02 Temmuz 2017

Kürsülerdeki boş sözler ve “çölleşme”

Ülkemiz zor bir zamandan geçiyor, üniversitelerin “doktriner” bir zihniyetin egemenliği altında iklimi yok oluyor

İki öğrencimin- aralarından bir tanesi zorunlu hizmet yaptığım Adıyaman’dan ailesinin bazı üyelerini tanıdığım, 1980 sonrası zulüm görmüş emektar hekimlerden Nevzat Binzet’in torunu, oraların ruhunu ve rengini taşıyan Sıla Birce Bilgiç, diğeri ise “Hocam İleride çocuk hekimi olmayı düşünen bir hekim adayı olarak diplomamı sizden almayı çok isterim” diyerek beni çağıran Melih Gönen- daveti üzerine 30 Haziran’da yapılan Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin mezuniyet törenine katıldım. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, 20 yıl çalıştığım, tamamlamama izin vermeseler de bir dönem dekanlık yaptığım, hayatımda önemli yeri olan ve kendimi bağlı hissettiğim kurumlardan. Buna rağmen ve  öğrencilerime evet demiş olsam da  törene katılmakla ilgili bir huzursuzluk vardı içimde; çünkü içlerinde çok yakın arkadaşlarımın da olduğu 19 akademisyen bir yıl kadar önce üniversiteden kopartılmış ( son olarak ise ülkemizde bilimsel ve insancıl tıp anlayışının simgelerinden Dr. Cem Terzi ve arkadaşları da üniversitelerinden uzaklaştırıldılar) , ağır bir bedel ödetmek için bir tür nefret ve husumet kampanyasının hedefi yapılmış, herkesten çok sevdikleri mesleklerinden uzaklaştırıldıkları yetmezmiş gibi emekli ikramiyesi  gibi en temel haklarından mahrum bırakılmışlardı. Onlardan birisi ile konuştum gitmeden önce, içimdeki bu huzursuzluğu, onların olamadığı  tören salonunda olmanın yükünü anlattım. O her zamanki katılıktan uzak tutumuyla “ Git Şükrü; öğrencilerin ile beraber olmak herkese iyi gelir, bizim de selamımızı söyle onlara” dedi.

Mezuniyet törenlerini bilirsiniz; salona öğrencilerin ve ailelerinin heyecanı/sevinci damga vurur ama kürsülere egemen olanların boş sözleri çoğu zaman bu sevinci söndürür. 

Ülkemiz zor bir zamandan geçiyor, üniversiteler “doktriner” bir zihniyetin egemenliği altında ve oraların bir tür sanat ortamına benzetilebilecek, ancak böyle olduğunda canlı kalabilecek iklimi yok oluyor. Bu aslında zeytin ağacı tarlalarının tehdit altında olmasına benzer ya da orman yangınları sonrası belli bölgelerde “çölleşme” riski oluşması gibi bir durum. Salona girdiğim andan itibaren, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ruhunu oluşturan insanların orada olmadığını hissediyorum ve  bin bir emekle 20 yılda ülke çapında ünü olan bir fakülte haline gelen fakültemizden son 2 yılda 34 öğretim üyesinin ayrıldığını öğreniyorum daha sonra.  Her şey üzücü geliyor ama dekan Prof.Dr.Zafer Utkan’ın konuşmasında  en çok Atatürk’ün “ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir..” sözü alkışlanınca ya da yine aynı konuşmada Zafer’in “ Keşke sizleri TUS gibi tıp eğitimin son yıllarının heba olmasına yol açan boğucu sınav  sisteminden koruyabilseydik” sözlerinin öğrencilerde yarattığı dalgalanmayı görünce emeklerimizin boşa gitmediğini görüp seviniyorum yine de.

Sonra sıra bana geliyor diploma vermek için; öğrencilerin alkışları ile hafifleyen ruhumla görevimi yapıyorum. Onlara ayrıca “ İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar” kitabımı hediye ediyorum ve  “Hekimlik insana bir armağan, çocuk hekimliği ise daha büyük bir armağan”  sözleri ile veda ediyorum. Tören boyunca, üniversiteden kopartılan arkadaşlarımızı yüreğimizde taşıyarak mezuniyet törenine katıldığımızı, öğrencilerimize onların selamını da getirdiğimizi, çocukların alkışlarını onların hakkını hissederek dinlediğimizi düşünerek geçiyor zaman.

 

Kara leke

 

Daha sonra bir  yıl öncesine kadar her sabah umut ve mutlulukla geldiğim hastaneye uğruyorum. Her yerine otomatik kapı yapılmış hastanenin koridorlarından geçerken, dekanlıkta bir kahve içimi otururken, koridorda karşılaştığımız emektar Feride'ye sarılırken, bizi en yakınlarının yanına koyan dekanlık sekreteri Özlem ile ile hasret giderirken ve sonunda eski zamanlarda her gün uğrayıp ruhumu dinlendirdiğim Cengiz Erçin’in patolojideki odasına derin bir iç sızısı ile göz atarken onların emeklerine yapılan bu haksızlığın fakültemiz için kara bir leke olduğunu düşünüyorum bir kez daha. Öte yandan ve her şeye rağmen Kocaeli Üniversitesi'ni ve Kocaeli Tıp Fakültesini, kürsülerdeki boş sözlerin değil, en iyi bizim sevgimizin ve emeklerimizin temsil ettiğini de hissediyorum. Bir gün arkadaşlarımız geri dönecek ve biz esas o zaman gülebileceğiz yürekten diyerek ayrılıyorum oralardan.

Yazarın Diğer Yazıları

Sensörlerin SGK kapsamına alınması kararı için teşekkürler

Bundan sonra bu hakkın 18 yaş üstünü kapsaması, sensörler için desteğin artırılması ve insülin pompalarına adil erişim sağlanması için çaba göstermeye devam edeceğiz

Çocuklara, kreşlere ve kreş kavramına zarar vermeyin!

Çocuklar ve kreşler kutsaldır ve bir söz ederken bin kere düşünmek gerekir. Her yere musallat olan siyaset kurumu sözcüsü kelimeleri ile konuşarak lütfen çocuklara ve kreşlere dokunmayın, kreş kavramına zarar vermeyin

Diyabet tedavisinde ergenlik çağında sensörlerin ödenmesine sınır getirilemez!

Sensörlerin sadece 14 yaş altı için SUT kapsamına alınması ve ergenliğin fırtınalı döneminde kesilmesi büyük hata olur ve bilimsel değildir

"
"