İş plazaları enteresan mekanlardır.
Dışarıdan bakınca görkemli piramitleri andırırlar.
Yaklaştıkça büyü bozulur.
Reklam ve film fragmanlarında müzik eşliğinde yansıtılan, ışıkları yanan masalımsı plazalardan, ışıltılılar sunan etkileyici gökdelenlerin kapısı aralanıp içeri çalışmak için alındığınızda bir makine dairesinin içine girmiş gibi olursunuz adeta.
Yaka kartı takan, döner kapılardan geçen, pencereleri açılmayan kulelerde soluksuz yaşayan, klimalarla nefes alan, aynı öğle yemeklerini yiyen, aynı marka mağazalardan giyinen, aynı kurallarla oynayan, excel satırları arasında kaybolan, bilgisayar ve akıllı telefonları et kemik haline gelen, insanlardan beş gün alıp, iki gün veren sistemin birer dişlisi haline gelirsiniz.
Klonlarmışçasına sistem ilk kez dahil olanlara daha kapıdan girişte artık plaza dışında yaşayamayacakları duygusunu yeşerten bir hap sunar adeta. Bir süre sonra plaza çalışanları alışır asıl yapmak istedikleri işin bu olduğuna. Sistem içerisinde dolap beygiri gibi aynı kısır döngü içerisinde yaşayıp giderken her gün biraz daha azalan farkındalıkları, çoğalan mutsuzlukları ile beslenen bir sürünün parçası olurlar. Spor yaparken bile sağlıklı olmanın ötesinde dış görünümlerine ve egolarına yatırım yaparlar ve içlerindeki çocuğu içeri girerken plaza kapısına bırakırlar.
Plazaların üst katlarına tırmanmak o kadar kolay değildir. Piramitin yukarı doğru daralan huni yapısında yükselmeniz için eksilmemeniz veya diğerlerini eksiltmeniz beklenecektir. Ne kadar yetenekli olursanız olun yükselmek için kendinizi sürekli geliştirmeniz veya performansınızın yüksek olması size yetmeyecektir. Yatay dikey kodlanmış çetelerin ağlarından kurtulmanız veya iş birliği içinde olacağınız üstadlarınızla farklı kombinasyonlar içine çekilmeniz gerekebilir. Kariyeriniz yukarı doğru eğim aldığında çetelerin dikkatini çekmeye ve psikolojik yıldırmalara uğramaya hazırlıklı olmanız gerekir. “Pusu Üstadlarına” karşı “Spartacus” olmak bile size bu arenada tek başınaysanız yetmeyecektir. İşin aslı bu bir plaza kuralıdır ve aslında kimse size karşı değildir. Onlar sadece kendilerinden yanadır. Üst katlarda da sınırlı kutular ve koltuklar vardır. Birilerini eksiltmek plazanın tabiatı gereğidir.
Plazaların en üst katına çıkmak bu şekilde insanların üzerine basarak ve eksilterek oluyorsa üst kattakiler nasıl kişilerdir sorusu aklınıza gelebilir? Aslında sorunuzun cevabı sıklıkla görsel ve sosyal medyadaki söylemlerine yazılı medyadaki profillerine bakıp, kurumsal iletişimcilerinin yazdığı röportajlarını okuyarak bilgece ettiği sözcüklerden yürüttükleri sosyal sorumluluk projelerini gözlemleyerek ziyadesiyle etkilenebilirsiniz. Ancak, uçakta restoran da veya herhangi bir yerde tesadüf bir şekilde denk gelirseniz eşine, çalışan insanlara azarlayıcı davranış tarzına bakarken tılsımlarının nasıl kaybolduğunu görerek şaşkınlık geçirmeniz de mümkün olabilir.
İş hayatında size bir kimlik verirler. Kimlik anlamına gelen İngilizce “personality” kelimesinin Yunanca “persona” dan geldiğini ve maske demek olduğunu biliyor musunuz? Yani kimliğimiz edindiğimiz maskelerle tanımlanır. Dolayısıyla bir plaza çalışanı olarak birden fazla maskeye sahip olursunuz. Kişi kendini maskeleriyle tanımlamaya başlar ve bunların gerektiği rollere de sıkı sıkıya yapışır. Hatta o kadar özleşir ki kimlikleriyle bağımlı hale gelir.İnsan olduğunu unutur.
İster plazaların üst katında isterse orta veya alt katlarında iş hayatını geçiren plaza çalışanı olun; hep beraber yol alınan adına kariyer denen fark edemeyecekleri kadar hızlı akan trenin camından bakarak, gençliklerine, büyümekte olan çocuklarına, eşlerine, aile büyüklerine, yakın dostlarına, vakit bulamayacakları hobilerine, hep planladıkları uzun seyahatlere, düşledikleri hayallere sadece el sallamakla yetinirler. İndikleri istasyonda her sabah onları uyandıran alarm saatinin gösterdiği tek şey bu kez “kaybedilen zaman” dır.
Kendini kimliğiyle tanımlayan ve özdeşleştiren çalışanlar bir işten ayrıldığı zaman kendini de kaybetmiş olurlar. Kişi sadece kimliğiyle kendini tanımladığı için ayrılınca iç huzurunu da kaybeder. Kimliği onun doğası ve özünü gölgelemiştir. Kimliği ile egosunu beslerken, asıl olan ruhunu beslemeyi unutmuştur. Aslında kişi bir plaza masalı yaşamış ve masalın sonunda gerçek dünyaya dönmüştür. Özgürlük ve farkındalık ancak bağımlılıktan kurtulunca elde edilir.
Plazalardan ayrılmak önemli mi?
Asıl olan hayattan ayrılmamak. Hiç bir plazanın çitleri insan ruhunu hapsedecek kadar geniş ve güçlü değildir.
Niye dur-düşün derler?
Hareket halinde pek mümkün olmuyor. Bizden her şeyimizi talep eden işimiz, metropol yaşamı ve modern zamanlar pek düşünmemizi istemiyor. Belki de bu nedenle bu yüksek ritimden kurtulmak için bir yerlerde nefes alıp düşünmek duygularımızın ve ruhumuzun bize yetişmesi için bir mola vermek lazım. Belki de
- Yapması gerektiğini düşündüğümüz halde yapamadıklarımız nelerdir?
- Yapılmaması gerektiğini düşündüğümüz halde yaptıklarımız nelerdir?
diye kendimize sorduğumuzda uzun bir liste çıkıyorsa geç kaldığımız bir sorgulama bizi çağırıyor demektir. Sorgulanmamış bir yaşam hiç yaşanmamış demektir. Sorgularken plazaların iyi taraflarını da dikkate alın buraya kadar gelirken kazandığınız alt yapıyı ve ruhunuzu yanınıza alarak yeni ufuklara kanat açmak zamanıdır. Belki de boş değil baş rol bir yerlerde sizin için bekliyordur. Kim bilir?
Açılmamış kanatların büyüklüğü bilinmez.