Biz, 1997’den beri her yıl, 90 dolayında diyabetli çocuk/genç ve onlara eşlik eden hekimler, hemşireler, diyetisyenler, psikologlar, tıp öğrencileri yani 120 dolayında insan/ruh İznik Gölü kenarında Diyabetli Çocuklar Kampı’nda toplanırız. Bu yıl da 26 Temmuz-1 Ağustos 2015 tarihleri arasında kimselerin bilemeyeceği kadar mutlu bir zaman geçirerek evlerimize döndük. Aslında dönemedik demek daha doğru; çünkü çocuklardan ve birbirimizden ayrıldığımız andan itibaren giderek koyulaşan bir hüzün ve özlemle dolu olarak geçirdik sonraki saatleri. Bu satırları kulaklarımda çocukların sesleri, içimde ruhlarına yakın olduğum yüzlerce çocuk ve arkadaş yüzü, gülümsemesi ile dolu, biraz da bu duygularla ne yapacağımı bilemeden yazıyorum. Yani bu kez , 19 kezdir kamp yapan ve orada oluşan duygulara ve ayrılık hüzünlerine alıştığını sanan benden de eser yok. Yalnızca ben değil, kamp boyunca aklındaki, yüreğindeki, ruhundaki her şeyi çocuklara vermekten bitkin düşen çalışma arkadaşım Dr. Gülcan Seymen Karabulut da “Ruh gibi olduğunu, o kadar güzel ve içten bir zaman geçirdikten sonra güzel bir rüyadan uyanmış gibi olduğunu” yazdı biraz önce bana. Sanırım herkes, kamptan sonraki ilk sabah ruhu orada olarak uyanmıştır; zaten bu kırık dökük cümleler de sanki onlarla konuşuyor olma hali ile yazılmaktadır.
Diyabetle arkadaş olmak
Çocuklarda görülen Tip 1 diyabet, diyabetin özel bir türüdür ve bu çocuklar tanı konduğu andan itibaren kendilerine günde en az 4 kez insülin yaparak, kan şekerlerini düzenli bir şekilde izleyerek ve sağlıklı beslenerek yaşamlarını sürdürebilir. Biz çocuklarda görülen diyabete hastalık demekten kaçınırız, çünkü özellikle insülin tedavisinin gereklerini yerine getirdiklerinde onların tamamen normal bir yaşam süreceklerini biliriz. Kampımızın amacı, işte diyabetli çocukların normal bir yaşam sürmelerine destek olmak, bunun için onları eğitmek, özgüvenlerini güçlendirmek ve 1 hafta mutlu bir zaman geçirmelerini sağlamaktır. Kampımızın adı “Arkadaşım Diyabet Kampı” dır ve bu isimden de anlaşılacağı gibi esas amacımız onların diyabetle barışık bir yaşam sürmelerine yardım etmek, yani diyabetle arkadaş olmalarını sağlamaktır.
Kampa uzaklardan katılan ve çocuklar için bir başlangıç eğitim kitabı yazmayı planladığımız tıbbi çizimci Dr. Levent Efe bir ara yanıma gelip “Şükrü bu diyabetle arkadaş olma kavramı tuttu mu sence?” diye sorunca ona hemen “Evet tuttu çünkü, bu kamptan şahit olduğun üzere, çocukların kendi aralarındaki arkadaşlıkla, diyabetle arkadaşlık arasında bir bağ olduğunu güçlü bir şekilde duyumsadıklarını görüyorum onların” dedim. Aslında uzun süredir, diyabet tedavisinde bir felsefeyi anlatan “Arkadaşım Diyabet” kavramı üzerinde düşünürüm ve zaman zaman bu şekilde diyabeti romantize mi ediyoruz sorusu aklıma takılır. İşte tam kamp zamanı, ama arkadaşım Tanıl Bora’nın bizi düşünerek değil, “30 Temmuz Dünya Arkadaşlık Günü” ne basımını yetiştirdiği “Arkadaşlıktaki Saadete Dair” isimli kitap “Diyabetle Arkadaş” olma konusunda tam bir aydınlanma sağladı. Kamptaki çocuklara da okumalarını önerdiğim kitabın önsözünde “Herkes bütün hesapların uzağındaki hakiki arkadaşlığın düşünü görür; başkaları ruhuma dokunsun, ben de başkalarının ruhuna dokunayım ister.... Son olarak, arkadaşlığın bir başka türünden daha söz etmeliyiz, yaşamdaki bir çok şeyin temelidir o: insanın kendi kendisiyle arkadaşlığı. Aristoteles de, kendi kendisiyle barışık olmayan bir insanın arkadaşlık sürdürmesine, dahası başkalarıyla herhangi bir ilişki kurmasına imkan olmadığına dikkat çekmişti; her şeyden önce başkalarına yönelecek kuvveti bulamayacağı için böyleydi bu” yazıyor.
