Geçen hafta (18-19 Mart 2015) Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri tarafından düzenlenen “Aydınlık bir gelecek için çocuk hakları sempozyumu”na katıldım. Üniversitenin Beşiktaş iskelesine komşu kampüsünü hep merak ederdim. İçine girince dışardan göründüğünden daha büyük bir alana sahip olduğunu görüp şaşırdım; kampüs içi ortamlar ise bizimki gibi kamu üniversitelerinden tamamen farklıydı. Eski bir dekan olarak öğrenci kulüplerinin düzenlediği toplantıları fakültelerinin canlılığının bir belirtisi sayarım ve elimden geldiğince bu toplantılara katılırım. Öğrenciler uzun süre ilgilendiğim “Çocuk yoksulluğu” üzerine bir konuşma yapmamı istediler ama ben son yıllarda önem kazanan ve acaba bir çocuk hakkı konusu olabilir mi diye üzerinde düşündüğüm “ Tüketim toplumundan çocukların korunması” konusunu önerdim. Bu konuyu önerirken aslında kendi düşüncelerimin biraz onlarda ve toplantıya katılanlardaki yankısını görmek de istedim; çünkü insan bazen kendi odaklandığı konuları gereğinden fazla önemseyebiliyor. Yazının başlığı ile aynı adı taşıyan konuşmam canlı bir tartışmaya neden oldu ve aslında bu sorunu onlar yaşayarak büyüdükleri için onlardaki bu olumlu yankı beni daha ileri çalışmalar/girişimler için yüreklendirdi. Beni davet eden Ayşe Gizem Acar’ın şahsında Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Kulübündeki öğrenci arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Gerçi benden sonra Suriyeli mülteci çocukları anlatan ve “ Ben devlet yönetici olsam Suriyeli çocuklara ülkemiz çocuklarından daha fazla yatırım yaparım, çünkü önlem almazsak Pakistan’daki gibi ülkemiz “Talibanlaşma” sorunu yaşayacak” diyen New York Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr. Selçuk Şirin’in konuşması daha can yakıcı sorunları anlatıyordu ama yine de çocukların tüketim toplumundan ve savaşlardan etkilenmeleri aynı gerçeğin (piyasa ekonomisinin) iki yüzü olarak da değerlendirilebilir diye düşünüyorum.
Tüketim toplumunun en önemli hedef grubu çocuklar
Bir bebek doğduğunda bize kalbini ödünç verir ama onları birçok risk bekler. Bunları yoksulluk (beslenme yetersizliği, ev içi ortamların yetersizliği vs.), birçok hastalık, eğitim ve yetişme imkânsızlıkları/eşitsizlikleri, hırpalayıcı aile ortamı, çeşitli biçimlerde şiddete maruz kalmak, savaşlar ve göçler, umarsızlık, kazalar, yakın kayıpları olarak sayabiliriz. Bu sorunlar birçok ülkede bütün şiddeti ile sürerken son 30 yılda çocuklar aynı zamanda tüketim toplumunun hedefi haline gelmişlerdir.
Tüketim toplumu, yaşamla ve varoluşla ilgili bütün aktivitelerin piyasa ve karla ilişkilendirilmesi ve karın maksimizasyonu için yönlendirilmesi (manipüle edilmesi) ve bütün bunların sonucunda ise güçlü bir sosyal/ekonomik enerji/üretim elde edilmesini amaçlar. İnsanın varoluşunda bedenin payının büyük olması, insan bedeninin tüketim toplumunun en önemli hedefi/bağlaşığı olmasının nedenidir. Tüketim toplumu, varoluşun olmak yerine, sahip olmak/tüketimle özdeşleşmesi, insan mutluluğunun beden aracılığıyla oluştuğunun, tinsel olanın ikincil olduğunun varsayılması, insanın biyolojik varoluşuna içkin olan her şeyin (yemek, içmek, sevişmek, kendisiyle ilgili olmak gibi) ihtiyaç olmaktan çıkarılıp, bağımlılık derecesinde zevk aracına dönüştürülmesi, tüketim ile ihtiyaç arasındaki bağın koparılması ve hazzın mutluluğun yerine geçmesi gibi özellikler taşımaktadır.
