Bugünlerde olan biten bir çok şey 12 Eylül sonrası ile karşılaştırılıyor ve insan hakları ihlalleri bakımından daha kötü bir dönemden geçtiğimiz belirtiliyor. Şimdilerde, 12 Eylül sonrası dönemin ihtiyacı (daha önce yoktu bu kuruluşlar) olarak kurulmuş İnsan Hakları Derneği ve İnsan Hakları Vakfı, bu kez bu dönemin kaydını tutmaya çalışıyor. Sanırım yaşadığımız günleri 12 Eylül sonrasına en çok benzeten uygulamaların başında “Güvenlik Soruşturması” geliyor. Geçenlerde iktidarın hışmına uğrayan kuruluşlardan Türk Tabipleri Birliği, yüzlerce tıp fakültesi mezunun güvenlik soruşturması nedeniyle zorunlu hizmet atamalarının yapılmadığını, zorunlu hizmet yapamayan mezunların hekimlik yapmasını engelleyen yasa maddeleri nedeniyle bu kişilerin 6-7 yıllık tıp eğitimi emeklerinin heder edildiğini açıkladı.
Bu haberi okuyunca bundan 33 yıl önce güvenlik soruşturması nedeniyle yaşadığım haksızlığı hatırladım ve o günlerin bugünlerden daha iyi olduğunu anlatma ihtiyacı duydum. Ben de 12 Eylül sonraki yıllarda zorunlu hizmete giden kuşaktanım ve hiçbir engelle karşılaşmadan Adıyaman’da hekimlik yapmaya başlayabilmiştim. O zamanlar zorunlu hizmetin ilk yılı bitince üniversitelerin ayrı ayrı yaptığı uzmanlık eğitimi sınavlarına ve devlet ihtisas hastaneleri için ise merkezi sınava girmek mümkündü. Benim hayalimde Hacettepe Çocuk Hastanesi’nde Pediatri ihtisası yapmak vardı ve Adıyaman’da bir taraftan Ağızdan Sıvı Tedavisi Eğitim Kampanyası gibi çalışmalara emek verir ve ilk çocuğumuzu büyütürken, diğer taraftan Hacettepe’nin yazılı, İngilizce ve sözlü olmak üzere üç aşamalı sınavına hazırlanıyordum. Sınav günlerinde elimden geleni yaptım ve o zamanlar Adıyaman’da yaptığımız çalışmalara tanık olan Prof. Dr. İmran Özalp gibi hocalarımın da referansı ile Hacettepe Pediatri sınavını kazanan 20 kişi arasına girdim. Zorunlu hizmetimin son yılını biraz da hayallerini gerçekleştirmeye yaklaşmış birisinin mutluluğu ve enerjisi ile geçirdiğimi hatırlıyorum. Günler, aylar çabuk geçmiş ve ben artık Hacettepe’ye atanma yazımın gelmesini bekliyorum. Gerçi o zamanlar “ Güvenlik Soruşturması” yapıldığını duymuştum ama öğrencilik yıllarındaki “birkaç önemsiz olaydan dolayı bir engel çıkmaz” iyimserliği içindeydim. Herkes pediatri ihtisasına başlayıp, bir tek benim atamam yapılmayınca üzüntü ile ne olup bittiğini öğrenmeye çalıştık ve o zaman beni seven hocalarımı da şaşırtan güvenlik soruşturmasının o abartılı ve kötücül dili ile karşılaştım: “Eylemli terörist; akademik personel olamaz” yazıyormuş güvenlik soruşturmasında. İnsan önce bir yanlış anlama var, bir şey yapılabilir mi diye düşünüyor ama devletin derinlerinin o soğuk ve acımasız kapılarını açmanın mümkün olmadığını anlayınca emeklerine hayıflanıp yoluna devam ediyor. Ben de daha sonra devlet ihtisas sınavına girip, Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi’nde ihtisas yapabildim (zorunlu hizmetten sonra başka bir Sağlık Bakanlığı kurumuna atanırken güvenlik soruşturması yapılmıyordu o yıllarda) ve işte şimdiye kadar ülkemin insanlarına var gücümle hizmet edebildim ama insanı acımasız bir şekilde damgalayan ve dışlayan o “güvenlik soruşturması” dilinin etkisini hala hissederim.
Lafı uzattığımın farkındayım ama o zaman ve şimdi “Güvenlik soruşturması” nın adaletli bir uygulama olamayacağını, hemen her defasında insanların yaşamında derin izleri olan haksızlıklara neden olan bir “aşırılık” ve “ayrımcılıkla” uygulanacağını, bu nedenlerle de insan haklarına aykırı olduğunu söylemek istiyorum. Oysaki devletin öğrencilik dönemi gibi insanın oluşum halindeki dönemindeki yaptıklarını, sanki onun kalıcı karakteristik özellikleri gibi görmesi ve “sakıncalı” ilan etmesinin başlı başına ağır bir değerlendirme hatası olduğunu, en çok 28 Şubat dönemi gibi bir dönemde benzer uygulamalara maruz kalanların bilmesi gerekir. 12 Eylül sonrası güvenlik soruşturmaları nedeniyle bildiğim kadarıyla zorunlu hizmetini yapamayan ve hekimlik yapması engellenen kimse olmadı. O yüzden bugünkü güvenlik soruşturması uygulaması daha çok mağduriyete neden olacak özellikler taşıyor.
Sonuç olarak “Güvenlik Soruşturması”, 6-7 yıl tıp eğitimin zorlu sürecini geçmiş bir hekimi “hayata atılırken” çelmeyen, onun emeğine el koyan bir uygulamadır ve bir an önce bu uygulama kaldırılmalı ya da daha önceki dönemlerdeki gibi sınırlı görevler için geçerli olmalıdır.