Bu satırlardan yola çıkarak söyleyebilirim ki, biz aslında çocuklar ve erişkinler olarak kampta hakiki arkadaşlık hisleri ile doluyoruz, bu sayede biraz sonra anlatacağım kamp büyüsünü yaratarak, hepimizin ruhunu etkisi altına alan arkadaşlık bulutu içinde yaşayarak hem birbirimizle hem de diyabetler arkadaş olmayı sağlıyoruz. Çocukların hepsi diyabetli oldukları için ve diyabet onların bir parçası olduğu için kamp boyunca sanki birbirleri ile arkadaş olurken, diyabetleri ile de arkadaş olma duygusu yaşıyor. Ben onları, kol kola gezerken, yüzerken, oyunlar oynarken, coşkuyla dans ederken izlerim ve onlardan yayılan bu arkadaşlık bulutunu gözlerimle görürüm ve bazen kendimi bu bulutun içine atarım; ruhum onlarla tam olarak kaynaşsın isterim. Oluşan duygular o kadar yoğundur ki bazılarımızda içimizde tutsak da aşka yakın duygular oluşur ve bazı çocuklar ilk aşklarını kampta yaşarlar.
Felsefeyi bir kenara bırakır ve lise çağlarından beri Tip 1 diyabetli olarak yaşamını sürdüren Prof.Dr. Oğuzhan Deyneli’nin sözleri ile söylersek “Diyabet, ona yüzünüzü dönerseniz, onunla arkadaş olursanız size iyi davranır ama ona arkanızı dönerseniz canavarlaşır”. Diyabetle arkadaş olmanın özü budur ve biz işte bunun için çalışırız.
Diyabet kampının büyüsü ya da çocuklardan yayılan ışık
Yazının başlığına, “Akşam güneşi kan şekerini düşürür mü?” sorusuna ”yani kampta oluşan büyüye dönecek olursak, bunu ancak bir tür Montaigne gibi yazarak, yani bilgi ve düşünme yoluyla ilerleyerek anlatabiliriz. Gerçekten de kamp boyunca çocuklar dahil, hepimizde bir tür iç salgı gibi düşünceler oluşur ve bunları başta ben olmak üzere birbirimize söyleriz. Çocuklar da cümle tamamlama testlerinde “Çocuklar özgürdür”, “ Çocuklar kısıtlanmadan, özgür bir şekilde kontrollü büyütülmeli”, “Bazen düşünüyorum da hayat iniş, çıkışlardan ibaret”, “ Bazen düşünüyorum da bu dünya nasıl oluştu, bunca şey nasıl oluştu” gibi sözlerle düşüncelerini dile getirir ve aslında bu cümleler benim bir tür iç salgı dediğim şeye örnektir.