Çocuklar ve gençler hem yarının erişkinleri olacakları için hem de zihin ve bedenlerinin etkilenmeye/değişime açık olmaları nedeniyle tüketim toplumu süreçlerinin en önemli hedef grubudur. Günümüzde besin endüstrisi (küresel “obesogenic” çevrenin yaratılmasında en önemli etkendir) yanında , elektronik oyun, iletişim teknolojileri, eğlence ve müzik, moda, giyim ve kişisel bakım, sigara, alkol ve uyuşturucu madde, cinsel stimülasyon gibi bir çok sektör satışlarını çocuklar ve gençler üzerindeki etkileri sayesinde giderek arttırmaktadırlar. Tüketim toplumunun çocuklar üzerindeki etkilerini şişmanlık sıklığındaki artış üzerinden incelemek mümkündür ve bu konudaki tartışmaları “ Toplumdaki ve çocuklardaki şişmanlık artışının arkasındaki gerçekler” başlıklı yazıda ayrıntılı olarak incelemiştik.
Çocukların tüketim toplumunun hedefi olduğu bir başka durum, saflık, iyilik, çıkar düşünmeme gibi özellikleri olan çocuk varoluşunun reklamlarda kullanılmasıdır. Günümüzde başta Türkcell gibi iletişim sektörü şirketleri olmak üzere bir çok şirket, çocuklar üzerinden “olumlu etki” stratejisi izlemekte ve aslında bu yolla çocukları da kendi ürünlerinin tüketicisi haline getirmektedirler. Bahçeşehir Üniversitesi’ndeki toplantıya katılan UNİCEF yetkilisi, Türkcell reklamlarında çocukların kullanılmasının mahkemelerin ilgili şirketi destekleyen kararından sonra arttığını söyledi. Benzer ama amaçlarının iyi olması nedeniyle hoşgörü gösterilen bir başka örnek ise LÖSEV gibi kuruluşların yardım toplamak için tanıtım filmlerinde ve posterlerinde hasta çocuk görüntülerine yaygın bir şekilde yer vermesidir. Ben amaçları ve niyetleri ne kadar iyi olursa olsun bu tür kullanımın da etik olmadığını düşünüyorum.
Tüketim toplumu “Fark yaraları”nı kanatarak şiddete neden oluyor
Amerikan Çocuk Hekimleri Akademisi’nin verilerine göre ABD’de ortalama bir çocuk günde 6 saat elektronik medya karşısında zaman harcıyor ve saldırgan davranışlara medyanın yüzde 10-30 oranında katkısı var. İnternet ortamındaki cinsel içerikli materyaller erken yaşta cinsel ilişki ihtimalini ve sigaraya başlama riskini iki kat arttırıyor. “Bebek videoları”, 8-1 6 ay arasındaki çocukların dil gelişiminde gecikmeye yol açıyor(ABD’de 100 milyon dolarlık “bebek videosu” pazarı var) ve şiddet içeren medya ürünleri şiddete duyarsızlaşmaya, gece kabusları ve zarar görme korkusuna neden oluyor. Sözünü ettiğimiz akademi çocuk hekimlerine yatak odalarından TV, video oyun cihazları ve internet bağlantılarının uzaklaştırılması, bu tür araçların başında günde 1-2 saatten fazla zaman geçirilmesinin önlenmesi gibi konularda uyarıda bulunma görevi veriyor.
TÜİK tarafından yakın zamanda yayınlanan bir rapora göre ülkemizdeki çocukların yüzde 92,5’u hemen her gün TV izliyor ve çocukların bilgisayar kullanmaya başladıkları ortalama yaş 8, internet kullanmaya başlama yaşı 9 ve cep telefonu kullanmaya başlama yaşı 10 olarak belirtiliyor. Tüketim toplumu kapsamındaki sektörler, TV, sosyal ağlar ve internet, kentsel alanlardaki reklamlar gibi araçlar üzerinden bir “medya şiddeti” yaratmakta ve tüketim kışkırtması ile özellikle ekonomik olarak yetersiz toplumsal grupların çocuklarında huzursuzluğa neden olarak dolaylı da olsa gençlerden kaynaklanan şiddet olaylarının artmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Tüketim toplumuna maruz kalmak, kendi başına önemli olduğu gibi yoksulluk gibi Müslüm Gürses’in bir şarkısında “ bizi bu fark yaraları öldürür” dediği sorunların daha şiddetli ve acıtıcı yaşanmasına da neden olmaktadır. Bir sosyal hizmet uzmanı arkadaşımın eski yıllarda büyük kentlerdeki kadınların kabusu olan “kap kaç” olaylarının gerisinde yoksul gençlerin cep telefonu sahibi olma konusundaki dayanılmaz arzularının yattığı yolundaki gözlemi buna bir örnek olarak verilebilir.
