcal damarların, kimi zaman kalp kaslarının kimi zaman ise beyin sinir liflerinin içindeymişsiniz hissine kapılabilirsiniz. Kimi zaman ise yaşamın karmaşık yapısı ve ritmi içinde yönünüzü aramak gibi…  

Chiharu Shiota

İstanbul Modern'de göç hikâyeleri

Bu serginin İstanbul'da, özellikle İstanbul Modern'de açılması tesadüf değil. Asya ve Avrupa'nın birleşim noktası olan bu şehir, Shiota için tam anlamıyla "Dünyalar Arasında" bir yer. Sergiyi gezerken, iki kıtanın arasında kurulmuş görünmez köprülerden geçtiğinizi hissetmek de mümkün. Japonya'nın Türkiye Büyükelçisi Katsumata Takahiko serginin açılışında yaptığı konuşmada bu noktaya vurgu yaparak, Shiota'nın göç, hafıza ve kimlik temalarının, bu şehrin kültürel dokusuyla mükemmel bir uyum içinde olduğunu söyledi. Binlerce yıllık tarih… Göç yolları… Savaşlar… Göçler… Dinler… Kültürler… 

Yerleştirmeyi gezerken yerde duran bavullar dikkat çekiyor. Shiota'nın kırmızı ipliklerle sarılı bavulları, sanatçının geçmişi ve anıları taşıyan semboller olarak gördüğü nesneler. Her bavul, bir yaşamı, bir hikâyeyi temsil ediyor. Bu hikâyeler bazen görünmez olabilir ama iplikler onları birbirine bağlıyor. Öykü Özsoy Sağnak'ın küratörlüğünü yaptığı serginin kavramsal derinliği de burada yatıyor. Bavulların ipliklerle bağlanması, göçmenlerin duygusal yüklerini, hatıralarını ve yeni başlangıçlarını simgeliyor. kimlik, aidiyet ve bellek temaları üzerinden bir sorgulama gibi…

Shiota'nın "yokluk içinde var olma" temasına odaklandığı bu sergide, hissettiğim diğer iki noktadan biri o incecik bağların ne denli kuvvetli olduğu idi. İkincisi ise, yaşamımızda aslında farkında olmadığımız ama orada olan bağların-bağlantıların ne kadar fazla olduğuydu.

Shiota'nın sanatında yolculuk

Chiharu Shiota, daha önceki çalışmalarıyla da dikkat çeken bir sanatçı. 2015 yılında Venedik Bienali'nde Japonya'yı temsil eden Shiota, "Anahtarların Yükü" adlı eseriyle hafızalara kazınmıştı. O çalışmasında da yine kırmızı iplikler kullanmıştı ancak bavulların yerine sayısız anahtar vardı. Anahtarlar, iplikler ve diğer sıradan nesneler, Shiota'nın ellerinde birer sembole dönüşüyor; unutulan, gizlenen ya da silinen anıların fiziksel bir temsili haline geliyor. Onun sanatında sadece kişisel hikâyeler değil, aynı zamanda kolektif hafıza ve toplumların travmatik deneyimleri de işleniyor. Böylece, bireysel varoluşun ötesinde, evrensel bir insanlık halini sorgulayan derinlikli bir anlatım sunuyor.

Kırmızı iplerin çekici çağrısı

Eğer siz de kendi iç dünyanızda bir yolculuğa çıkmak, yaşamınızdaki fark etmediğiniz bağları keşfedip, o ince iplerin gücünü hissetmek isterseniz "Dünyalar Arasında" geçisin kapıları İstanbul Modern'de, 20 Nisan 2025'e kadar açık. Belki de kendi hikâyenizin eksik bağlarını bu kırmızı ağların arasında bulacaksınız.


Not: İstanbul Modern Sinema yeni sezonunu "Dünyalar Arasında" sergisinden ilham alarak hazırladığı "Çok Kırmızı" adlı 10 filmlik özel seçkisiyle 19 Eylül'de açıyor. Programda kırmızı papuçlarını birbirine vurarak bizleri büyülü diyarlara götüren Dorothy karakterinin başrolde olduğu Oz Büyücüsü de var. 

Sümeyra Gümrah kimdir?

Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.

Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.

2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.

Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

19 yaşındaki orkestra şefi Ramis Sulu: Ancak kendi orkestranı kurarsan yönetebilirsin

"Ülkemizin konservatuarlarından mezun olmuş bir sürü genç orkestra şefleri bu konuda çok çaresizler. Çünkü meslekleri ile alakalı tecrübe sahibi olmalarını sağlayacak imkan çok az. Bu yüzden ülkemizdeki orkestraların ve onları destekleyen kurumların bu konu ile alakalı yapacağı çalışmalar biz genç orkestra şefleri için çok önemli"

Rocka flüt ekleyen adam Ian Anderson: Din, politika, sınırlar insanları bölse de müzik her zaman birleştirici bir güç oldu

“Flütle tanışmam ise tamamen rastlantısaldı. İlk başta bir notayı bile çıkaramıyordum; dört ay boyunca mücadele ettim. Birisi, ‘Boş bir bira şişesine üflemek gibi düşün’ dediğinde işler değişti”

Bir mumun alevinde ‘an’larda yolculuk: "Işık. Gölge. Sahneler"

Çağatay Odabaş: Mum çok etkileyici hatta yaşayan bir obje. Yani, tıpkı insanlar gibi bir döngüyü tamamlıyor. Bu sergi konseptini oluştururken mumun bu zamansız özelliği beni çok etkiledi. Bu filmin oyuncuları da mumlar oldu

"
"