Hiç kuşku yok ki İznik’te yaşadığımız bir hafta boyunca kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel olan mutluluk duygusunun, orada oluşan büyünün esas nedeni çocuklardan yansıyan o gür ışıktır. Engin Geçtan’ın “Rastgele Ben” kitabında anlattığı gibi çocuk varoluşu masumiyete dayanır ve onun sözleri ile “masumiyetini ve çocuk varoluşunu koruyabildiğin zaman hep düz çizgi üzerinde gitmek yerine her yöne doğru hareket edebilirsin”. Bir tür çocuk bilgeliği diye bir şey vardır ve bizler 75 çocuğun yüzünde ayrı ayrı bunu görürüz ve belki bu bilgeliğin eşlik ettiği o şen olma durumundan oluşan ışık bizi sarıp, sarmalar ve ağlayacak kadar mutlu yapar. Bunun yanında gölü ve arkada dağların yamaçlarını dolduran zeytin ağaçları ile içinde yaşadığımız İznik’in doğası, bazılarına göre dünyadaki “çakra merkezleri”nden birisi olarak bizim için bir fanus görevi görür. Bu fanus içinde doğadan ve insanlardan yansıyan ışık birbirine karışır ve çoğalır. Bir yerde okumuştum “İnsan alarak yaşar, vererek mutlu olur”. Kamp vererek mutlu olma, bundan bitkin düşme yeridir ve orada tam olarak Peter Handke’nin Yorgunluk Üzerine Denemeler” kitabında anlattığı iyi yorgunlukları yaşarız: “ Harman dövme işlemi için gerçek bir yamaklar zincirine gerek duyulurdu ki, bu yamaklardan biri demeti, dışarıda duran ambara oranla çok büyük olan ve yükü de çok yüksek olan arabadan aşağıya sıradakine atardı…..Demet burada çevrilir ve başak uçlarından dikkatlice dişli silindirlerin arasına sürülürdü…..Ama harman dövümü bir kez başarıyla tamamlanmış, gürültüsüyle her şeyi bastıran makine durdurulmuşsa: O nasıl bir sessizlikti öyle, yalnızca ambarda değil, tüm ülkede; nasıl bir ışıktı, gözleri kamaştırmadan kucaklayan…Bir yorgunluk bulutu, uçucu bir yorgunluk bizi birleştirirdi o zamanlar( bir sonraki demet yükü gelene dek). Köyde geçen çocukluğumdan bende, böylesi biz-yorgunluklarına ilişkin daha çok resim vardır”.
‘Her insan bir ruhtur’
Kamptaki mutluluk ve iyilik büyüsünün oluşmasında çocuklar ve doğadan sonra en büyük pay yaşamlarını özveri üzerine kuran kamp ekibindeki arkadaşlarımızdır. Kampın yıllar içinde oluşan, başta diyabetli abi ve ablalar olmak üzere değişmez bir ekibi vardır ama her yıl aramıza katılan yeni hekimler, hemşireler, diyetisyenler, öğrenciler olur ve onlarla zenginleşiriz. İki yıldır kampımızı ziyaret eden Tip 1 diyabetli basketbolcu Alper Saruhan hem çocuklarla büyülü bir ilişki kurar, onları hiç kimsenin yapamayacağı kadar güçlendirir hem de bizle hayat üzerinde konuşur. Onla konuşurken sporcu deyince aşkları ve yüzeysellikleri ile akla gelen futbolcuların dışında da başka türü sporcular olduğunu görür ve sevinirim. Alper Saruhan bir konuşmasında “Ben insanlara baktığım zaman, çocuk, kadın, erkek görmem; bir ruh görürüm” deyince bu sözün kamptaki insanları tam olarak anlattığını düşündüm. Belki herkes kampa böyle gelmez ama saatler, hatta dakikalar ilerledikçe herkesin kampa gelmeden önceki bütün giysilerinden soyunup bir “ruh” haline dönüştüğünü ve böylece inanılmayacak kadar büyük bir temas yüzeyi oluştuğunu, bir süre sonra ruhlarımızın birbirine karıştığını, 2-3 saat birbirimizi görmesek özler hale geldiğimizi görürüz.
Bu yılki kampta da Uludağ Tıp Fakültesi’nin çiçeği burnundaki çocuk asistanları, diyabetli abilerin tümü ve özellikle de Abdullah, diyetisyenler gibi bir çok kahraman vardı ama onlardan birisi Marmara Tıp Fakültesi Çocuk Endokrin’de gözlemci olarak çalışan Azerbaycan’lı hekim Dr. Azad Akberzade, açık ara çocukların kahramanı oldu. Dr. Azad, sanki iyilik ve mutluluk dolu masalsı bir film kahramanı gibiydi; başta sorumlu olduğu çocuklar olmak üzere bütün çocuklara kendini tümüyle vererek, onlarla beraber nefes alarak, zor durumlarda onları kucağında taşıyarak ve kamptaki her şey için kendini “paralarcasına” çalışarak ama bunlar kadar Tar ile söylediği biraz taş plak tadında şarkılar ile tek başına kampın en önemli enerji ve mutluluk kaynağı oldu. Zaten böyle yaşadığı için kamptaki büyüyü anlatan en güzel cümleleri de o yazdı: “ Meğer ne kadar ihtiyacımız varmış birbirimizi tanımaya... Meğer ne kadar çok söylenecek şey varmış kendimize... Ne kadar da duyarsızmışız güneşin batışına...Yıllarca ne kadar içimize atmışız resim boyaları ile sevdiklerimizin yüzlerine mutluluğun resmini çizmeyi...Saklı duygularımızı notalara sarmayı yadırgamışız meğer... Evet hiç bu denli unutmamıştık yaşamayı... Bizler dağların ardındaki güzel günlerin hayalini gördük...Her şey o kadar güzel ve içtendi ki...İyi ki varsınız, iyi ki, tanıdım sizleri... Sevgi ve özlemle.”.