Tüketim toplumundan korunma yeni bir çocuk hakkı olarak tanınmalı
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen “ Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”, çocuk haklarıyla ilgili en kapsamlı metin özelliği taşımaktadır. Bu sözleşme, başta Avrupa Konseyi olmak üzere uluslararası kuruluşlarca 1950'den beri kabul edilen belgelere dayanmaktadır. Geçmiş yıllarda Prof. Dr. Semih Gemalmaz'ın kapsamlı ve örnek çalışmasıyla “Çocuk ve Genç Haklarına İlişkin Ulusalüstü Belgeler”in hepsi Türkçeye kazandırılmıştır. “Çocuk Hakları Sözleşmesi” ve diğer ilgili belgelerde çocukların “hukuksal konumu”nun ön planda tutulması, “çocukların sosyal ve tıbbi korunması” konusundaki yaklaşımların göz ardı edilmesine yol açmıştır. Oysa çocukların yoksulluktan korunması gibi tüketim toplumundan korunması da sosyal korunma kapsamında en önemli konu başlıklarını oluşturmaktadır.
Bir çok ülkede giderek içi boş edebi bir metin haline gelmeye yüz tutan “Çocuk Hakları Sözleşmesi” nin temel felsefesi, “Her çocuk için sağlık, eğitim, eşitlik, koruma, çocuğun Yüksek Yararı ve insanlığın gelişimi” olarak özetlenebilir. Bu sözleşmedeki “Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesinde ve gelişmesinin sağlanmasında ana–babanın birlikte sorumluluk taşıdıkları ilkesinin tanınması için her türlü çabayı gösterirler. Çocuğun yetiştirilmesi ve geliştirilmesi sorumluluğu ilk önce ana–babaya ya da durum gerektiriyorsa yasal vasilere düşer. Bu kişiler her şeyden önce çocuğun yüksek yararını göz önünde tutarak hareket ederler. Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler. Taraf Devletler, kitle iletişim araçlarının önemini kabul ederek çocuğun; özellikle toplumsal, ruhsal ve ahlâki esenliği ile bedensel ve zihinsel sağlığını geliştirmeye yönelik çeşitli ulusal ve uluslararası kaynaklardan bilgi ve belge edinmesini sağlarlar” gibi maddeler çocukların tüketim toplumundan korunması için bir imkan sunmakla birlikte konunun spesifik olarak ele alınması gereklidir.
Sonuç olarak çocuklar ve çocuk bedenleri, tüketim toplumu tarafından haz süreçleri üzerinden manipüle edilmekte ve çocukların yaşam boyu “tüketiciler” olması amaçlanmaktadır. Bu süreçlerin sonucu olan şişmanlık çocuk ve erişkin sağlığını etkileyen en önemli sorunlardan birisidir. Ayrıca elektronik oyunlar, videolar, reklamlar gibi sürekli medya ürünlerine maruz kalmak, çocukların zihinsel/ruhsal/duygusal sistemlerinde kalıcı etkiler bırakmakta ve doyumsuz/ haz bağımlısı yetişkin olma süreçlerini pekiştirmektedir. Bu nedenlerle çocukların tüketim toplumunun çok yönlü etkilerinden korunması yeni bir çocuk hakkı olarak tanımlanmalı, bunun için başta UNİCEF olmak üzere bütün kuruluşlar çaba göstermelidir.
Okuma ve izleme önerileri
Tüketim Toplumu- Jean Baudrillard
Tüketim toplumunun kutsal mekânları AVM’ler ve Brezilya’daki AVM işgalleri üzerine-Erol Anar
Tüketim Toplumu ve Çocukların Korunması-Önce Çocuğum Programı 10 Nisan 2013
Why ara British children so unhappy?