Kampa bir yürekle geliriz, çocuk sayısı kadar yürekle döneriz
Kampta oluşan bütün duyguları, düşünceleri anlatmak imkansızdır ama ben bazen kampın bir anında bir mucize olacağını düşünürüm. Bazen orada yaşadıklarımızın aşk veya yoğun acı zamanlarında olduğu gibi çocukların ve bizim hayatımızı değiştiren bir güce dönüştüğünü hissederim ve doğruyu söylemek gerekirse biraz da bunun için uğraşırım. İsterim ki uyanmalar, insülinlerin yapılması, kahvaltı, dersler, şarkılar, danslar, yüzmek, gölden esen serin rüzgar ve en çok da akşam güneşi hücrelerimize birlikte ulaşsın ve çocukları iyileştirsin. En çok da gün batımı saatlerinden bir şeyler beklerim ve bu nedenle ilk yaptığım şey akşam yemeği saatini gün batımını izleyecek şekilde ayarlamaktır. Akşam saat 7.30 gibi kan şekerleri ölçülüp, insülinler yapılır, yemekten hemen sonra iskeleye gün batımını izlemeye gideriz. O anlarda her şey koyulaşır, tam güneşin batma anında dua eder gibi oluruz ve içimizden birisi “Akşam güneşi kan şekerlerine vurur” deyiverir. Akşam güneşinden mi bilinmez ama kamp boyunca bir çok çocuğu insülin ihtiyacı yarı yarıya azalır ve her defasında 8-10 çocuk hiç insülin almadan hayatlarını sürdürebilir hale gelir, “balayı ” dediğimiz geçici iyileşme dönemine girerler. Ben bunların niçin olduğunu bilsem de kampın mucizelerinden birisi sayarım ve çocuklara söylerim.
Bu yıl da İznik’teki “Diyabetli Çocuklar Kampı”nı mükemmel denebilecek bir başarı ve mutlulukla tamamladık ama aklımız bir yandan da 15 Ağustos 2015’de başlayacak “Diyarbakır Diyabetli Çocuklar Kampı”ndaydı. Çoğu günler oralardan gelen şiddet ve ölüm haberleri ile İznik’te çocuklarla birlikte yarattığımız sevgi ve iyiliğin gölgelendiğini hissettik ve tüm kalbimizle çocukların dünyasından barış diledik. Dileriz Diyarbakır kampını da yapabiliriz ve oradaki kardeşlerimizle de mutlu bir zaman geçiririz.
Biz kampa bir yürekle geliriz; sonra çocuk sayısı kadar yürekle döneriz. Gelecek yıl sizi de bekleriz.
Teşekkür: Kampın düzenlenmesi için maddi katkı sağlayan endüstri temsilcilerine ve bu yıl kampımıza konuk olarak gelen Prof. Dr. Oğuzhan Deyneli, Basketbol oyuncusu Alper Saruhan, Dr. Levent Efe ve Tip 1 Diyabetliler Derneği Başkanı Esra Avcı’ya katkıları için teşekkür ederiz.
Okuma ve İzleme Önerileri
Diyabetten Güzellik Yaratmak: Kamp Yazıları
Arkadaşım Diyabet: Diyabetli çocuk kamplarını ve diyabetle barışık yaşamayı anlatan bir belgesel.
Arkadaşlıktaki Saadete Dair
Arkadaşım Diyabet: Diyabetli Çocuklar, Gençler ve Aileleri İçin Eğitim ve İletişim Sitesi